2 Temmuz 2010 00:00

Vampirlerden korkmak eskidenmiş. Şimdi, sinema perdesindeki veletler, enseye tokat değilse de muhabbeti epey ilerlettiler. “Aman beni ısırma”dan geçip “Isır da beraber vampir olalım” aşamasına ulaşan filmlerden Alacakaranlık 3, yani Tutulma, seyirci tutmaya hazır bekliyor.
Filmin özeti, sinemadan çıkan bir ergen seyirci, yani doğru hedef kitleden biri tarafından söylendiği gibi; “İkinci filmde evlenirler diye bekledik, üç oldu evlenmediler”...
Seri ilerledikçe, giderek daha iddialı bir şekilde seyirci karşısına çıkıyorlar. Üçüncü filmde kopya sayısı epey artmış şekilde, dünyayla aynı gün olsun diye hafta ortasında gösterime girdiler. Üstelik, daha önceki filmleri bilmeyenlerin anlamasını önemsemeden kaldığı yerden filme girmişler, geri dönüp hatırlatma bile yapmıyorlar.
‘KİMSE BENİ ANLAMAZ’ HAVALARI
Buraya kadar, evcilleşmiş vampir ailesi, bir kötü vampir ekibiyle kavgaya tutuşmuştu; kurt adamlar peyda olmuştu, esas oğlan bütün o düşünce okuma, kardeşinin geleceği görme yeteneklerini kullanıp başarılı bir yanlış anlama sonucuna varmıştı, kız intihar etti diye kendini öldürmeye niyetlenmişti ama kız onu son dakikada kurtarmıştı falan.
Gelinen nokta şu; kızımız vampir olmak istiyor, “Edward beni ısır” diyor. Edward pek onun gibi düşünmüyor, çünkü vampirlik çok acı, zor vs... Zaten filmlerin herhangi birini görmüş olanlar bilir, filmin bütün ergenlerine aynı hava hakim; isterlerse 110 yaşında olsunlar, “Ben ne acılar çektim, kimse bilmez” türküsünü söylüyor.
Romantik filmlerde, düşman ailelerin çocuklarının birbirine aşık olması, Romeo-Juliet misali, tanıdık bir tema. O kadar alışık olmasak da, bu sefer karşımızdaki, arasında kalınan iki erkeğin düşman kabilelerden olması. Aslında Bella’nın kurt adam Jacob ile vampir oğlan Edward’ın arasında kaldığı pek yok, seçimini yaptığı belli. Ama sıcak, sevimli ve kaslı Jacob’a karşı soğuk, çirkin, vampir Edward’ı seçtiği için bizi ikna etmeye çalışıyor galiba.
GERDEK ISIRIĞI
Alacakaranlık, orta Amerikalı, epey muhafazakar bir kiliseye mensup bir ev kadınının kaleminden çıkmış, uyanıklıkla tutuculuğunu belli etmemeye çalışan bir vampir-ergen edebiyatı serisi. Kendisini normal ve o dünyaya ait hissetmeyen ergenle vampir ya da kurt adam olmayı özdeşleştirmesi aslında çok zekice. Ama aynı anda, aynı metafor üstünden yapılan muhafazakarlık ideolojisini yayma çabası da çok uyanıkça. Üçüncü film Tutulma’da bu uyanıklık, “Evlenmeden olmaz” mitine sarılmış.
Şöyle: Bella, Edward’ın onu ısırmasını ve vampir yapmasını istiyor, Edward’ın tek koşulu evlenmeleri. Bunlar liseyi bitirmiş, 18 (bir tanesi artı 90 küsur) yaşında Amerikalı iki sevgili olarak cinsellik içermeyen bir ilişkileri var ve bu Bella’nın babası dahil herkese tabii ki çok acayip geliyor. Şunu anlamak için başta okudukları buz ile ateş arasında kalmak üstüne Robert Frost şiirini hatim etmeye falan gerek yok, bu ısırma işi gayet cinsel bir gönderme. Bildiğimiz “Evlenmeden olmaz” cümlesi bile telaffuz ediliyor. Çünkü vampir olunca bütün bir dünya değişecek, ilk aylar çok zor geçecek, artık o eski kız olmayacak; anne babasını, sevdiklerini görse de, bir daha onların Bella’sı gibi olmayacak. Bir dakika, hâlâ vampirlikten mi bahsediyoruz, yoksa kontrolden mi çıktık?..
