28 Haziran 2009 00:00

LEVENT ÜLGEN:Heves gitti kalas kaldı


Televizyon seyircisinin Hallederiz Kadir ve Taksici Fırıldak Sinan karakterleriyle tanıdığı Levent Ülgen, tiyatro sahnelerinde otuz yılı geride bıraktı. İnandığı düşünceyi yaymak için tiyatrocu olduğunu söyleyen Ülgen’le sohbetimiz sırasında, sendikalar, işçi hakları medyanın yozlaştırıcı etkileri gibi konuları konuşurken 40 kişinin gelip “Diziden hayranınızım” diyerek fotoğraf çektirmek istemesi, dışardan bakılınca fıkra izlenimi yaratacak gibi olsa da, içinde bulunduğumuz çelişkinin somutlaşmış haliydi.
Genelde isabetsiz seçilmiş okul bırakılır sanat için fakat, siz ODTܒde Fizik okurken bir yandan önce Ankara Halk Tiyatrosu ardından da Ankara Sanat Tiyatrosu’nda tiyatro yapıyorsunuz. Fiziği de bir güzel bitiriyorsunuz. Fizikçi olmayacağınız aşikarken neden ısrar ettiniz?
Fiziği severek okudum hala da severim. Bir de babama sözüm vardı, çok ısrar etti üniversite okumamı.
Okulunu bitir de ne yaparsan yap tadında mı?
Pek öyle değildi de bilim adamı olmamı çok istiyordu. Bilim adamı olamayacağıma, kanıma tiyatro mikrobu girdiğine ikna etmeye çalıştıysam da o, “Önce bilim adamı olabileceğini ispatla” dedi.
Geleceği garanti etmeniz isteniyor herhalde…
Muhakkak, memur çocuğusun sonuçta. En kötü olasılıkla bir yere fizik öğretmeni olursun. Dört yıl konservatuar okudum, Devlet Tiyatrolarına girdim. Babam bana hala tiyatrocu gözüyle bakmadı, Devlet Tiyatrosundan maaş alıyorum, babam herkese fizikçi diyordu. Ne zaman ki Ankara Sanat Kurumu’ndan ödül aldım Nâzım Hikmet’in Yolcu adlı oyunuyla, o zaman benim tiyatrocu olduğumu kabullendi.
AST ABİSİZ KALDI
Sanatçı kimliğinizin şekillenmesinde en önemli süreç AST mı?
Oyunculuk konusunda Erkan Yücel’in katkıları unutulmaz, reji ve tiyatro yönetimi konusunda da Rutkay Aziz’in… Tiyatrodaki babam Rutkay Aziz’dir. Konservatuardan çok isim sayamıyorum, katkıları olmuştur ama hayal ettiğim tiyatro anlayışı konservatuarın ve Devlet Tiyatroları’nın dışında olduğu için orayı sadece eğitim için gördüm. Yapmayı düşündüğüm tiyatro hep daha politik, sözünü direkt söyleyen bir tiyatro oldu. Tabii tiyatroyla devrim olmayacağını anladım ama en azından devrim yapacakları yetiştirir tiyatro.
AST zor zamanlar geçiriyor, değil mi?
Evet, çok büyük bir borç var. Malum sanatsal ve kültürel olarak yozlaşma, hepimizin biraz da maddi yanımızı kurtarmak için İstanbul’u tercih edişimizden, AST uzun zamandır bayağı sahipsiz, abisiz.
Biraz abiler biraz da tiyatroya ilgisizlik mi sebep…
Abilerde suç var tabii, kendimi de katarak söylüyorum ama diğer yandan çok zor bir iş olduğundan kimseye de kızamıyorum. Rutkay abi ‘71’den beri yapıyor bu işi…
