8 Mart 2009 01:00

Zeus’un kurbanı Güzel İo


“8 Mart Kadınlar Günü için...”
Argos kralının hem çok becerikli, hem de çok uysal kızı İo’nun güzelliği dillere destandı. Baştanrı Zeus’un karısı tanrıça Hera bile, yüreğinin her türlü şeytanlıktan ırak olması yüzünden onu kendi tapınağında başrahibe olarak görevlendirdi… Ne var ki ayran gönüllü Zeus; güzel İo’yu karısı Hera’nın tapınağında görünce ona hemen deli divane vuruluverdi!... Kızcağızı ayartıp tapınağın dışında, karısı Hera’dan uzak biryerlerde buluşabilmek için her gece düşlerine girmeye başladı: İo da haliyle her gece düşünde duyduklarından bıkıp usandı; hatta ürkmeye başladı...
Durumu kral olan babasına anlattı. Babasının başvurduğu bir bilici, kızını saraydan kovmasını öğütledi ona. Yoksa Zeus’un ülkeye kötülükler yağdıracağını söyledi. Bu yüzden de Argos kralı kızını saraydan kovdu! İo gözyaşları döke döke bir vadiye sığındı. Amacına ulaşan Baştanrı artık Olimpos tanrılar sarayından gizlice sıvışıp yakışıklı bir delikanlı kılığına girmeye, dışarıdan karısı Hera’nın görmemesi için sislere boğduğu bu vadide İo’yla buluşmaya başladı… Ne var ki herşeyi öğrenen tanrıça Hera da, büyük bir hışımla Olimpos’tan inip yeryüzünde kocası Zeus’un izini sürmeye başladı. Durumu sezen Zeus, sevgilisi İo’yu bembeyaz bir düveye dönüştürüverdi hemen!… Ne var ki Zeus’un bu oyununu yutmayan Hera, beyaz düveyi kendisine armağan etmesini istedi ondan. Durumu kurtarmak isteyen Zeus da karısının isteğini yerine getirdi. Tanrıça Hera; beyaz bir düveye dönüşmüş bu güzel kızı, artık Zeus dokunmasın diye, yüz gözlü dev bir sığırtmaca teslim etti. Bu dev sığırtmaç, beyaz düveyi hiç yanından ayırmıyordu artık. Gündüz çayırlıklarda otlatıyor, akşamları da ahıra kapatıyordu. Kapısını sımsıkı kilitlediği ahırın önünde uyurken de, gözlerinden ellisini kapalı, ellisini açık bırakıyordu!.. Bu durumdan bıkıp usanan ve İo’yla yeniden buluşmak için can atan Zeus, oğlu haberci tanrı Hermes aracılığıyla yüz gözlü sığırtmacı öldürttü!… Durumu anında öğrenen Hera, bu kez de durmadan iğneleriyle ısıran bir sığırsineği sardı beyaz düveye dönüşmüş İo’nun başına! Haliyle onu habire ısıran bu azgın sinekten kurtulmak için ülke ülke dolaşmaya başladı zavallı düve!… İşte böyle böyle acılar içinde yol alırken birgün, Olimpos’tan çaldığı ateşi insanlara ulaştırdı diye Zeus’un bir kayaya mıhlattığı tanrı Prometeus’’la karşılaştı... İo, kendisi gibi Zeus’un kurbanı olan bu acılı tanrıyla dertleşti uzun uzun… Tanrı Prometeus, Zeus’u tanıtmaya çalıştı düve kılığındaki İo’ya… Evrenin tek egemeni bu tanrı için insanların kurtuluşunun ve özgürlüğünün önemli olmadığını söyledi. Tam tersine, Zeus için önemli olan; kendisinin dayattığı ve saltanatını sürdürmesine yarayan yasalarına insanların hiçbir şekilde başkaldırmamasıydı. Bu yüzden de sürekli kul ve köle olarak buyruğunda kalmaları ve haliyle isyan reflekslerinin uyanmaması için onlardan ışığı ve ateşi hep uzak tutuyordu! Zaten onların sürekli tanrılara kul ve köle olmaları ve en ufak isyanlarını en etkin şekilde bastırmaları için Zeus’un yeryüzünde kelli felli, elleri altın asalı, başları taçlı ve kendisinin temsilcileri olan egemenler vardı...
Prometeus; Zeus’un köşe bucak sakladığı ateşi çalıp insanlara ulaştırdığı için çarptırıldığı böylesi bir cezadan mutlu olduğunu da ekledi sözlerine… Çünkü insanlar artık bu ışık ve ateşin kılavuzluğunda toprakla tanışmışlar; onu ekip biçmesini öğrenmişlerdi. Gerçi o topluca üretip kardeşçe bölüşme çağına tam olarak ulaşabilmeleri için, biraz daha almaları gereken yol vardı önlerinde... Örneğin herşeyden önce savaşlar vardı aşmaları gereken… Ne var ki ışık ve ateşle tanışan insanlar; birgün birbirleriyle ışık, ateş ve emek kardeşi olduklarını mutlaka anlayacaklardı. Bundan sonunda da savaşsız ve herkesin emeğinin karşılığını alacağı o güzelim Altınçağ’a doğru hızla yol almaya başlayacaklardı... İşte böyle böyle, bu son düşüncelerini açıkladı tanrı Prometeus...
İo da Zeus’un kendisini kandırdığını ve karısından gizlediği bencil zevklerinin kurbanı olarak seçtiğini söyledi... Karnında ondan kaynaklanan bir bebek taşıdığını da ekledi sözlerine! Bu çocuğu nasıl, ne zaman ve nerede doğuracaktı? Üstelik doğuracağı bu çocuğun babasız olması yüzünden, bir kadın olarak başına neler neler gelmeyecekti! Prometeus’la bu konuda uzun uzun dertleşti…
İo bunları anlatırken gökyüzünden süzülüp gelen bir kartal, Prometeus’un karaciğerinden bir parça koparıp gitti… Zeus’un gönderdiği bu kartal, her gün aynı işkenceyi uyguluyordu tanrı Prometeus’a...
Ciğerinden koparılan parçanın verdiği acıyla biraz yüzü buruşan Prometeus; bir sığırsineğince sürekli ısırılan ve beyaz düve kılığındaki iyi yürekli İo’ya, bütün kadınlarla birlikte kendi kurtuluşunun da yakın olduğunu muştuladı… Ne var ki tanrıların ve onların yeryüzündeki temsilcileri olan egemenlerin dayattığı kulluk ve kölelik yasalarına karşı savaşımlar vermeleri gerekiyordu birsüre…
İşte insan dostu tanrı Prometeus’un bu öğütlerinden sonra güzel İo; bütün kadınlarla birlikte gerçek bedenine ve özgürlüğüne kavuşuncaya dek savaşımlar vermek üzere, ülkeden ülkeye dolaşmaya başladı...
Zeus sunağı - Yaşar Atan

Evrensel'i Takip Et