26 Nisan 2010 01:00

Hristiyan, Demokrat, Müslüman, Türk bir bakan


Almanya’da bugüne kadar göçmenlere karşı sürekli ön yargıları körükleyen Hristiyan Demokrat Parti’nin (CDU) Hamburg Eyalet Senatosu Milletvekili Aygül Özkan’ın, Aşağı Saksonya Eyaleti Sosyal İşler Bakanlığı’na atanması vesilesiyle, siyaset sahnesinde yer alan Türkiye kökenli göçmenlerin durumu yeniden tartışılıyor.
Özkan’ın bakan olarak atanması özellikle Türkiye’de ve Avrupa’daki Türkçe basında yeniş yankı buldu. Bir Türk’ün ilk kez Almanya’da bakanlık koltuğuna oturması elbette “yeni bir olgu”. Bu nedenle herkes kendi cephesinden değerlendirmelerde bulunuyor.
TARİHİ MİSYON BİÇİLDİ
Özkan’ın bakanlık koltuğuna oturan ilk Türkiye kökenli olmasına hem Türkiye hem de Almanya’da pek çok kesim ve çevre tarafından “tarihi misyon” addedildi. Nedenleri bir tarafa bırakıldığında, elbette yaklaşık 50 yıllık göç tarihinde bir ilkin gerçekleşmesini ifade ediyor. Ama, bu “tarihi durum” abartıldığı, doğru bir şekilde anlaşılamadığı, tahlil edilmediği taktirde içinde pek çok sakıncayı barındırıyor.
Özkan’ın bakan olarak atanmasında elbette iki önemli olgu kendisini hemen hissettiriyor.
Birincisi; yıllardan beri göçmenlere karşı Alman halkı içinde ön yargıları körükleyen, yer yer yabancı düşmanlığı yapan CDU gibi bir parti ilk kez göçmen bakan atadı. Özellikle Sosyal Demokratlar ve Yeşiller, yıllardan beri “yabancı dostu” olarak göründükleri halde, sembolik düzeyde göçmenler konusunda CDU’nun attığı adımları atamamıştır.
Göç Zirvesi, İslam Konferansı gibi ilk etapta olumlu lanse edilen, ancak sonra tersine dönen girişimler de ilk olarak CDU tarafından hayata geçirildi. Ki; bu parti, bir kaç yıl öncesine kadar Almanya’nın bir göç ülkesi olduğu gerçeğini bile kabul etmiyordu.
İkincisi; asıl olarak Özkan’ın sahip olduğu dünya görüşü ve yaptığı işler onun siyaset merdivenlerinden yükselişini hızlandırmıştır. 2004 yılında CDU’ya üye olan Özkan, aynı zamanda TNT Post’un Kuzey Almanya Müdürlüğü’nü sürdürüyordu. Eyalet Meclisi’ne seçildikten sonra da parti grubunun ekonomi ve sanayi politikası sözcülüğünü üstlendi. Bu alanlarda çalışmalar yaptı. Mecliste sürekli olarak, Hamburg’da sermaye kesimlerinin güçlenmesi için önergeler verdi. Yani, Özkan’ın siyasi kariyerindeki yükselişinin altında asıl olarak onun dünya görüşü bakımından gerçekten CDU’nun politikalarına uygun bir göçmen olması yatıyor.
Özkan’ı Sosyal İşler Bakanlığı’na getiren Aşağı Saksonya Başbakanı Christian Wullf’un şu sözleri gerçeği çıplak bir şekilde ifade ediyor: “Werder Bremen Mesut Özil’i Türk olduğu için değil iyi bir futbolcu olduğu için kadrosunda tutuyor. Biz de Aygül Özkan’ı Türk ve göçmen kökenli olduğu için değil başarılı bir siyasetçi olduğu için tercih ettik.” (Hürriyet, 20.04.2010)
Durum bu kadar açık olduğu için Özkan’ın atanmasına “Dankeschön Frau Merkel” demek biraz garip kaçıyor.
ÖZKAN’I BAŞARILI KILAN NEDİR?
Peki o zaman Başbakan Angela Merkel’in, Göç ve Uyum Bakanı Maria Böhmer’in yakından ilgilendiği, Wullf’a bakan yapması için öneride bulundukları Türkiye kökenli Özkan’ı bu denli başarılı kılan nedir?
CDU’nun genel olarak Alman vatandaşı olan Türkiye kökenli seçmenlerden düşük oy aldığı biliniyor. Diğer partilerden federal parlamentoya milletvekilleri seçildiği halde, bu partide hatırı sayılır bir Türkiye kökenli politikacı göze çarpmıyor. Bunun için Özkan’ın atanması aynı zamanda küçük de olsa bir imaj yenilenmesi ihtiyacından kaynaklanıyor. Çünkü bu ülkede 15 milyon göçmen kökenlinin yaşadığı gerçeğinin artık siyasal arenada da kendisini geç de olsa belli oranda ifade etmesi gerekiyor.
Özkan’ın tercih edilmesinde asıl olarak Wullf’un da işaret ettiği gibi yaptığı “başarılı işler” rol oynadı. Sosyal konumu bakımından orta sınıfta yer alan, 2008’den bu yana Hamburg Eyalet Parlamentosu’nda partisinin çizgisinden hiç şaşmayan Özkan, göçmen kökenli olmasına rağmen göçmenlerin hukuksal ve sosyal konumunun iyileştirilmesi için verilen önergelere her zaman karşı oy kullanmakta tereddüt etmedi.
Hartz IV yardımının artırılması, herkese tek okul, göçmenlere çifte vatandaşlık hakkı, yerel seçimlerde oy kullanma hakkı gibi önemli konularda verilen önergelerin tümüne karşı oy kullandı. Göçmenleri, yoksulları yakından ilgilendiren, kent içinde ucuz seyahati öngören “sosyal bilet”e de karşı çıktı.
Özkan, seçildikten hemen sonra basına yaptığı açıklamalarda ilk işinin göçmen çocuklarının eğitimiyle ilgilenmek olduğunu ifade etti. Ne var ki, Hamburg’daki çalışmaları bunun aksi yönde oldu. Sendikaların, muhalefet partilerinin üç ayrı okul biçiminin kaldırılarak en azından 10. sınıfa kadar bütün öğrencilerin aynı okul tipine gitmesi yönünde başlattığı kampanya sonrasında yapılan referandumda karşı cephede yer aldı. Keza; bugün pek çok Alman politikacı bile yerel seçimlerde oy hakkı, çifte vatandaşlık gibi göçmenleri ilgilendiren önemli konularda yeni düzenlemelerin yapılmasını isterken, Özkan’ın bu konularda da partisinin çizgisine ters düşmemeye özen göstermesi, asıl olarak onun yükselişinin “sırrını” oluşturuyor.
Böyle bir politikacı değil bir eyalette bakan, ülke genelinde federal bakan ya da başbakan olsa bile başta Türkiye kökenli emekçiler olmak üzere, göçmenler için ne değiştirebilir ki...
Özkan, dün olduğu gibi bugün de, yarın da CDU’nun yerli ve göçmenlere karşı belirlediği politikaları itirazsız bir şekilde savunmaya devam edecektir. Bu bakımdan, Özkan’ın bakan atanması kısa dönemde “pozitif bir hava” yaratmış olsa bile uzun vadede yeni bir şey getirmeyecektir.
Çünkü, Özkan’ın temsil ettiği politikalar, işsizlik, yoksulluk ve eğitimsizliğin girdabına itilen Türkiye kökenli göçmenlere karşıdır. Bu yüzden de artık Türkiye kökenliler için ortak payda olan göçmenlik pek fazla bir şeyi ifade etmiyor.
(Köln/
EVRENSEL)



