07 Ocak 2010 00:00
MERCEK
Gazeteler, Binaların Halifesi açıldı başlığıyla; televizyon kanalları, gösterişli açılış görüntüleriyle Dubaideki dünyanın en yüksek ...
Gazeteler, Binaların Halifesi açıldı başlığıyla; televizyon kanalları, gösterişli açılış görüntüleriyle Dubaideki dünyanın en yüksek gökdeleninin hizmete açılışını haber yaptılar. Dile kolay, Binaların Halifesi 818 metre yüksekliğinde. Gökdelende 12 bin kişi çalışıyor ya da yaşıyor olacak.
Dubai Şeyhi Muhammed Bin Raşid Al Makdumun güç ve şatafat imajlı bu gökdelen ile vermek istediği mesaj, diğer Arap şeyh ve krallarını ya da başka ülkelerin başka namlı yöneticilerini benzer maceralara sürükleme gibi bir potansiyel tehdit içermiyor değil.
Bu modern çirkinlik abidesine ev sahipliği yapan Dubai ve onun başındaki Al Makdumun adı, Türkiyede de, R. Tayyip Erdoğan ve hükümetiyle banka ve şirket ortaklıkları ve Sabah gazetesinin el değiştirmesi döneminde başvurulan manevralar sırasında gündeme gelmişti. Makdumun adı, Haydarpaşa Garının Dubaideki ticari merkezler benzeri bir merkeze çevrilmesiyle ilgili entrikalara da karışmıştı. Makdum artık daha ünlü biri! Burj Dubaiyi Binaların Halifesi ilan etmekle kalmayıp, kendini de Müslümanların Ticaret ve Gösteriş Halifesi ilan etse, hakkıdır! Malum; kapitalizm, dinin dünya işlerine ve yönetici sınıfın ihtiyaçlarına göre yeniden biçimlendirilmesi ve örgütlendirilmesini, din istismarcılarının başına sarmış bulunuyor. Bunların bazıları halifelik iddiasında, bazıları cennet taciri, diğer bazıları da Allahın ipine tutunduklarını ileri sürerek halkların başı üzerinde boza pişirmekle meşgul. İslam ile para-pul ilişkileri Dubaide, Suudi Arabistanda, Kuveytte, Irakın petrol denizinde ve Türkiyede; şeyh, kral ve sözüm ona cumhuriyetçi-laik yöneticilerin politikalarında ve dini kurumların yöneticilerinin yaşamında, en girift biçimiyle iç içe geçmiştir. Din istismarıyla yurttaşları yoksulluk ve sefalete mahkum bırakma bir tür geçim kaynağı, bir tür meslek haline gelmiştir. El Makdum, dünyanın bugünkü en yüksek binasına Halife unvanını verirken, din ile ticareti birleştirmekle kalmıyor; öteki Arap emir ve şeyhleri gibi, yoksulların başı üzerinden dünya zenginlerine -ve ABD gibi sömürgeci güçlere- hizmette sınır tanımayarak da göz dolduruyor! Petrodolar milyarderliği ve zengin budalalığı üzerinden sürdürülen yarış, yoksul Arap ve öteki İslam ülkeleri emekçilerinin İslam dinini yüceltme yalanıyla dolandırılmalarının da aracı oluyor. Halife sözcüğü, inançlı emekçinin algısında olduğundan farklı kimliğiyle, getirisinin muazzam büyüklüğü bugünden kestirilebilecek ticaretin gökdeleninde, havai fişekler eşliğinde paraya; petrodolara dönüşüyor!
Paranın, iman ve imamla ilişkisi, artık sadece orada, zenginlere hizmet kanyonlarında değil, bizim ülkemizde de yeşil sermaye şirketlerinin eyleminde en açık biçimiyle olmak üzere, daha modern biçimlere bürünerek sömürü ve vurgunun adreslerinden biri. Deniz Feneri, Mehmetçik Vakfı, Türk Hava Kurumu gibi din ve millet istismarcılığı yapan kuruluşların kurban derisi ve vekaletle kurban kesme skandalları ve dolandırıcılığı üzerine basın-yayın organlarında açıklananlar, bunun en açık ve en son örneklerini oluşturuyor. Vekaletle kurban kesme ihalelerindeki skandallar, inançlı Müslüman emekçinin, inançları nedeniyle de sömürü nesnesi olarak kullanıldığını görmesi açısından çarpıcıdır. Devletin, devlet kurumları da içinde olmak üzere artık birer ticari şirket gibi çalışan dini kurum ve kuruluşların din ve inanç meselelerinin istismarına son vermeleri; paranın, inanç ve imam işlerine hükümran olmasının sona ermesi ve dini inanç ya da inançsızlığın kişinin kendi bireysel vicdani sorunu olarak kabul görmesi, artık daha fazla zorunluluk göstermektedir. Din ve inanç tüccarları, halkın yaşamından ve inanç dünyasından ellerini çekmelidirler.
Al Makdumlar ve tüm ötekiler!..
A. Cihan Soylu