Herkesin bekarete ilişkin tutumu kendisini ilgilendirir. Ama film boyunca Edward’ın ne kadar asil ve şövalye ruhlu olduğu vurgusu, “Evlenmeden olmaz” fikrine bağlılığı ile ölçülüyor. Öte yandan Bella, ikisiyle de birlikte olmadan iki erkeği birden idare ediyor ve hadi Edward şövalye ama Jacob’u kullanıp ona açık açık eziyet ediyorken, onda bir yanlışlık yok. Serinin en “beklemeci” filminin ikiyüzlü ahlakı, işte orada bir tutulma halinde.
AKIL TUTULMASI
Bu filme gidip ayılıp bayılacak bilmem kaç milyon ergen, lütfen akıl tutulmasına takılmayıp kadının film boyunca sadece “korunacak nesne” olmak dışında bir şey olmadığını fark etsin. İlk bakışta çok hoş bir şey gibi görünen; yemeyen, içmeyen, uyumayan (abartı değil adam vampir), 24 saatin kan emmediği her dakikasında sadece Bella’yı korumaya çalışan Edward, dikkat edin, kızın arkadaşıyla görüşmesine bile izin vermiyor. Zaten az konuşuyor, konuştuğunda söylediği tek kelime Bella’yı korumak. Yine bir gün Bella’yı korurken, dağ başında çadırda Bella soğuktan donmak üzereyken, Jacob ile Edward yarım saat Bella’yı ısıtmalı mı ısıtmamalı mı diye tartışıyorlar. Edward’ın öyle bir yeteneği yok, yaparsa o işi Jacob yapacak ama Bella tek kelime için ağzını açmıyor, Edward ile Jacob tartışıyorlar, sonunda Edward kararı verince Jacob Bella’ya sarılabiliyor.
Korunmaya muhtaç olmak, roman okurları, film seyircileri için çok çekici ise kusura bakmasınlar; donmak üzereyken, en yakın arkadaşı saydığı Jacob’un kendisine sarılması konusunda fikir beyan edemeyen Bella’dan, dünyanın en karaktersiz rol modeli çıkar. “Olur mu, vampir olmasını Edward istemiyor, Bella istiyor, o karar veriyor” diyecek olabilirler ama durum şu; kızın vere vere verdiği karar, kendisi olmayı bırakıp kocasının ailesine, kabilesine katılmak. Çok da kişilik sahibi olmakla ilgili değil hani.
Hadi kadının adı yok, vampir ya da kurt olmadığından dişi de yok, kişiliği de.
İki tarafın genç adamlarının aynı kızın peşinde olması da şu kapıya çıkıyor; aynı kızın korunmaya muhtaç oluşundan dolayı yeni doğanlar, yani yeni vampir olanların ordusunun hedefinde olması, buna karşı bizim iyi vampirlerle kurt adamların iş birliğine gitmesi falan da, amaç Bella’yı pohpohlamak, seyirciyi de hayallere daldırmak, bu arada doğaüstü fantastik işlere bolca girip çıkmak. İlk film, belki nispeten enteresan ve zekiceydi, kendini o dünyaya ait hissetmeyen ergenle vampiri birleştirdiği için. Bu ise, sürekli ikili diyaloglarla geçmesine rağmen, izlenebiliyorken sinemasal olarak daha bile iyi olabilir ama konu itibariyle pek uyuz.
Tutulma’da kıza sordular, “Neden vampir olmak istiyorsun, insan hiç vampir olmak ister mi” diye. “Ben zaten normal bir insan değilim” diye başladı, ‘anormal insan olacağıma normal vampir olayım’ demeye getirdi. Enteresan demiştik değil mi?..
[email protected]

