1 Nisan 2010 01:00

BAŞYAZI


Hükümet, “Anayasa Değişikliği Paketi”ni Meclis’e sundu.
Sorsanız, “İşte kamuoyundan gelen talepleri dikkate aldık. Mümkün olan değişiklikleri de yaptık. Daha ne isteniyor” denecektir. Üstelik kamuoyunda tartışmalar da sadece herkesin kendisi açısından “Şu madde şöyle olsun, bu da böyle”; “Şunlar iyi olmuş, şunlar da düzeltilsin” tartışmalarıyla sınırlı olunca hükümet, geniş emekçi yığınları yedeklemek için “rüşveti” büyüttü! Özellikle de hükümetin, emeklileri “Kamu emekçileriyle yapılacak toplusözleşmeye” bağlayarak, işçileri ve sendikalarını da Anayasa’dan “Grev yasaklarını çıkararak” yedeklemeyi planladığı anlaşılıyor.
Peki; işçiler, sendikaları, sınıf partisi, dünyaya işçi sınıfı gözünden bakmaya çalışan emekçi çevreler, ilerici demokrat güçler, anayasa sorununa böyle, sadece kendi güncel istekleri açısından bakabilirler mi?
Lafı uzatmadan söyleyelim: Hayır!
Evet, işçi sınıfı mücadeleyi talepleri etrafında yürütür ama işçi sınıfının talebi sadece kendi doğrudan talepleri değildir ve bugünkü koşullarda demokrasiyi en son sınırına kadar götürmeye ilişkin talepler; işçi sınıfının acil taleplerinin başındadır. Bu yüzden de işçi sınıfı için; Kürt sorununun demokratik çözümü (Anadilde eğitim ve özerklik, ... taleplerinin önündeki engellerin kaldırılması), laisizmin ayakları üstüne oturtulması (Diyanetin kaldırılması, din derslerinin zorunlu olmaktan çıkarılması, ...), Seçim ve Siyasi Partiler Yasası’nın, Polis Vazife ve Salahiyetleri Yasası gibi yasaların demokratikleştirilmesi, Terörle Mücadele Yasası gibi özel yasaların kaldırılması elbette işçi sınıfı ve partisi için, grev ve sendikalaşma hakkı önündeki sınırlamaların kaldırılması kadar önemlidir.
Çünkü işçi sınıfı; tarih sahnesine çıktığı andan itibaren, emek mücadelesinin talepleriyle sınırlı kazanımları değil, aynı zamanda bütün insanlık tarihi boyunca insanlığın ilerleme mücadelesinin kazanımlarının da mirasçısıdır ve bu değerleri tüm gericiliğe karşı savunmak durumundadır. Bu yüzden örneğin, işçi sınıfı burjuva demokrasisinin ileri kazanımlarını, çoğu zaman burjuvaziye karşı savunmak durumunda kalır.
Bu açıdan yaklaşıldığında bugün anayasa değişikliğine ilişkin sadece sınıfın haklarıyla sınırlı anayasa değişikliğini savunmak işçi sınıfının, sendikalarının ve partisinin tutumu olamaz. Tersine demokrasi mücadelesini ilerletecek tüm talepleri savunmak burada belirleyicidir ve sınıfın öteki ilerici devrimci güçlerle ittifakının temeli de buradadır. Bu yüzden de “Anayasa değişikliği paketi”ni merkezine koyan “Yargı reformu”na ilişkin hükümet hamlesini kendi ilgi alanının dışında, “Burjuva klikler arasında bir çatışma”, “İşçi sınıfının ve partisinin ilgisiz kalması gereken bir çatışma” olarak görmez. Tersine “Yargı bağımsızlığı”, “Adil bir yargı talebi”, “Yargının yürütmenin himayesine girmesini zorlaştıracak maddeler konması”, sonuçta burjuva demokrasisinin ileri mevzileri olarak, elbette burjuva kliklerin istismarına karşı mücadele alanı olarak önemlidir. Bu yüzden de; “Anayasa paketine madem emekçilere ait bazı talepler konmuştur, bazı demokratik talepler girmiştir, ötesi bizi ilgilendirmez, Bu paketi ehveni şer görürüz” anlayışı, işçi sınıfının dünya görüşüyle taban tabana zıt bir yaklaşım olabilir.
Mevcut paket açısından bakıldığında; yürürlükteki yargıya ait anayasa maddelerinin oluşturduğu mekanizma elbette halkçı, demokratik bir mekanizma değildir; bürokratiktir! Ama yerine konacak olan gerçekten “sivil” ya da “demokratik” değil, mevcuttan bile fazla yargıyı yürütmenin denetimine sokacak bir girişimdir.
Dahası eskisi çöken, çözülen, artık kendini bile savunmakta zorlanan “eski statüko”nun bir kurumuyken, AKP’nin yapmak istediği; sistemi yeniden inşa etmek ve onu da kendi dünya görüşünden biçimlendirmek için yapılan bir hamledir. Burada demokrasi güçlerinin görevi; sistemin yenilenmesine destek vermek değildir; sistemin sorunlarının büyümesi ve egemen klikler arasındaki krizin derinleşmesi doğrultusunda olması da ayrıca önemlidir.
Bu ise demokrasi güçlerinin, çarpışan burjuva klikler arasında “Ehveni şer tercihler”le yedeklenmeden değil; gerçek bir demokrasi için mücadeleyi daha ileri bir mevziden savunmadan geçer.
Demokrasi güçlerinin stratejisiyle, AKP paketini “Küçük bir devrim” olarak gören liberallerin sistemi yenileme stratejisini ayıran da bu yaklaşımdır.
İHSAN ÇARALAN

Evrensel'i Takip Et