20 Eylül 2008 00:00

KUŞATILAN ÇEVREMİZ


Yurdumun ormanlarını, ovalarını, kurulu bütün değerlerini pazarlayanlar tarihi bir hata yaptılar, soyguna Almanya’da devam ettiler ve yakalandılar. Dinci sermayenin dolandırıcılığı, Alman mahkemeleri tarafından tescillidir artık. Halkımız, hâlâ Türk yargısının da benzer ciddiyet ve irade ile bu soygunun ülkemizdeki ayağını bulup ortaya çıkarmasını bekliyor.
Geçtiğimiz günlerde gazetemiz Evrensel, ilkeli bir yayıncılık örneği göstererek, bu dolandırıcıların Başbakan Erdoğan ile çektirdiği fotoğrafı kamuoyuna bir kez daha hatırlattı. Başbakan’ın meşhur fotoğrafları yıllardır konuşulur zaten; şeriatçı liderlerle, Yimpaş’ın sahibiyle, Almanya’daki Deniz Feneri ekibiyle çektirdiği fotoğraflar, aslında dinci yeşil sermayenin gerçek fotoğrafı, bir anlamda mikroskop görüntüsüdür.
Çağdaş, uygar ülkelerde böyle bir skandal, hükümetlerin toptan istifası ile sonuçlanır. Okurlarımıza, yeni bir Evrensel yayını olan Semih Hiçyılmaz’ın “İşte Derin Devlet Soygun Rüşvet Cinayet” adlı kitabını okumalarını öneriyorum. Bu kitapta, ‘70’li yıllardaki ünlü Lockheed skandalından sonra, dünyanın birçok ülkesinde başbakanların, hükümetlerin istifasından; Lockheed firmasının Türkiye’de askerlere rüşvet dağıttığını açıklamasına rağmen bunun örtbas edildiğinden bahsediliyor. Aradan geçen otuz küsur yıla karşın bu perde hâlâ aralanmadı, aynen başka skandallarda olduğu gibi.
Dünya kamuoyunun şunu bilmesi gerekiyor; bizde yanlış olmaz, perde falan da aralanmaz. Bizim devlet büyüklerimizin kamera arkadaşları çalar çırpar ama başbakanlar bunu bilmez, çünkü ilgisi yoktur. Başbakan’ın kabine arkadaşları, onun milletvekilleri de bilmez, onların da ilgisi yoktur. Çalıp çırpan, dolandıran sadece Almanya’daki Deniz Feneri derneğinin yöneticileridir örneğin, onlar değil.
AKP’nin bu ve benzeri soygunlarla, yağmayla ve talanla anılan altı yıllık iktidarı aslında çağdaş ülkelerdeki üniversitelerin siyaset bilimi derslerine “olumsuz örnek olay” olarak geçmesi gereken bir süreçtir. Böyle olumsuz örnekler, ya bizde ya da yeni sömürge muz cumhuriyetlerinde yaşanır ve tarihe geçer.
AKP’liler, yakalandıkları zaman uygulamaları gereken taktiği iyi öğrenmişler, bu gibi durumlarda erken vuran kazanır deyip, gündem değiştirmek amacıyla sağa sola sataşmaya başlıyorlar. Başbakan da kendisini yakalayan Evrensel’e bir şey diyemiyor, çünkü bizim onunla çıkar hesabımız yok ve onu teşhir ettik. Kendisiyle çıkar hesabı olan başka medya gruplarını hedef alıyor, her gün boyuna konuşuyor. Onun Ankara belediye başkanı da aynı, o da yakalandığı zaman başka hedef arayıp bulmakta ustadır, o da çok konuşuyor. Onun eski-yeni bakanları, milletvekilleri de aynı tornadan çıkmış gibi ortak tavır sergiliyor ve bunlar cemaat halinde toplumsal adalete direniyor.
Bunlar böyle boyuna konuştukça insanın aklına bir Denizli hikayesi geliyor:
Denizli’de araştırma yapmak için kamp kuran bir grup üniversite öğrencisi, kamp yakınına tüneyen bir Denizli horozunun sabahın erken saatlerinde yüksek sesle ötmesinden çok rahatsız olmuşlar. Sabahın köründe ortaya çıkan horoz, önce dikleniyor, sonra dakikalarca ötüyormuş. Tabii ekipte ne uyku ne de huzur kalmış. Sonunda sabırlar tükenmiş. Susturmak için başlamışlar horozu kovalamaya. Horoz önde, gençler peşinde, mahalle arasına dalmışlar. Kovalamacayı gören, fakat bir anlam veremeyen yaşlı bir dede seslenmiş:
- Hey, gençler! Bu zavallı horozu niye ürkütüyorsunuz?
- Dede, bu sabahın köründe ötmeye başlıyor, kampı ayağa kaldırıyor. O yüzden başını keseceğiz!
‘Yazıktır evladım yapmayın’ demiş ihtiyar; ‘bırakın, ben onun sesini keserim, bir daha da rahatsız etmez sizi...’ Gençler bunun üzerine kovalamayı bırakmışlar.
Ertesi sabah, hafif ‘gak-guk’ sesleri dışında horozdan kayda değer hiçbir ses çıkmadığını görünce de şaşırıp dedeye koşmuşlar:
- Yahu dede, ne yaptın da bu horozun sesini kestin?
İhtiyar gülmüş:
- Horozun gerisine zeytinyağı sürdüm. Horoz kabararak ötmeye yeltendiğinde gerisi tutmuyor ki kuvvet alsın. Ancak ‘gak-guk’ edebiliyor.
Kıssadan hisseler:
Zeytinyağı her derde devadır.
Arkan sağlamsa, istediğin kadar kabarır, diklenir, sözünü dinletirsin.
Arkan bir gevşemeye görsün, ancak ‘gak-guk’ edersin!
Ertuğrul Ünlütürk

Evrensel'i Takip Et