2 Kasım 2010 00:00
BAŞYAZI
Taksimdeki intihar saldırısından 3-5 saat sonra, Mardinde TOKİ konutlarında, Anahtar teslim töreninde konuşan Başbakan Erdoğan, Taksimdeki saldırıyı da değerlendirdi.
Dünkü Evrensel, Başbakanın bu değerlendirmesini; Başbakan olayı çözmüş! diye verdi. Çünkü Erdoğan konuşmasında Bu oyunların temelinde Ilısu gibi barajların engellenmesi yatıyor. Bu olayların temelinde kalkınmış, modern Türkiyenin engellenmesi yatıyor. Bu oyunların temelinde işsizlere iş bulunmasının engellenmesi yatıyor diyerek; saldırı ile çevre mücadelesi arasında özellikle dolaysız bağlar kurdu.
Dün de Başbakan Erdoğan, İstanbulda düzenlenen 24. Uluslararası Proje Yönetim Birliğinin (IPMA) Dünya Kongresinde konuştu ve şunları söyledi: New Yorka, Londraya, Madride yönelik terörist saldırılar gibi, İstanbula yönelik terörist saldırılar da, esasen insanlık dışı saldırılardır!
Elbette başka başka platformlarda başka değerlendirmeler de yapabilir Başbakan. Hatta saldırganın kimliği ve arkasındaki örgüt açığa çıksa bile, bu saldırıyı Dünya konjonktürü açısından Uluslararası terörizmle bağlantılı da gösterebilir. Dün de IPMA toplantısında bunu yaptı zaten. Ancak; bütün bu gerekçeler ve farklı gerekçeler içinde, günümüz bakımından en dikkat çekici olanı; bu insanlık dışı saldırının arkasında; Türkiyenin tarihini, doğasını koruma mücadelesi veren çevrecisiyle, ilerici demokrat güçleriyle, toprak ve ülke çıkarlarını birleştiren halk kesimlerini göstermesidir. Çünkü Ilısu ve öteki barajları yaptırmama mücadelesi, işsizlik, kalkınma, insanlık düşmanlığı gibi genel ve soyut bir nedene bağlı değildir. Tersine doğanın, tarihin ve kentsel alanların korunması mücadelesi ülkemizde, somut ve her gün süren; hükümet, uluslararası ve yerel güç odaklarıyla ülkenin doğasını tarihini savunan halk güçleri arasında çok sıcak bir mücadele olarak sürmektedir.
Dahası Başbakan Erdoğan ve hükümeti; son günlerde çevreyi koruma mücadelesine karşı pervasız bir saldırı kampanyası yürütüyor.
Nitekim hükümet, bu güçleri yenilgiye uğratmak amacıyla Çevre Yasasını değiştirme adına çevrenin korunmasının yasal dayanaklarını ortadan kaldırmaya, bu alanları aç gözlü firmaların yağmasına açmaya hazırlanmaktadır. Nitekim bu tartışmalar Hürriyetin Başyazarı Oktay Ekşinin istifa ettirilmesine kadar gelmiştir.
Bu kavga neden büyümektedir; böyle yurtsever bir tutumla hükümet neden bu kadar açıkça karşı karşıya gelmeyi göze almaktadır? sorusuna elbette çok ayrıntılı yanıtlar verilebilir. Ama bütün bu tartışmaların arkasında; yerel yönetimler ve merkezi hükümetin elinde yağma alanları hızla azalmakta ama son yıllarda ellerinde büyük paralar birikmiş ve yatıracak yer arayan firmaların da iştahları büyümesi vardır. Hükümet, bu kesimleri doyurmak için gözünü; bugüne kadar yasalarla korunan alanlara dikmiş; 2B alanları, tarihi ve doğal SİT alanlarını, kentsel dönüşüm alanlarını, bu kapitalist firmalara peşkeş çekerek, kamu hizmetlerini ticarileştirerek, bu sermaye kesimlerini doyurmayı amaçlamaktadır. Çünkü yağma için doğal ve tarihi SİT alanları, kentlerin eski gecekondu alanları gibi alanlar, sermayenin en çok iştahını kabartan alanlardır şimdi. Bu alanlardaki rant aşırı önem kazandığı için hükümet, her konuyu; çevre ve toprak mücadelesine; tarihin, kültürü, taşı toprağı vatan yapan değerlerini savunanları düşman ilan etmekten, terörizmle çevreyi savunmayı aynileştirmekten çekinmemektedir. Onun için de Taksimdeki terörist saldırıyı bile; Ilıca barajının yapımını engelleyen güçlerin uzantısı olarak gösterme pervasızlığını gösterebilmektedir. (Bu konudaki tepkiler haber sayfalarımızda var) Ve bütün çevreciler, kendilerini terörist ilan ettiği için, Başbakanı dava etse yeridir!
Öyle ki Başbakan ve hükümetinin elinden gelse; çevre ve toprağını koruyan halk kesimlerinin mücadelesini Milli Siyaset Belgesi dedikleri Kırmızı Kitapta (Gizli Anayasa da deniyor) tehditlerin en başına koymaktan çekinmezdi! Ama kitaba koyulamasa da; Başbakan son açıklamasıyla, çevrenin, tarihin korunması mücadelesini Türkiye için milli tehdit olarak gördüğünü ortaya koymuştur!
İHSAN ÇARALAN
Evrensel'i Takip Et