Tiyatroya halkın ilgisinin azaldığını düşünmüyorum. Tabii televizyon, internet gibi olumsuz etkisi olan organlar çıkmış olabilir ama iyi bir tiyatro eseri olduğunda insanlar o salonu tıklım tıklım dolduruyor. Örnek Haluk Bilginer’in oyunları… Sezonluk biletlerini satıyor. De ki siyasi değil; Genco Abi’nin geçen sene yaptığı oyun siyasiydi, yine tıklım tıklım izletiyor. “Bir gelenek var, 40 yıldır yaşıyor, bir 40 yıl daha yaşar” demekle olmuyormuş, emek vermek; araştırmak, dünyaya açık olmak gerekiyor. AST için bir umudumuz İstanbul’a taşınması ama o zaman da Ankara bir sembolünü kaybetmiş olacak.
‘İNSAN BİR YAŞTAN SONRA SİMİT-ÇAY’LA YAŞAYAMIYOR’
30 yıldır sahnelerdesiniz fakat sokaktan 10 kişi çevirsek dokuzu sizi “hallederiz Kadir” den tanır. Sanki 40 yaşından sonra keşfedilmişsiniz gibi, bu neler hissettiriyor size?
Hem iyi hem kötü.. Bunca yıl tiyatroya emek vermiş insanların televizyon yoluyla tanınmış olması çok kötü değil. Bu insanlar tiyatro kökenlilerse zaten kopamıyorlar tiyatrodan, ben hala can hıraş çalışıyorum. İnsanların bizi ekranlardan görüp tiyatroya gelmelerini olumlu görüyorum. Tabii ki yolda birisi çevirip “Sizi Ankara’daki Ferhat ile Şirin oyunundan tanıyorum” dediğinde adama sarılıp öpüyorum, 1990’da oynadığım bir oyun. “Sizi Bir kelime bir işlem’den tanıyorum” diyenlere bile daha farklı davranıyorum. Diziyi izleyen insanları küçümsediğimden değil, dizi dışında yaptığımız çok olumlu şeyler olduğu için. Asıl işimiz tiyatro, dizilerde oynamamızın nedeni maddiyat. Devletten aldığımızın kat be kat fazlasını kazanıyoruz televizyondan. İnsan bir yaştan sonra simit-çay’la yaşayamıyor, ayıp bir şey değil bu bence. Tek kurtarır tarafımız şu; ben hala istediğim tiyatronun, politik tiyatronun peşindeyim. Tek endişem “Nasıl olsa perdede oynuyoruz tiyatroya gerek yok” diye düşünenlerin çoğalması.
Yeni emekli oldunuz Devlet Tiyatroları’ndan, nasıl yürüyeceksiniz bundan sonra…
Ben de tiyatroya devam edeceğim, politik eleştirili bir tiyatro… Bunu illa elime balyoz alıp yapmama gerek yok, belki de güldürü yoluyla, belki de yıllar önce Deve Kuşu Kabare’nin yaptığı gibi.
Türkiye’de ki vurdulu kırdılı diziler için, “Kolombiya’da mı çekiliyor o sahneler ortalıkta hiç polis yok” demişsiniz. İnsan “Tek sorunları o olsun” diye düşünüyor…
Geçenlerde 15 yaşında bir çocuktan korktum ben. Öyle bir “selamın aleyküm” dedi, öyle bir tespih salladı ki, “pardon abi” dedim. “Fotoğrafın var mı?” dedi, “Valla yok özür dilerim” dedim. O dizilerden birinden çıkmış gelmiş. Benim derdim bu, bunlar ürkütüyor beni.
30 yıllık oyunculuk ama taze sayılacak bir popülerlik. Bazı konularda daha sorumlu hissediyor musunuz kendinizi, mesela Telekom işçilerinin grevini desteklemişsiniz. Sözünüze daha çok kulak veriliyor sonuçta..
