4 Eylül 2009 00:00
BAŞYAZI
Son günlerde dış politikada önemli gelişmeler oldu; olmaya da devam edecek gibi görünüyor.
Öne çıkan Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde normalleşme yönünde İsviçrede yapılan, protokol gibi görünüyorsa da, gelişmeler ne Türkiye-Ermenistan sorunuyla ne de sadece Kürt sorunu etrafındaki diplomatik temaslarla sınırlı. Son birkaç günde olanlara şöyle bir bakmak bile, olup bitenlerin dünle ve yarınla bağlantısını (derinliğini) ve önemini açıkça gösterecektir.
Önce Ermenistan-Türkiye ilişkilerinde kimsenin beklemediği protokolün gündeme düşmesiyle, gözler yeniden Kafkasyaya çevrildi. Çünkü çoktan beridir, Kafkas ülkelerinde olan hiçbir şey, Kafkasyada emperyalist güçler arasındaki çatışmadan bağımsız değil. Protokol, Ermenistanla geçen yıl Cumhurbaşkanı Gülle Ermenistan Devlet Başkanı Sarkisyanın başlattığı ilişkilerin kesintiye uğramasını engelledi. Aynı zamanda da, henüz bir önceki adımın şokunu tümüyle atlatmamış olan Türkiye-Azerbaycan ilişkilerini, Türkiye bizi yine arkadan hançerledinin eşiğine getirdi. Henüz bu söz, resmen sarf edilmiş değil ama Azeri basınında başlayan feveranın yakında diplomasiye yansıması şaşırtıcı olmayacak.
AB ve ABD, Kafkasyadaki iki dayanağından biri olan Ermenistanla (öteki Gürcistan) ilişkilerin, krizin eşiğinden dönmüş olmasından memnun. Ama Kafkasyaya müdahale için her yolu denemeyi göze almış olan Rusyanın, Türkiye-Azerbaycan ilişkilerinin gerilmesi fırsatını beklediği de herkesin bildiği bir gerçek. Eğer bu gerçekleşirse, halk desteğini de tümüyle kaybetmiş Saakaşvili rejiminin ayakta durması mucizelere bağlı olacak. Bu durumda Rusya, Kafkasyadan ABD ve AByi püskürtmek, Türkiyeyi köşeye kıstırmak için önemli bir koz edinecek. Ancak bu arada, Batılı emperyalistlerin de boş durmadığı; Çeçen direnişçileri, yeniden Rusyanın başına saracak hamleler yaptığı gözleniyor. Elbette ki Kafkasyada ısınan diplomasiyi, NATO ve ABDnin Afganistanda iyice sıkışmış olması ve bir an önce Irakı terk etmek için yaptığı girişimlerle de bağlantılı görmek gerekir.
Daha sürecin başında Suriye ile Irakın karşı karşıya gelmesi ve Bölgedeki anlaşmazlıkları biz çözeriz, Türkiye bölgenin coğrafi, askeri, ekonomik bakamından en büyük gücü diyen Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlunun, hemen bu uyuşmazlığa el koyar havalarda iki ülkeyi ziyareti, AKP Hükümetinin bölgedeki karmaşık sorunlara ABDnin beklediğinden daha hevesli olduğunu göstermektedir. Yine dün Ankarada Türkiye-Irak-Suriye dışişleri bakanlarının Fırat suyunun paylaşılma toplantısını da, bölgedeki çetrefilli sorunların bir boyutu ve bölgedeki muhtemel gelişmelerle ilişkili görmek gerekir. Unutmayalım ki Fıratın suyu, 10 yıl önce Türkiye ve Suriyeyi savaşın eşiğine getirmişti.
Yeni Osmanlıcı Dışişleri Bakanı Davutoğlunun dış politika yaklaşımıyla Erdoğanla uyumlu olacağı anlaşılıyor. Ancak daha önce Rusya-Gürcistan çatışmasında kendini ortaya atayım dereken boş havuza atlayan diplomasinin, bu tutumu sürdüreceği anlaşılıyor.
Diplomasi sadece Doğuda ısınıyor değil. Ezeli sorunumuz Kıbrıs ve Ege de son birkaç gün içinde birden depreşti. Kıbrısta Hristofyas-Talat arasındaki ikili görüşmeler sürpriz bir biçimde ve son gün ertelendi. Gerekçe, Kuzeye geçmek isteyen bazı Rumlara Yeşilırmak kapısında zorluk çıkarılması gibi sudan bir neden. Ama asıl nedenin, Dışişleri Bakanı Davutoğlunun, Rumların ayak sürümesi nedeniyle görüşmeler tıkanırsa başka seçenekler ararız sözü olduğu belirtiliyor.
Dahası, epey bir zamandan beri gündeme gelmeyen Ege Hava Sahasında it dalaşı ve taciz olaylarının yeniden gündeme gelmesi dikkate değerdir. Egede Türk savaş uçaklarının bir yolcu uçağını taciz ettiğini öne süren Yunanistan a karşı, Türkiyenin Asıl siz tacizcisiniz tutumu alması, Egenin de Kıbrısla paralel ısınacağı anlamına gelmektedir.
Bütün bu gelişmelerin arkasında da, Ankara Protokolünde imzaya bağlanan Kıbrıs bandıralı gemilere Türkiye limanlarının açılması için verilen sürenin bu sonbaharda doluyor olmasının yattığını söylemek yanlış olmaz. Kıbrıs ve Yunanistanın, attığı imzanın arkasında durmayan Türkiyeyi Egeden kuşatmak istemsinden doğal ne olabilir?
Tabii bu eski sorunlar üstünden son birkaç günde yenilenen ve gündemin yukarı sıralarına tırmanan gelişmeler, ABDnin Irakı terk etmek için acele etmesi ve bu çerçevede gelişecek yeni diplomatik-askeri sorunları ve Kürt sorunu üstünden bölgede diplomasinin tansiyonunun hayli yükseleceğini de ekleyecek olursak; eylülün henüz başında, diplomasinin Türkiye merkezli olarak bu kadar yüksek bir nabız göstermesi, önümüzdeki haftaların dış politika gündemi bakımından son derece öğreticidir.
İHSAN ÇARALAN
Evrensel'i Takip Et