Alacakaranlık Efsanesi: Tutulma
Orijinal adı: The Twilight Saga: Eclipse
Yönetmen: David Slade
Oyuncular: Kristen Stewart, Robert Pattinson, Taylor Lautner, Ashley Greene

ÖTEKİ YENİLER

YUVA
“Yuva, kendini hatırladığın yerdir”... İlginç bir önerme. Fransız Yönetmen Ozon, son filminde öyle diyor. Kendini hatırlamak ve hazırlamakla ilgili, dramatik ama hiç de umutsuz olmayan bir öykü anlatırken... Genç kadın, aşık olduğu adamı uyuşturucuya kurban vermiş ve onun çocuğunu karnında taşıyor. Filmin hikayesi burada başlıyor. Mousse hamilelikle, uyuşturucuyu bırakmakla, ailelerle uğraşırken ölen sevgilisinin erkek kardeşi de onun yanında, pek klasik olmayan bir şekilde. Ozon başarmış; ümitli dram, yine de en güzel dram.
(“La Refuge” Yönetmen: François Ozon)


MÜŞTERİ
İlişkiler üstüne hafif bir film. En anlamlı yanı, orta yaşa doğru ilerleyen yalnız bir kadın olmak meselesi üstüne söyledikleri. Genç, evli bir adam, geçinmekte güçlük çekince jigololuk yapmaya başlıyor. Eşinin bunu öğrenmesi ilişkilerini zora sokuyor tabii. Önce film bunun öyküsü gibi başlarken, ikinci yarıda adamın müşterisi olan kadının ve kız kardeşinin üstünde durmaya başlıyor. Kız kardeş, kırkından sonra aşkı bulmuş, öteki kadın ise para karşılığı genç adamlarla birlikte olmakla haliyle gurur duymuyor. Zor bir denge olduğu kesin, en azından hikayeyi Tutulma gibi ikiyüzlü bir ahlak üstüne kurmadığı için. Onu başarmış. Nathalie Baye yakışmış, genç oyuncular Eric Caravaca ve Isabelle Carre de rollerinin üstesinden geliyor. Ama aslan payı, hem kız kardeş rolünde, hem de yazar ve yönetmen koltuğundaki Josiane Balasko için.
(“Cliente” Yönetmen: Josiane Balasko)


ÖLÜM ZİLİ
Ezberden Kore sineması iyidir demenin ne sinemaya ne Kore’ye ne de seyirciye bir faydası var. Oranın seyircisi belli ki gerilim filmlerini seviyor, yoklukta bu film de gişe yapmış demek. Ama inanın değmez. Özel olarak seçilmiş öğrencilerden oluşan bir sınıftakiler, teker teker öldürülüyor. Hem Testere gibi yayınlar yapılıp bilmeceler soruluyor, hem işin içinde bir gizem var, intikam hikayesi var. Var ama olmasa da olur.
(“Gosa” Yönetmen: Yoon Hong-Seung)

OYUNCAK HİKAYESİ 3
Aşk-ı Memnu’ya doyamayanlara herhalde, Beren Saat ile Kıvanç Tatlıtuğ oyuncakları seslendiriyor. Barbie ile Ken’i... Esas oğlan büyüyor; oyuncaklar, bize ne olacak telaşında.
(“Toy Story 3” Yönetmen: Lee Unkrich)

ÖLÜM PEŞİMİZDE
Bir haftaya iki Güney Kore gerilimi çok diye düşünebilirsiniz, dağıtım şirketleri öyle bakmıyor. Yoga eğitimi ama normal eğitim değil, öldürücü olanından.
(“Yoga Hakwon” Yönetmen: Jae-Yeon Yun)
Çağdaş Günerbüyük

Evrensel'i Takip Et