16 Kasım 2010 00:00

12 Eylül referandum süreci AKP’nin hangi yolda ilerleyeceğini gösterirken; kimi sol, sosyalist çevre ve kişilerin maskesini düşürme işlevi de görmüştür. Sınıf mücadeleleri tarihinde sayısız ideolojik kırılma, sapma hatta ihanetler görülmüştür. Partilerin içine, yönetimlerine sızmalar da duyulmuştur. Zorluklar karşısında çözülmeler, zayıf karakterlerinden dolayı satın alınanlar olmuştur. Sapmalar ve ihanetler partiler bazında da olsa, bireysel de olsa sonuç olarak işçi sınıfının devrim ve sosyalizm davasına zarar vermiştir. Tarih boyunca revizyonist, oportünist, reformist sabıkalı birçok parti ve siyasi akım sahne almıştır. Bu parti ve bireyler işçi ve emekçilerde kafa karışıklığı yaratmanın ötesinde, kapitalist - emperyalist sistemin ömrüne ömür katmışlardır. Hepsinin özünde vardığı yer sınıf mücadelesinin ve sosyalizmin reddidir. Sınıflar ve sistemler çatışması değil; barış içinde bir arada yaşamadır. Devrim ve sosyalizm tarihinde yaşanan birkaç önemli ideolojik sapma ve parti örneğini anımsayalım.
Sovyetler Birliğinde Stalin’in ölümünden sonra SBKP’de yaşanan revizyonist -oportünist sapmayla, devrim işçi sınıfı ve ezilen halklara yasaklanmıştı. Devrim yerine kapitalist olmayan yollar izlenebilirdi. Sosyalizme zor olmadan, barışçıl yollardan da ulaşılabilirdi. Aynı şekilde Yugoslavya’da yaşanan Tito’cu revizyonizm ve öz yönetimi anımsanabilir. Onlarda işi bloksuz dünya safsatasına kadar vardırmıştı. Diğer bir çarpıcı örnek de Çin’de yaşanan ÇKP revizyonizmidir. Maocu üç dünya teorisi kapitalizm ve sosyalizm olarak iki temel sistem çatışırken; üç dünya diye bir tez ortaya atmıştı. Proletarya enternasyonalizmi reddediliyordu. Yerine, Sovyet sosyal emperyalizmine karşı emperyalist ülkelerle ittifak stratejisi geliştirildi. Hatta ABD ile bile. Sınıflar mücadelesi açıkça reddedildi. Oysa Lenin, “en tehlikeli insanlar emperyalizme (faşizme) karşı mücadelenin oportünizme karşı mücadeleden ayrılamayacağını anlamak istemeyen kişilerdir” der.
Kruşçev, Tito ve Maocu revizyonizmde de ortak jargon “yeni toplum”, “yeni devlet”, ”yeni bir dünya”ydı. İlerleyen yıllarda buna “yeni dünya düzeni” yalanı da eklendi. Revizyonist - oportünist ihanetçiler devrimin yerine toplumsal ilerleme; sınıf mücadelesinin yerine emperyalistlerle, egemen kliklerle işbirliğini ikame etmeye çalıştılar. Sovyetler Birliği yıkıldı. Yugoslavya milliyetçi - yayılmacı saldırganlıklar sonucu kanlı bir şekilde parçalandı. Çin ise dünyanın en büyük kapitalist pazarı oldu. Ama sınıf mücadelesi kesintisiz olarak devam ediyor. Diyalektik olarak ideolojik sapma, inkar ve egemen sınıf saflarına katılmalarda.
Aslında, 12 Eylül referandum süreci üzerinden yürütülen eleştiriler de tarihsel olarak süren ideolojik tartışmaların ve yeniden ayrışmaların devamıdır. Ancak, bizim yukarıda andığımız siyasi kişilerle, referandum sürecinde eleştirdiğimiz çapsız karşıdevrimcileri aynı kefeye koymadığımız da bilinmelidir. İşçi ve emekçi haklarına saldıran, demokratik hak ve özgürlükleri gasp eden AKP’ye referandumda verilen destek nasıl savunulur? AKP zihniyetine hayır, ama, referandumda evet. Yetmez ama evet. Yetmiyorsa neden olumlayıp, destekliyorsun? Referandum paketinde demokratikleşme, özgürlükler adına ne vardı ki? Sermaye iktidarı AKP ne adına desteklendi? Hangi sol, hangi solcu egemen kliklerden birine güç ve destek verir. Bunun adı ilkesizliktir, oportünistliktir.
Sınıf mücadelesini çoktan terk etmiş, ideolojik travmalı bu zatlar için sivil olsun da, isterse dikta olsun. Bir kısmı ittihatçılardan hesap soruluyor yanılsamasında. Bir kısmı ise sosyalizmin yıkılmasının travmasından inkarcı ve dönek, Bir kısmı ise hiçbir zaman sınıfa ve devrime inanmamış. Bir kısmı ise harbiden AKP’li. Bugün AKP’li. Yarın başka yerde. Bütün dertleri üniversite, medya, parlamentoda yer bulmuş diğerleri gibi sistemde yer tutmak ya da pozisyonunu korumak.Bazıları AKP’lilere siyaset dersi vererek yolunu buluyor.Bir kısmının yüzü hala kızarıyor.Bazısı ise kösele suratlı.Sola beynimi kapadım derken bile hala bizim söylemi kullanıyor.Çeşit çok.Tam bir piyasalaşmışlık hali.
Örtülü ve mahcup liberaller 12 Eylül referandumunda AKP ile aile fotoğrafı çektirerek saflarını belirlemişlerdir. İyi de olmuştur. Bir anlamda halkın dostları, sınıfın dostları daha netleşmiştir. Bu unsurlar artık tartışılacaklar pozisyonundan çıkmış; hesap sorulacaklar kategorisine girmiştir. Siyasi iktidarın eli güçlenmiştir. Yeni saldırı yasaları sıradadır. Verili tutum ve çabalarımızla bu dönemin görevlerini başaramayız. Sınıf partimizin ve örgütlerimizin sorumluluğu artmıştır. Yeni saldırı dalgalarının karşılanması için sınıfa yönelik aydınlatma ve örgütlenme çalışmalarını genişletmeliyiz.. Talepler üzerinden mücadele çağrısı ile kitleler içinde çalışmalı, birimler temelinde yeni örgütler kurmalıyız. Mücadele içinde var olan güçlerle ittifakları genişletmeliyiz. Sendikaları son yıllarda güçlenen liberal anlayış ve çizgiden kurtarıp; yeniden mücadele ve direniş merkezleri haline getirmeliyiz. Egemen sınıflara karşı, uzlaşmaz sınıf tutumuyla, siyasi iktidar perspektifini asla göz ardı etmeden kitlelerle birlikte ilerlemeye çalışmalıyız. Sanırım doğru sınıf tutumu bu olacaktır...
CENGİZ AŞKINCI

Evrensel'i Takip Et