15 Mayıs 2010 01:00
EKONOMİK PERSPEKTİF
GÜNÜN YAZILARI
MÜSİADın 20 yıllık tarihindeki ilk TÜSİAD ziyareti Perşembe günü gerçekleşti. Bu ziyaret Türkiyede sermaye birikiminde ortaya çıkan sözde çatışmalı sürecin de sona erdiğini gösteriyor. MÜSİADın ziyaret koşullarını yaratan süreç TÜSİAD ile Hükümet arasında önce gerginlikle sonra yakın işbirliği ile devam eden ilişkinin bir meyvesi olarak kabul görmektedir. Ancak bu ziyaret ve bundan sonraki süreçte sermaye örgütleri arasında yaşanacak yakınlaşma esas olarak kriz döneminde yaratılan artığın ortaya çıkardığı bir durumdur. Kriz ile birlikte sermayenin krizden çıkış adına sömürü oranını artırması beraberinde kendi birikim alanını ve boyutunu genişletmesini de sağladı. Sermaye birikiminin genel olarak arttığı bir dönemde kapitalistler arası rekabetin yerini birlik ve beraberliğe(!) dolayısıyla tekelci kapitalizme bırakması kaçınılmazdır. Bu durumu en yalın haliyle sanayi üretim endeksi ve işsizlik oranı üzerinden yorumlayabiliriz. Sanayi üretimi Mart ayında bir önceki yılın Mart ayına göre yüzde 21,1 oranında artış gösterirken resmi işsizlik oranı yüzde 15e dayandı. Bir taraftan kapitalist üretim hızla artıyor ancak kapitalistler bu artışı giderek azalan sayıda işçi ile gerçekleştiriyor. İşte bu sömürü oranının artmasına yol açıyor. Sömürü oranının kapitalistler açısından tatmin edici düzeyde seyrettiği ve birikim olanaklarının arttığı bir konjonktür de toplum içerisinde yaratılan laik-şeriatçı ayrımının da ne kadar suni olduğunu gösteriyor.
İsteyen laik-şeriatçı diye isteyen Anadolu sermayesi- Kentsoylu sermaye diyerek tamtamlar çaladursun, yakın dönem sermayenin tek ve yalın biçimde sermaye olduğunu gösterecek.
Bu ilişki bütününden çıkartılacak sonuçlar var. Öncelikle, sermaye içi ittifak tekelleşme eğilimini güçlendirir ve bunun neticesinde de sömürü oranındaki artış, yani işsizlik, yoksulluk ve ağır çalışma koşulları devam eder. Öte yandan büyük sermaye küçük sermayeyi yutar. Bu yutuş ülkedeki işletmelerin yüzde 90dan fazlasının küçük ölçekli olduğu gerçeği göz önüne alındığında sefalet koşullarının ağırlaşması anlamına gelir. Nasıl ki ilaçta ve perakende gıda sektörlerinde devlet eliyle tekelleşme yaratılmak isteniyorsa aynı biçimde diğer tüm alanlarda sadece büyük sermaye grupları üretir ve geri kalanlar ise onların bayisi durumuna gelir. Laik sermaye şeriatçı sermayeye teslim oluyor diyenler kendi teslimiyetlerini hazırlayan koşulların örüldüğünü görmezler
Peki bir de emek cephesine bakalım. En son 1 Mayısta iki konfederasyon arasında gerçekleştirilen Alan yolunda I. Geleneksel Ses Aracı Yarışından sonra 26 Mayıs için tüm konfederasyonların eşit gayret içinde olduklarını söylemek mümkün değil. Ancak, 26 Mayıs konusunda tabanda gerçekten büyük bir inanç ve kararlılık var. Tabanda esen rüzgârın önü mü kesilecek yoksa kanal mı açılacak bunu da yaşayarak deneyimleyeceğiz.
Geçtiğimiz hafta sonu KESK ve DİSK ortak sempozyum ve atölye çalışması düzenlediler Güvencesiz Çalışma ile ilgili. Bağlı sendika temsilcileri, konfederasyon yöneticileri ve akademisyenler katıldı. Önemli tartışmalar, paylaşımlar oldu. Konfederasyon yöneticileri de atölye çalışmasının ne yapmalı? bölümü başlayıncaya kadar konuşmaları dinledi.
Yeniden bir emek platformu ama daha birleşik, yaygın, güçlü ve tabanın daha çok inisiyatif aldığı bir platform önümüzdeki süreçte yaşanacak hak kayıpları ve ağırlaşacak çalışma koşullarının engellenmesi için çok önemlidir.
SİNAN ALÇIN
Evrensel'i Takip Et