8 Şubat 2009 00:00

Varter Tumacanyan, Elazığ’ın Kulveng köyünden, Zarure, Adana Hacun köyünden, Xezal Van’lı, Zero Kozluk’lu… Bu kadınların ortak yanı Ermeni olmaları, 1915 yılında yaşanan Ermeni tehcirinden kurtulmaları ve kendilerini kaçıran ya da kurtaran Kürt aşiret beyleri ile evlenmeleri...
Yaşanılan büyük bir acı... İlk gençlik dönemlerinde köylerinden, ailelerinden koparılan, ailelerinin neredeyse tamamını yitiren bu kadınlar, hayatlarının geri kalan kısmını isimlerini, dillerini ve dinlerini değiştirerek yaşamak zorunda kalmışlar.
Acıları yüz çizgilerine yerleşmiş, gerçek kimliklerini gizleyerek yaşamışlar, kendileri gibi olan kadınları kardeş bellemişler, başka ülkelere kaçan akrabaları ile görüşemeden, kavuşamadan bu dünyadan göçmüşler.
Bütün yaşamları boyunca biriktirdikleri, kimseyle paylaşmadıkları acıları ölürken gün yüzüne çıkmış. Kimisi kara kefenle gömülmek istemiş, kimisi de hiç yıkanmadan gömülmek…
Dil ve asimilasyon politikaları üzerine çalışmaları bulunan Eğitimci-Yazar Gülçiçek Günel Tekin’in son kitabı Kara Kefen kasım ayında Belge Yayınlarından çıktı. “Müslümanlaştırılan Ermeni Kadınların Dramı”nı anlatan Tekin, komşusu Şirin Tan’ın, annesine ilişkin anlattıklarından yola çıkarak, topladığı benzer hikayelerle oluşturmuş kitabını. İzmir, İstanbul, Mardin, Batman, Mersin illerini dolaşarak, çocuklarından, torunlarından bu kadınların hikayelerini dinlemiş.
Tekin’in en büyük üzüntüsü kadınların öykülerini kendilerinden dinleyememek olmuş. “Ancak sorsaydım da anlatırlar mıydı bilemiyorum. Çünkü kendi çocuklarına bile ancak ölümlerine yakın anlatmaya başlamışlar ve şimdi hiçbirisi hayatta değil” diyor. Anadolu halkları
Dönemin iktidarı, İttihat ve Terakki Partisi’nin uyguladığı Türkleştirme politikasının gayri-müslimlere yönelik olan boyutunun onların bütünüyle Anadolu’dan temizlenmesini içerdiğini belirten Tekin, “Hazırladığım kitap bu planın önemli bir parçasını içeriyor. Özellikle Rumlar korkutularak sindirilerek Anadolu’dan temizleniyor ve ikinci olarak 1914-15’te özellikle Ermeniler üzerinde uygulanıyor. Partinin merkezi yani Dahiliye Nazırı Talat Paşa, Dr. Bahattin Şakir ve Maarif Nazırlığı da yapan Doktor Nâzım eliyle gizlice planlanıyor.
Tehcirin, “Suriye’ye ve Arabistan çöllerine gönderilecekler” diye yansıtıldığını ancak gerçek amacın bütünüyle Ermenilerin yok edilmesi olduğunu ifade eden Tekin, “Rumlar Yunanistan’a gidiyor” diye anlatmaya başlıyor: “Ama Ermenilerin böyle bir şansları yok. Ermeniler Anadolu’nun yerli halkı, Kürtler de Lazlar da. Türkler de çok önceden gelip yerleşmiş. Müslüman halkların sesinin çıkmaması için, ‘Bunların malı-mülkü toprağı size kalacak. İkincisi istediğiniz kadına el koyabileceksiniz’ diyorlar. 10 yaşına kadar olan çocuklara da müslümanlar tarafından el konabileceğine ilişkin bir yasa da var. Müslüman halklarının ağzına bir parmak bal çalarak Ermeni katliamına ortak olmaları, onların da katılmaları için bu karar alını-yor.”
Topladığı öykülerde kadınların genelde Kürtler tarafından kaçırılan kadınlar olduğunu, bunlardan bazılarına kaçırılıp el konulduğunu bazılarının ise katliamdan kurtarıldığını ifade eden Tekin şunları söylüyor: “Bunlar genelde Kürt aşiret beyleri. Zaten halktan insanların böyle bir şey yapabilmeleri mümkün değil. Aşiret beyleri ile ittihatçıların birlikte anlaştıkları bir iş bu. Kaçırılan, el konulan Ermeni kadınlar isteseler de istemeseler de bir şekilde bu kişilerle evlenmek zorundalar. Başka şansları yok. Ailelerinin yüzde 90’ı katlediliyor. Sağ kalan ya sadece kendileri ya da bir erkek kardeşleri. İşin acı tarafı şu, kendileri ile evlenen erkeklerin çoğu aslında katliama katılan, devlete destek olan ya da bir şekilde tehcirde Ermeni öldüren erkekler.”
Tekin’in ebe annesi Zero da tehcirden kurtulan Ermeni bir kadın. Köyde neredeyse hemen herkesin doğumunda bulunan Zero, ‘değer verilen kişi, nine’ anlamında Sitto Zero diye çağrılırmış. Tekin çocukluk anılarında kalan günleri anlatıyor. “O zaman için birilerine ‘o Ermeni’ diyorlardı ama Ermenilik nedir? O bilinçte değildik. Annem, Ermenilere sakın kötü laf etmeyin diye bizi sürekli uyarırdı. Halk, ebe olduğu, çok emek verdiği için Zero’ya saygı duyardı ama toplumda kendi kimliği sürekli aşağılanıyordu. Kadınlar buna şahit oluyor, kimliklerini gizlemek zorunda kalıyor. Kadınlar olarak kendi kültürümüzden dinimizden insanlarla evlendiğimizde bile bir sürü problemler yaşıyoruz. Evliliğin kendisi zor bir olay, bir de bu Ermeni kadınları düşünün.”

