23 Şubat 2009 01:00
MEDBAKIŞ
GÜNÜN YAZILARI
Murat Özyaşarın Ayna Çarpması kitabının isminin altında yer alan, Eve yalnız dönerken kendi kendime söylediğim sözlermiş doğru olan cümlesi, kitabın dilinin düşünsel derinliğini ve imgesel gücünü göstereceğinin işaretini veriyor.
Diyarbakırlı genç yazar Murat Özyaşar, Çift Kâğıt isimli öyküsünde, pencere sözcüğünün bileşenlerini çözümlerken, pencere kavramının gerçek anlamını da bulup çıkarıyor. Bak, dedi. Pencere, penc ve re kelimelerinden oluşuyor. Penc, şu tavladaki sayı, yani beş demek. Re ise yol demektir. Burayı, şu dört duvarı düşün. Hangi tarafa gitsen yol yok, kapalı. Pencere de bu dört duvarın arasında açılan beşinci yoldur, unutma.
Burada Kürtçe dilinin olanaklarından ve karşılaştığı sorunlardan bahsetmek istemekteyse de utangaçlığını atamıyor üzerinden. Tavladaki penc sayısının Kürtçe olduğunu söyleyemediği gibi, Kürtçedeki re sözcüğünü de bir anlamda sahipsiz bırakıyor.
Özyaşar, her yazar gibi yazmak eylemini, bir sığıntı, gidilecek tek yer olarak tanımlıyor. Bu tanımlamayı Çift Kâğıt öyküsünde, sorunlu hayattan çıkıp gitmek için pencereyi gösteriyor beşinci yol olarak.
Kendime kırıldığım yerden, kendime döner gibi, korka korka dönmeliyim eve.
Dilinin kendine özgü bir yapısı var Özyaşarın. Öykülerinde şiirden beslendiğini belli ediyor: (...) Benden bene varmak için, eski defterlerimi açık bıraktığım sayfaları okumak için, geldiğim köprüleri onarmak için önüm arkam hep kış!
Kişinin kendisiyle yüzleşmesi, kendisiyle hesaplaşması meselesini, iç çekişle ifade ediyor. Şimdi öpüp başıma koyamadığım eli özlüyorum.
Ayna Çarpması adlı öyküsünde kıymeti bilinmemişliğin örneğini veriyor: Eve gitsem. Elini öpsem annemin. Boynuna sarılsam. Bir güzel ağlasak. Kirpiklerimizde tuz biber biriktirsek. Kaç yıl oldu gelmeyeli bu mahalleye! Ablamın dediği doğru çıksa. Sen kimin oğlusun diye sorsa annem, işte en çok bundan, bundan korkuyorum.
Yazar, ayna nesnesini neredeyse her öyküsünde kullanıyor. En ilginç örneğini Kış Bilgisi isimli öyküsünde çıkarıyor karşımıza: Artık kendimle karşılaşmanın vaktidir: Kuyulara tutulan aynalar gibi, karşı karşıya bırakılan iki ayna.
Kişinin kendiyle karşılaşması Kapının Cümle Halleri isimli öyküde, kendi odasının eşiğinde bekleyen bir adamı anlatıyor. Uzun uzak bir aynanın başında gibiyim. Bu öyküde de oda, kişinin iç dünyasını simgeliyor. Kapının eşiğinde durup saatlerce kendi kapısını çalıyor ama açan olmuyor...
Belki de kendi içine giden yolda beklemeyi tercih ediyor. İçeriye girememenin, iletişimsizliğin açık bir anlatımını deniyor. Modern çağın insanının vazgeçilmez iletişim aracı cep telefonu öykünün içine sokuluyor. Cep telefonunun rehberindeki isimler birer birer gözden geçiriliyor. Yalnızlığından kurtulmanın çaresi, rehberdeki isimlerden birine tutunabilmektir, ancak öyle birini bulabilirse... Oysa parmağı tuş üzerinde, taradığı isimlerin tümü ayrı dünyaların insanıdır, uzaktır ya da ötekileşirler o anda.
Yalnızlık aynasından kurtulmak isteğidir bir bakıma, Ayna Çarpması. Kitabın girişindeki Paveseden yapılan alıntı, yalnızlığın en yalın halini fısıldamaktadır: Kendimi yalnız hissetmemek için bütün gece aynanın karşısında oturdum.
Yalnızlığın tarihi, eziklik ve dışlanmışlıkla geçen çocukluktan başlatılmaktadır. Futbol maçlarında kalecilikten başka şansı olmaması, numaralı gözlükleriyle dört göz lakabına layık görülmesi, yüzü sivilceli bir gence kızların dönüp bakmaması, giriştiği kavgaların hepsinde dayak yemesi, bir ayağı kısa olduğundan topal diye çağrılması; bazen kambur, bazen itirafçı ama hep arızalı ve özürlü kişiliğe bürünmesine anlatılanların hepsinde bir dışlanmışlık hissi vardır.
İçmediği çayın parasını masaya bıraktı. Kalktı. Kendi kendine, haddini bil oğlum, dışarısı senin neyine, dedi. Annesine döner gibi evine döndü.
Anne önem atfedilen bir figürdür öykülerde; kimi zaman utanılandır. Kış Bilgisi öyküsünde annesinin Türkçe bilmeyişinden utandığını ifade ederek: Utancımdı. Annem gelmesindi veli toplantısına. Anneler büyük harflerle yazılır demişti öğretmen. Annenizin adını, defterinizin en baş sayfasının en baş satırına yazınız demişti sonra.
Öğretilen en büyük harflerle yazmıştım: GÜVERCİN.
Nasıl oldu da oldu. En arka sıradan değil de en ön sıradan: Bir parmak, havada!
Örtmenim, örtmenim onun annesinin adı Güvercin değil, KEVOKtur.
Kevok Kürtçede güvercin anlamındadır. Anneyle yabancılaşmasının nedeni olarak, anadilin yasaklandığı asimilasyoncu politikanın etkisi sezdirilmektedir.
Kitabın on iki öyküden oluşan serüveni, Beatlesın şarkısındaki o sözlerle bitmektedir:
Bu sabah aynaya baktım, kimseyi göremedim.
VEDAT ÇETİN
Evrensel'i Takip Et