22 Şubat 2009 00:00
Her derde deva et bir dua
GÜNÜN YAZILARI
Ünlü Time dergisi, geçtiğimiz hafta İnancın Biyolojisi: Dualar iyileştirebilir başlığını kapak yaptı. Konu 2000lerden sonra özellikle bilim alanında tartışma yaratan bir konuydu. Başlık ise yine son yılların modasına oldukça uygun bir başlıktı. Geçtiğimiz senelerde de hatırlarsanız inanç genlerinin bulunduğunu(!) yazmıştı büyük gazeteler. 2000 sonrasında bu tür kitap ve araştırmaların sayısının arttığı ve yeni bir dua- inanç sanayisinin geliştiği gözlenmektedir.
Time dergisi kapak hikayesinde artan sayıda bilimsel araştırmanın inancın sağlığı beraberinde getirebileceğini desteklediğini öne sürüyor. Onlara göre duaların ve dolayısıyla inancın iyileştirici gücü bulunmaktadır. Duaların iyileştirici etkisini kanıtlamak için yapılan deneylere şöyle bir göz atalım. Dr. Gail Ironson Miami Üniversitesinde psikiyatri ve psikoloji profesörü olarak çalışıyor. Ona göre, hastalıkların kontrolünde maneviyatın etkisi oldukça fazla. Bu yorumu AIDS hastalığı ve din konulu çalışmalarına dayandırıyor. Peki, bu araştırmalar gerçekten doğru ya da bilimsel midir? Deneyler şöyle yapılıyor. Hastalar iki gruba ayrılıyor ve bunların yarısı için dua ediliyor ve diğer yarısı için edilmiyor ve iyileşme oranlarına bakılıyor. Bu tür deneylerin kontrolü öznel konular olmaları nedeniyle oldukça zor. Bundan başka dua eden insanların beyin taramaları yapılıyor ve beynin belli bölgelerinin dua sırasında aktif, diğer bölgelerinin ise durgun olduğu bulunuyor. Bu ikinci deney beynin nasıl çalıştığına dairdir ve gerçekten duaların iyileştirici gücünü kanıtlamaz. Sadece bir mekanizmayı gösterir. Ancak tarama deneyleri de bu argümana kanıt olarak sunuluyor.
Çalışmaların çoğunluğu din ile bilimi aynı potada eritmeye çalışarak sözde modern bir bakış açısı geliştirmeye çalışan Templeton Vakfı ve Metanexus Enstitüsü tarafından desteklenmektedir. Bu vakıf ve onun desteklediği araştırmaların ki bunlar bilimsel araştırma kurumları olan saygın üniversitelerde yürütülüyor, gerçekten bilimsel çalışmalar olduğuna dair ya da kullanılan bilimsel yönteme dair pek çok tartışma ve soru işareti bulunmaktadır. Öncelikle din ve inanç konusunda nesnel ve kontrollü deneyler nasıl yapılabilir sorusunu sormak gerekli sanırım. Çünkü inanç ve din öznel konulardır ve bilimin alanının dışındadırlar. Ancak son yıllara baktığımızda din ve inanç konusunun hızla bilimin alanına belli başlı vakıflar ve kuruluşlar aracılığı ile sokulduğuna şahit oluyoruz.
Bilime ayrılan fonlar devletler tarafından kısıtlandıkça, bu tür vakıflar bu boşluklardan yararlanarak, üniversite ve araştırma kurumlarına çok büyük mali destekler sunarak bu tür araştırmaların finansmanını sağlıyorlar. Bunun en son örneği İngiliz Kraliyet Bilimler Akademisinde yaşandı. Akademinin eğitim müdürü Prof. Michael Reiss bir konuşmasında yaratılışçılık bilim müfredatında yer almalı mı? sorusunu sordu ve yaratılışçılığın öğretmenlerce bir yanlış anlama olarak değil bir dünya görüşü olarak görüldüğünü söyledi. Bu söylem Time tarafından Ünlü bilimci okullarda yaratılışçılığın öğretilmesini istedi başlığı ile manşete taşındı ve bu görüş Kraliyet Bilimler Akademisinin görüşü imiş gibi yansıtıldı. Bunun üzerine diğer akademi üyeleri Reissın istifasını talep ettiler ve Reiss 2008 yılı Ekim ayında Akademideki görevinden istifa etti ancak Reiss yaratılışçılığın okullarda öğretilmesine karşı olduğunu ve yanlış anlaşıldığını iddia etti. Ancak Reissın son yıllardaki çalışmalarına baktığımızda bunların Templeton Vakfının savunduğu çizgide olduğunu görmemek mümkün değil. Reiss yaptığı açıklamalarla tartışmayı Kraliyet Bilimler Akademisine taşımış oldu. Bu vakfın akıllı tasarım ve yaratılışçılık konusunda da pek çok projeyi desteklediği bilinmektedir. Tüm bunlara ek olarak Vatikan, Gregoryen Pontifical Üniversitesi ve ABDdeki Indiana Üniversitesi, Templeton Vakfının da desteği ile 3-7 Mart 2009 tarihleri arasında Romada Biyolojik Evrim; Gerçekler ve Teoriler: Türlerin Kökeninden 150 Yıl Sonra Eleştirel Bir Değerlendirme başlıklı bir konferans düzenliyor. Konferansın amacının bilim ve dinin birbiri ile örtüşmeyen, farklı alanlar olduğunu anlatmak olduğu öne sürülüyor.
Bilim ve din alanlarının ortaklaştırılmaya çalışıldığı, isimlerinin sık sık -farklılıklarını öne sürmek adına da olsa- beraber zikredildiği bir dönemi yaşıyoruz. Dinsel olayların ve kavramların bilimle açıklanmaya çalışıldığını görüyoruz. İnanç endüstrisi hızla büyütülüyor, Yaşadığımız kriz sonrasında bu tür propagandaların hızla artacağını tahmin ediyoruz. Hızla yoksullaşan halka sözde sağlık verecek bir yol daha sunuluyor. Paranız, ilacınız yok diye üzülmeyin, dualar sizi iyileştirir. Bilim ise insanları daha kolay ikna etmenin bir aracı olarak kullanılıyor.
(*)(Sabancı Üniversitesi, Biyoloji Bilimleri ve Biyomühendislik Bölümü Doktora öğrencisi)
Günseli Bayram*
Evrensel'i Takip Et