Acılar paylaşılmalı
Tekin’i en çok etkileyen ve kitabı yazmaya iten Şirin Tan’ın annesinin öyküsü olmuş. “Bir kadın öylesine acı çekiyor ki ölmeden önce, ‘bütün yaşamım acı dolu oldu, beni beyaz kefenle değil, kara kefenle gömün’ diyor. Kadın ölümünden üç gün önce çocuğuna kefenini aldırtıyor. Ölüm döşeğinde yatağının tam karşısına astırı-yor. Ve üç gün boyunca ona bakıyor. Onunla gömülüyor”.
Kitabın yayınlanmasından sonra sık sık benzer hikaye-lerle karşılaşmış Gülçiçek Günel Tekin. “İstanbul Kitap Fuarında yanıma gelen biri bana, ‘kara kefenle gömülmekten daha acı olaylar olduğunu söyledi. Beni yıkamadan gömün diye vasiyet edenler var’ dedi. Sonra kiminle karşılaşsam, ‘Aaa benim de anneannem, benim yeğenimin de kayınvalidesi Ermeni idi’ diyenler oldu. Bunlar gizleni-yor. Çocukları tarafından da gizleniyor haklı olarak.”
Bunların bilince çıkarılıp, tartışılmasının ve konuşulmasının bu kadınlardan özür dilemekten daha olumlu et-kisinin olacağını düşündüğünü ifade eden Tekin, “Kendileriyle olamasa bile çocukları ve torunlarıyla paylaşmak gerekiyor. Acı içinde ölen bu kadınların öykülerini bilmek ve tartışmak gerek. Bu kadınlar Rusya’ya Amerika’ya kaçıp kurtulan akrabaları ile de birlikte olamadı, göremedi. Bunlar arasında da bir köprü işlevi olu-nabilir” diyor.

Aynı zihniyet sürüyor
Yönetimler kışkırtmadığı sürece halkların birbirleri ile hiçbir problemi olmadığını belirten Tekin, Bakan Vecdi Gönül’ün bir süre önce söylediği sözlerin bütün bu anlattıklarının tescili mahiyetinde olduğunu düşünüyor.
Canan Arıtman’ın Abdullah Gül için söyledikleri ve Gül’ün, “Benim ninem yüzde yüz Türktür” demesinin de devlet yöneticilerinin, AKP’nin ve diğerlerinin olaya ne kadar ırkçı ve milliyetçi yaklaştıklarının bir işareti olduğuna dikkat çekiyor Tekin. “Ermeni olsa ne olur, Kürt olsa ne olur, Türk olsa ne olur? Ne fark eder? Önemli olan insanın insan olması ve insani değerleri taşıması değil midir? Arıtman’ın tavrı CHP’nin ırkçı, milliyetçi anlayışını sergilemesi açısından çarpıcıdır” diyor.
Bir süre önce aydınların başlattığı ve çokça tartışılan “Özür diliyorum” kampanyasına ilişkin olarak da, “Bana göre öncelikle Anadolu’yu Türkleştirme politikaları nasıl uygulandı, neler yapıldı, ekonomi nasıl Türkleştirildi, bu coğrafya nasıl Türkleştirildi bunlar konuşulmalı” diyor. “Erdoğan’ın sırtını Hakkari’ye verip de tek dil, tek kültür, tek kimlik, tek devlet, tek millet, tek bayrak demesi ne anlama geliyor tartışılmalı. İşin en korkunç yanı Kürtlerin de, ‘asimilasyona hayır’ dedikleri için hedefte olmaları. Bu planların ortaya çıkarılması çok önemli”.
Aydınların imza kampanyasının yumuşak bir adım olduğunu belirten Tekin, “Nasıl ki Kürtçe’ye bilinmeyen bir dil denilip de şu anda Kürtçe Televizyon kanalı açılmak zorunda kalındıysa -ama oy toplama amacıyla ama başka bir amaçla- devlet yöneticileri Ermeni meselesinde de yapılanın yanlış olduğunu, halklar için bir travma olduğunu kabul etmeli. Böyle bir şeyi aydınlar değil, bizzat devlet yöneticileri yapmak zorunda. Devlet yöneticileri o zaman için yapılanlardan özür dilemek zorunda. Bu sadece olumlu bir adım olur.”
Emine Uyar

Evrensel'i Takip Et