Ben bu mesleği bu yüzden seçtim zaten. ‘78 kuşağından biri olarak, şunları düşünmüştüm; inandığımız düşünceleri yaymanın bazı tehlikeli yolları vardı, bir de zor yolları vardı. O zor yollardan bir tanesi, bir partinin gençlik kollarına girip yükselmekti, bu çok uzun bir yol. Ama tiyatroyu seçtin mi her akşam 300–400 kişiye görüşlerini net olarak söyleyebilirsin. O zaman dedim “Niye bu kadar uğraşayım”, tiyatrocu olurum, daha kolay söylerim.
Ben sosyal olaylarda hele siyasi düşüncemi destekleyen olaylarda hiç çekinmeden yer aldım, alacağım da. İnandığım partinin mitinglerine de katılacağım, o partiye oy vereceğimi de deklare edeceğim. Başıma bir bela gelir diye en ufak bir korkum yok. Eğer beni seven, bana özenen iki-üç genç de benim görüşümle ilgilenirse kendimi görevimi yerine getirmiş sayarım. Ülkeyi istediğim rejime çevirecek gücümün olmadığını biliyorum ama öyle bir rejim olabileceğini –ki bu görüş de emekten, halktan, adaletten yanadır- anlatmaya hazırım. Bunun için de televizyonu, tiyatroyu kullanmaktan çekinmem.
Uzun yıllar dram oynadınız tiyatroda ama insanlar sizi “komik” biliyor diziler sayesinde… Komik bir adam olmadığınızı, hatta agresif olduğunuzu söylemişsiniz. İnatçı ve ayak direyen bir tarafınız da var…
Herkeste olduğu gibi bende de yasaklara karşı bir alerji var. Yasaksa, yapacağım yoksa da yapmak gibi bir huyum var. Hele hele mantıksız bir yasaksa iyice alerji oluyorum. Mesela uçakta sigara içmemek mantıklı bir yasak ama ona da dayanamıyorum bazen. Ama beni asıl sinirlendiren; hakların yenmesi, emeğin yok sayılması. O yüzden de hiçbir zaman sessiz kalmayı beceremiyorum. Krizi bahane ederek işçi çıkarılmasına –hele ki bunlar asgari ücretle, sigortasız çalışan insanlarsa- tahammül edemiyorum. Krizi gerekçe gösterip yüzde 30 kesinti yapmak istediklerinde karşı çıktık. Kendim için değil daha çok diğerleri için. Onlara benden daha çok koyacak yüzde 30, çünkü ücretler çok düşük zaten. Ama onlar cesaret edemeyince siz de avukat durumuna düşüyorsunuz . İyi kötü sendikalar yasası var, sendikalar iyi işlese bu kadar sorun yaşanmaz.
İşçiye örgütlen diye akıl verilirken, işçi cahil ve cesaretsiz bulunurken de aslında işçi bu aklı verene bakıyor. O da örgütlü olmayınca pek cesaret verilmiş olmuyor…
Doğru “Bana söylüyorsun ama sen örgütlü değilsin” diyorlar. Oyuncular bir birlik içinde şimdi, telif hakları için. Bakalım yapabilecek miyiz? O anlamda örnek olmak önemli.
BÜTÜN BU PROGRAMLARI MOZAİKLEMEN LAZIM
Şahane bir yarışma programı sunuyorsunuz, 26 senedir süren bir yarışma, üstelik siz de sunucudan çok yarışmacıya benziyorsunuz…