HER İLKTEN SONRA GELEN BİR RUTİNLİK

Almanya’ya göç eden Türkiye kökenliler arasında Alman partilerinde yer alarak bazı ilkleri gerçekleştirmenin tarihi eskiye dayanıyor. İlk olarak 1987 yılında Sevim Çelebi Berlin Eyalet Meclisi’ne Alternatif Liste grubunun üyesi olarak seçilerek, Almanya tarihine “Türk kökenli ilk eyalet milletvekili” olarak geçti. Leyla Onur, 1989’da Avrupa Parlamentosu’na, 1994’te de Cem Özdemir ile birlikte Federal Parlamentoya seçilen ilk Türkiye kökenliler oldu. Cem Özdemir daha sonra 2008’de Almanya’da bir partinin eş başkanlığına seçilen ilk Türkiye kökenli oldu.
İki dönemdir Federal Parlamento’da değişik partilerden 5, eyalet meclislerinde ise 24 Türkiye kökenli milletvekili bulunuyor. Bir dönem belediye meclislerinde bile parmakla sayılan Türkiye kökenlilerin sayısını bugün tespit etmek zor.
Siyaset arenasında, eyalet milletvekilliğinden federal milletvekilliğine, parti başkanlığından eyalet bakanlığına kadar yaşanan “ilk”lerin hiçbiri, Almanya’da yaşayan milyonlarca Türkiye kökenli işçinin, gencin, kadının kaderini değiştirmedi. Kurumsal düzeyde süren ayrımcılık, eşik haklar, eğitim, işsizlik ve yoksulluk konusunda iyileştirmeler olmadı. Tam tersine sorunlar katlanarak büyüdü. Bu nedenle; Türkiye kökenli bir siyasetçinin şu ya da bu partinin etkili bir mevkisine, ya da bakanlık koltuğuna oturması sorunların çözülmesine yetmiyor. Dolayısıyla, siyasetçinin ulusal kimliğinden, kökeninden çok; savunduğu dünya görüşünün çok daha önemli olduğu bir kez daha görülüyor. Göç sürecinin ilerlemesine bağlı olarak her Türkiye kökenli göçmenin kendi dünya görüşüne ve sosyal konumuna uygun bir partide siyaset yapması, belli görevlere getirilmesi artık normal bir durum olarak karşılanmalıdır. Bu nedenle “ilkleri” abartıp, sorunların çözüleceği konusunda umutlar yaymanın bir anlamı bulunmuyor.
Yücel Özdemir

Evrensel'i Takip Et