9 Aralık 2010 00:00
Gezici Festivalde taşralı olmak
16. Gezici Festivalin ilk durağı olan Ankara, Türkiye Sinemasının en iyi örneklerini ağırlamasının yanında sinemanın usta isimlerini de festival kapsamında sinemaseverlerle buluşturuyor. Kendine taşrayı mekan edinen festival bu yıl hem yayıma hazırladığı Taşrada Var Bir Zaman kitabıyla, hem de festivalde hazırlanan bir bölümle taşraya borcunu ödüyor. Bu kapsamda Taşrada Var Bir Zaman panelinde bir araya gelen Masumiyet, Kader gibi filmlerin yönetmeni Zeki Demirkubuz, Vavien filminin senaristi ve oyuncusu Engin Günaydın, Toplum ve Bilim Dergisinin yayın yönetmeni Tanıl Bora, öğretim görevlisi Umut Tümay Arslanın moderatörlüğünü gerçekleştirdiği panelde taşra ve taşralı olmak konusunu tartıştı. Panelistler son dönem Türkiye sinemasının taşra kavramını ele alış biçiminin yanında edebiyat alanında da taşra kavramına bakış açısı değerlendirildi.
TAŞRALAR KARARDI
Taşra kavramını ele alan Bora, taşranın olumlu ve olumsuz klişelerle yüklü olduğunu söyleyerek taşranın tek düze, yavaş, kendi içine kapanık gibi olumsuz klişelerin karşısında daha çok kendi içine dönebilen, zamanın sade ve sakin aktığı gibi olumlu klişeleri içerdiğini söyledi. Bora taşra meselesinde esas sorunun taşra ile dünya arasındaki karşılaşmaların azalması olduğunu belirterek, Dünya taşralarını göremez oldu, taşralar bu gerilimle hınçlanarak, giderek karardı dedi.
Son dönemlerde sinemada taşrayı konu alan pek çok film yapıldığını söyleyen Bora, Nuri Bilge Ceylanın Uzak filminin bu karşılaşmaları göstermesi açısından son derece önemli bir film olduğunu ifade etti. Bora, taşranın sükunetinde büyük şehirlerde yitirilmiş, görünmeyen insan hallerinin görülebildiğini söyleyerek, lümpen şehirleşme karşısında resmi durdurup etrafa bakabilmek için taşranın önemli olduğuna değindi.
AYDINLARIN TAŞRA
ALGISINDA CİDDİ BİR SORUN VAR
Yönetmen Zeki Demirkubuz ise yaptığı sekiz filminde de kırsal kökenli, taşradan gelen insanların var olduğunu ancak hiçbir filmini taşra meselesini aklına getirip kendine sorun edinerek yazmadığını söyledi. Demirkubuz, filmlerinde meseleleri sosyolojik olarak çok basit ve en kirli yanlarıyla tutabilecek bir gerçeklik oluşturmak için yazdığını ifade etti. Taşra konusunda Türkiyede dişe dokunur bir sinema ya da edebiyat yapıtı olduğunu düşünmediğini dile getiren Demirkubuz, Türkiyede aydınlarda taşra algısında ciddi bir sorun var, Türkiye aydınlarında yapay bir biçimde oluşturulmuş, gerçekliğinden koparılmış bir taşra algısı olduğunu düşüyorum dedi.
Dostoyevski ve Balzacın yapıtlarını değerlendiren Demirkubuz, Onların yapıtlarında insan taşrada da insan, metropollerde de. Hepsinde aynı karanlık yan, aynı kötülük var dedi. Türk edebiyatında en iyi örneğin Fakir Baykurtun Yılanların Öcü yapıtı olduğunu düşündüğünü söyleyen Demirkubuz, bu yapıtta insanların en adi ve en sevimli yanlarıyla ele alındığını söyledi. Türkiye öyle bir ülke ki herhangi bir şey nedensiz bir şekilde kabul edilip, koro şarkısı haline geliyor, sadece onun sonuçlarıyla baş başa kalıyoruz diyen Demirkubuz, taşra meselesinin de bir sonuç gibi değil, nedenleriyle ortaya konulması gerektiğini söyledi. Dostoyevskinin Şehirler köylerinde rahat edememiş lanetli ruhların yeri sözlerine de atıfta bulunan Demirkubuz, taşrada barışını, huzurunu kaybetmiş insanların rahatsızlığının nedeninin yok sayılmaya, karanlığa karşı merkeze gitme isteğinin yanında yaşama koşullarını iyileştirme isteği olduğunu ifade etti. Şüphe olmadan ilerleme olmayacağını düşündüğünü söyleyen Demirkubuz, Dostoyevskiden edindiğini söylediği şüphe meselesini filmlerinde işleyişini, bakış açısını ve hayatı boyunca bu konuda kendisini etkileyen yaşantılarını da paylaştı.
ANADOLUDAKİ İNSANLARIN BİR B PLANI YOK
Engin Günaydın ise Taşradan gelen birisi olarak taşralı olmamak için elinden geleni yaptım, taşralı gibi konuşmamak için çabalıyordum, ailemden hoşlanmıyordum ama bunu bir şekilde başaramıyordum dedi. Yazmaya ilk başladığında taşralı kimliğine ne kadar ihtiyaç duyduğuna değinen Günaydın, Bir romandan alacağımı annem ya da babamdan kolaylıkla alacağımı fark ettim dedi. Vavien filmine ve filmde işlenen taşralılığa değinen Günaydın, Anadoludaki insanlarda bir B planı yoktur, her şey basittir dedi. Vavien filmini Anadolunun gerçekleri zeminine yerleştirip komedi olarak düşünerek yazdığını söyleyen Günaydın, gerçek hayatın bir trajedi olduğunu hiç düşünmemiştim. Trajedinin ağır olduğunu sonradan öğrendim, filmde bu yüzden komedi daha aşağıda kaldı dedi. (Ankara/EVRENSEL)
Evrensel'i Takip Et