Çocukken izliyordum, şimdi sunuyorum, bendeki keyfe bak. Bant yayın olduğu için Allahtan seyirciye yakalanmadım, birkaç defa uyarı aldım; “Levent bey siz yarışmacı değilsiniz, sunucusunuz” diye. Ben de kaptırıyorum kendimi, süre bitiyor ben hala çözüyorum.
Günde en az bir saat Türk Dil Kurumu’nun sözlüğüyle cebelleşiyorum. Hep yapardım ama yarışmadan sonra iyice arttı. Bir de yarışmada bulunan birkaç tane kelime TDK’nın sözlüğüne eklendi. Bu benim için büyük bir gurur. Seviyeli bir yarışma sunduğum için çok mutluyum.

Şansa dayalı yarışma programlarına ne diyorsunuz?
Tüketim piyasasının, vahşi kapitalizmin çok güzel örnekleri, yapacak bir şey yok. Az emek, beleş maliyet, gelsin rating, gelsin reklam, kazanılsın paralar. Bir ara yemek programları vardı, sıfır maliyet. İnsanlar bayılıyor televizyona çıkmaya, yıllar sonrasına başvurular var.

Ne kadar meraklı insan varmış birbirinin yemeğine çemkirmeye…
Daha kötüsü var; şu anda çocuklar sömürülüyor, şarkı yarışmalarında. Bir denetim mekanizması olacaksa bence öncelikle bunlara engel olmalı. 9-10 yaşındaki çocuğun ağzına ruj, gözüne rimel, yanağına allık sürerek 15-16 yaşında göstermeye kalkıp da onlara şarkı söylettirmek, bir de bunlar yetenekmiş gibi lanse ettirmek çok tehlikeli.
Dizilerde çocukların oynatılmasına bile karşıyım ben. Çünkü bize geliyor; “Çocuğumuz çok yetenekli”. Ne yeteneği, 9 yaşında çocuğun yetenekli olup olmadığını sen nereden biliyorsun. İki hayvan taklidi yaptı diye yetenekli olabilir mi? Eskiden herkes oğlunu futbolcu yapmaya çalışırdı şimdi dizi oyuncusu olsun, reklamlarda oynasın. Bu çocukların psikolojilerini kimse düşünmüyor mu… Kimse çocuk kalmıyor ki, büyüyüp bizim gibi hıyara dönüyor. Sempatileri kalmadığında, o sesleri gittiğinde ne hale gelecek o çocuklar. Bizim yaşımızdaki insanlar bile meşhur olduktan sonra dibe düşünce depresyona giriyor, çocuğa neler olur düşünsenize…
Dizilerde birçok ürün reklam diye mozaikleniyor, tamam kabul ettik güzel bir şey. Eee bunu ne yapacaksınız? Bütün bu programları mozaiklemen lazım.

Eee “hallederiz Kadir” mi demek lazım?
Yaa… tepki mailleri geldi birkaç tane, ben “fırıldak milletiz” demişim, kim değilim diyebilir. Ben bunu şu anlamda kullandım; -kendimi de içine katıyorum- bir çıkarımız varsa eğilip bükülürüz, hallederiz. Günü kurtarır, on yıl sonrasına bakmayız. Dış politikamız öyle değil mi, iç politikamız öyle değil mi? Hallederiz Kadir durduk yere çıkmadı.

Hep gelecek kaygısından değil mi bu davranışlar?
Kesinlikle öyle, ben oyunculuk eğitimi vermiyorum artık, insanlara daha fazla yalan söyleyemem; “tiyatrocu olacaksınız” mı diyeyim, olmayacaklar, dizi oyuncusu olacaklar. O zaman ben ona ortak olmak istemem. Ben zaten dizilerde yeteri kadar soytarılık yapıyorum. Hepsi kaygıdan dediğiniz gibi. Şunu yapmıyor öğrenci; ben tiyatro oynayacağım, bütün zorluklarına katlanacağım… Kimseden bunu beklemenin de alemi yok zaten. Ekonomik kaygılarla herkes bir diziye, reklama, -hatta kampanya olursa daha güzel- kapağı atmanın peşinde şimdi.

Tiyatro yapmak şimdi daha kolay aslında, “İki kalas bir heves” değil miydi tiyatro, ne oldu da böyle oldu?
Çok daha kolay şimdi. Her taraf kalas oldu, heves gitti kalas kaldı.









Devrim Büyükacaroğlu

Evrensel'i Takip Et