13 Aralık 2010 00:00

Delilsiz, tanıksız idam kararı

Erdal Eren davası, dönemin Ceza Kanunu’nun 450’inci maddesine göre idam istemiyle açıldı. Erdal Eren davası hızlı, seri, deliller toplanmadan, tanıklar dinlenmeden, 19 Mart 1980’de idam kararıyla bitirildi.

Paylaş

Erdal Eren davası, dönemin Ceza Kanunu’nun 450’inci maddesine göre idam istemiyle açıldı. Erdal Eren davası hızlı, seri, deliller toplanmadan, tanıklar dinlenmeden, 19 Mart 1980’de idam kararıyla bitirildi. Yargılama 1 ay 6 gün gibi çok kısa bir zamanda, 3 celsede karara bağlandı. Askeri Yargıtay dava kararını iki kere bozdu, her iki bozma kararını da savcılık geri çevirdi. 12 Eylül geldiğinde ise karar kesinleşerek, 13 Aralık 1980’de infaz gerçekleştirildi.
Erdal’ın avukatlarından Nihat Toktay, 24 Kasım 1980 tarihli onama kararına son itiraz dilekçesinde; “Bu karara halk nasıl inanabilecektir? Mahkeme kararlarının temel özelliği, inandırıcı olmaktır. Mahkemenin kendi üyelerini bile inandıramayan bir kararda diretmesini düşünemediğimiz için…” diyerek, kararın bozulmasını istedi, ancak karar çoktan ‘tepeden’ verilmişti.
YARGILAMADA GÖZETİLMEYEN DELİLLER
2 Şubat 1980’de Hoşdere mitinginde ölen er Zekeriya Önge’nin otopsi raporu, dava dosyasındaki dikkate alınmayan delillerden en önemlisiydi. Erdal Eren’in avukatları Nihat Toktay da İsmail Sami Çakmak otopsi raporundaki şu delillere dikkat çekmişlerdi: “Kurşunun giriş deliği etrafında yanık halesi mevcuttur ve 5 ila 40 cm arası atışlarda oluşabilir, ancak er ile Erdal’ın arasındaki mesafe en az 12.5 metredir.
Erdal’ın ateş ettiği ifade edilen yer ile askerin bulunduğu yerin yükseklik farkı 2 metreye yakın. Bizim bunun tespiti için istediğimiz ‘Olay yeri keşif’ talebi yerine getirilmedi.
Oysa, mermi aşağıdan yukarıya bir yol izleyerek Önge’nin ölümüne sebep olmuştu. Fiziksel olarak yüksekte olan bir kişinin, aşağıdan yukarıya yol izleyen bir mermi ateşlemesi olanaklı değil.
Ayrıca, Erdal Eren ile er Zekeriya Önge yüz yüze durmaktadır, oysa kurşun erin sırtından girmiştir.
Davada, Zekeriya Önge’nin ölümüne sebep olan kurşun, balistik incelemeye tabi tutulmadığı için, Erdal Eren’in elindeki silahtan çıktığı dahi ispatlanmamıştır. Olay yerindeki tanıklar da dinlenmemiştir.”
GELİŞİMİ 18
Yargılama sırasında Erdal’ın babası, avukatına oğlunun “nüfusa bir yaş büyük yazdırıldığını” söylemiş, avukatlar da “sanığın yöntemine uygun, tam ve doğru olarak yaşının tespiti için kemik grafisinin çektirilmesi” talepli dilekçe vermişti mahkemeye. Ancak mahkeme anında reddetmişti bu dilekçeyi. Mahkeme red gerekçesi olarak; “Kişinin fizyolojik gelişmesine, tahsil durumuna bakıldığında 18 yaşını doldurmuş” olduğunu göstermişti. Nüfusa göre 25.09.1961 doğumlu olan Erdal Eren gerçekte bir yaş daha küçüktü.
Toktay, “Ortada bir ölüm kararı vardır. Hal böyle olunca adalete en yakın karar verebilme konusunda daha hassas davranmak gerektiği açıktır” demişti itiraz dilekçesinde. Askeri Yargıtay Başsavcılığı’na verilen dilekçede, “İlla bir idam kararı çıkmasında özel bir çaba gösterildiği kuşkularının alabildiğine arttığı” vurgulanmış ve “kamu vicdanının rahatsız olduğu” belirtilerek, “Bu onama kararı kamuoyunda çok uzun süre tartışılacak ve vicdanları rahatsız edecek bir karardır” denilmişti.
‘HAKSIZLIK!’
Yargıtay aşamasında Erdal Eren’in avukatları Niyazi Ağırnaslı, Nihat Toktay, İsmail Sami Çakmak, İbrahim Tezan, Tuğrul Çakın, Zeki Tavşancıl, Sadık Akıncılar, Halil Ereltuğ, Mehmet Ali Özpolat, Fahrettin Elmas ve Yusuf Demir’dir.
Davanın hukuksal çelişkilerini basına yaptığı açıklamalarla dile getiren avukatlarına, yıllar sonra Erdal Eren’in idam kararını iki kez bozan Yargıtay 3. Dairesi üyesi emekli Hakim Albay Ahmet Turan da eklendi.
İdamdan 28 yıl sonra, basına konuşan Hakim Albay Ahmet Turan, “Çocuk haksız yere asıldı” demişti. “Erdal Eren’in er Zekeriya Önge’yi kasten öldürdüğüne dair vicdani kanaatinin olmadığını” ifade eden Turan, “Eren önden ateş etmiş, asker sırtından vurulmuştu. Kurşunun da o tabancadan çıktığına dair kanıt yoktu” diyerek iki kez verilen bozma kararını gerekçelendirmişti.
GÖZDAĞI VERMEK İÇİN
Avukatlardan İsmail Sami Çakmak, kararı veren ilk mahkemedeki savunmasından ötürü Nihat Toktay’ın altı ay hapis cezasına mahkum edildiğine dikkat çekerek, “avukatların savunma hakkının kullandırılmadığını” ifade etmişti.
Gazetemize ve çeşitli basın organlarına yaptığı açıklamalarda, “Savcılığın itirazların görüşülmesi aşamasında savunma olarak avukatların hepsini dışladığını” belirten Çakmak, Kenan Evren’in “Asmayalım da besleyelim mi?” sözlerini hatırlatmıştı. Kararın mahkeme salonu dışında verildiğini vurgulayan ve “idamların hepsi gözdağıydı” diyen Çakmak, aynı zamanda, infaza Erdal’ın talebi üzerine, Ankara Ulucanlar Cezaevinde Nihat Toktay ile tanıklık etmişti.
(YARIN: Mektup, kol saati, 800 Lira para ve paylaştıkça büyüyen miras…)
ÖNCEKİ HABER

BAK ALDIĞIN KARARIN SONUCU BU!

SONRAKİ HABER

Demokratikleşme adına kaygılıyız!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa