21 Ekim 2006 21:00
hapishanede akşamları insana bir gariplik çöker. Ben hâlâ dışarıda bile böyle akşamüstlerini zor geçirirm. O günleri mi anıyorum bilmiyorum. İşte böyle bir hapisane akşamüstünde kapı çaldı. Gardiyan girdi içeriye. Elinde paslı, teneke bir leğen. O koskoca leğenin içinde bir bahar. Ve papatya dolu... Düşünebiliyor musun? Cezaevindesin. İki senen olmuş. Ve Ruhi, sana papatyalar göndermiş. Ruhi ne yapıp edip dışarısıyla ilişkisini hiç kesmezdi." Sıdıka Su, bir an içini çeker gibi soluklanıyor. "Bir kokulu sabun gelir. Bir bakarsın leğen içinde papatyalar gelir. Hiç bir şey yoksa, eğer çiçek gönderemiyorsa erkekeler tarafına gelen bir çiçeğin, kavanoza yerleştirilmiş bir çiçeğin resmini çizer gönderir. Mutlaka buluşmanın, konuşmanın yerine çiçekler mektuplar koyar. Mesela, bir zamanlar kominadaydık erkekler tarafından yemek gelirdi. Ne yapar yapar, o gün nöbetçi kimse, yazdığı mektubu, ona verir, naylon içinde makarnanın içine koydurur. Yani biz kepçeyi makarnaya daldırdığımızda kaşığımıza mektup çıkar. Tabi bu, yalnız Ruhi'ye has bir şeydir bu..." Sıdıka Su ile, Ruhi Su'yu konuşuyoruz. Sıdıka Su'nun daha Sıdıka Umut olduğu günleri. Harbiye Askeri Cezaevinde, TKP tutuklusu olarak yattıkları günleri. Ruhi Su, erkekler kısmında, Sıdıka Umut, kadınlar koğuşunda. Cezaevinde nişanlanmışlar. Görüşebilmek için. Sonra yine cezaevinde nikahlanacaklar. Sıdıka'nın "beyaz zarif desenleri olan lacivert kumaştan nikahlığını" Sevim Tarı (Belli) dikecek. "Nikah giysisini prova ettiğim zamanki kıpırtısız ciddiyetini"n aklında yer ettiğini yazacak yıllar sonra anılarına. Sıdıka ile Ruhi, kimsenin bilmediği siyasal ve duygusal birlikteliklerini evlilikle sürdürmeyi çok önce düşünmüşlerdi çünkü. TKP ile ilgili ilk tutuklamalar başladığında... Duygusal ilişkilerini, ağabeyi Necmi'nin arkadaşı olarak evlerine uzun süredir geldiği, Sıdıka da onun yönettiği koroda olduğu halde hemen başlamamış. Ruhi'nin, Sıdıka'nın annesinden türkü dinlemek istediği bir gün... Annesinin reddetmesi üstüne Sıdıka Sivas türkülerini söylediğinde... Ne çok ortak türkü bildiklerini farkettiklerinde... Ruhi'nin onun sesini " ufak ama yanık" bulduğunda... Belki türküler buluşturmuştu onları. Sonra yeraltı siyasal çalışmalarda karşılaşmışlardı. Sevinmişlerdi aynı dünyayı paylaşmaktan. Daha doğrusu, aynı dünya görüşünü paylaşmaktan. Çünkü, Sıdıka Su'nun, Ruhi Su ile ortak dünyasının yanında hep ayrı bir dünyası da olmuştur. "Ruhi'nin kendine has bir çevresi vardı. Benim de ayrı bir çevrem vardı. Onun dışında o çevreler içersinde ortak bir çevremiz vardı, politik olarak, sanatçı çevresi olarak. Bunları hep sürdürdük. Yeni dünyamı sadece Ruhi'nin dünyasına bağlamış bir insan değilim. Ben yaşamımı, çocukluğumdan beri sürdürdüğüm politik yaşamımı hep sürdürdüm. Ruhi ile çelişkiye düştüğümüz, çok tartıştığımız şeylerimiz olmuştur ama bu hiçbir zaman ilişkilerimizin kopması, zedelenmesi gibi bir sonuç vermezdi. Birbirimizden kopamayacağımızı çok iyi anlamıştık. Onun için otuz beş sene beraber yaşadık." Sözün burasında telefon çalıyor. Zaten hiç susmuyor ki demek gerek... Ruhi Su'nun 10. Ölüm Yıldönümü konserleri, anma toplantıları. Sıdıka Su'nun düzenleyip yayınladığı yeni Ruhi Su kaseti: Aman Of. Konuşmamızı kesen telefonların konusu. Bu yüzden konuşmalarımız sıçramalarla sürüyor. Sıdıka Su, 35 yıllık evliliklerinin bir başka yorumunu yapıyor, söze yeniden başladığımda: "Şimdi benim çalışmamam ya da Ruhi ile birlikte olmam, dışardan sanki hiçbir şey yapmamışım gibi bir izlenim bırakabilir belli ki. Ruhi'ye çok fazla destek olmak istedim. Çünkü Ruhi, benim sevdiğim bir işi yapıyordu. Türkü benim çok sevdiğim bir şey. Türkülerden benim kopmam mümkün değil. Ben ona çok gönüllü bir yardımcıydım. Ruhi, plaklar hazırladığı zaman, bazen kırgın dargın olduğu zamanlar bile, plağı geciktirebilir, bana söylemeden, bana göstermeden o plağı çıkarmazdı. Zevklerimizde büyük bir anlaşma vardı, politik beraberliğimiz vardı. Türkülerde beraberliğimiz vardı, bu az şey mi? Sonra sınıfsal beraberliğimiz vardı. Aynı sınıfın içinden geliyoruz. Aynı şeyleri duyuyoruz..." İmece yoluyla çıkan Ruhi Su plaklarının günleridir, Sıdıka Su'nun andığı. Plak kutularının yazısı, dizgisi, baskısıyla, plakların dağıtımıyla uğraştığı günler. Görünmeyen emek mi?.. Sıdıka Su. Sivas doğumlu. "Akıllı" diye nitelediği bir annesi var. Okuma yazması yok, ama açık fikirli. Lise ikinci sınıfta tutuklanan oğlu Necmi'yi savunmak için (hem mahkemede, hem Sivas'taki çevresine karşı) elindeki tüm olanakları zorlayan. Sıdıka'nın siyasal ilişkileri, düşünceleri, öğrenci ağabeyleri, şehir değiştirmek zorunda kalınca Bursa'da, hapishanede Nazım Hikmet'i ziyareti, Tarih Coğrafya Fakültesini onun öğütüyle gelişi. "Şanslı bir insanım." Behice Boran'ın, Niyazi Berkeş'in öğrencisi oluş. Ağabeyinin arkadaşı, operacı Ruhi Su'nun radyodaki programlarını ailece dinleyiş(Aile türküleri sever.) Sonra bir gün Ruhi Su'nun fakülteye gelişi. Mevsim kış. Karlı havada yürürlerken, hep Sıdıka'nın konuşması. Ruhi'nin "hımm"larla geçiştirişi. Sıdıka Umut'u havadan daha çok üşüten bir davranış. Ayrılırlarken bir özür dileme. "Kusura bakmayın. Konuşamadım sizinle. Yarın oyunum var da." Ruhi Su sesini korumayı hep sürdürecektir. Ve hastalandığında geri çevirecektir konser dileklerini. Bir fıkra anlatacaktır üsteleyenlere: "Tokat'ta Kıymet adında çok güzel bir kadın varmış. Yedi iklim dört köşeden onu görmeye gelirlermiş. Gün olmuş yaşlanmış. Kimselere görünmek olmuş. Ama hâlâ onu görmeye gelenler varmış. Sen bizim için dünya güzelisin, yüzünü göster demişler. Kıymet, beni nasıl biliyorsanız öyle kalayım aklınızda, demiş." Ben, AST'nin yıldönümlerinden birine gidişimizi anımsıyorum. Ruhi Su, otobüste gazeteyi açmış kimseyle konuşmuyor. Yaman Okay, çeşitli ses taklitleri yapıyor ünlülerden. Şarkı söylüyor. Sonra Ruhi Su'nun sesini yansılayarak uydurma bir türkü söylüyor: "Feribot, feribot fermanem" Gözümüz Ruhi Su'da. Dayanamıyor Ruhi Hoca, gülüyor. Aydınlanıyor yüzü. Sonra otobüsteki çocukları toplayıp başına, onlara bir türkü öğretiyor. Yadigar olsun diye! Çamdan sakız akıyor muydu bu türkü acaba? Ruhi Hoca "sanatta ve bilimde ayıp olmaz" diyor çocuklara... Memelerle ilgili bir dize var da. "Anası yorgan vermemiş kar memeler üşümüş"müydü? Gözlerimden yaşlar süzülecek. Sıdıka Su, 35 yılı izleyen 10 yılı, anlatıyor heyecanlı: "Ruhi'nin ölümünden sonra sanki Ruhi'yle yaşamımı sürdürüyorum. Çünkü Ruhi'nin neler yaptığını çok iyi izleyen, ne yapmak istediğini çok iyi bilen bir insan olarak istiyorum. Örneğin kasetleri çıkarmaya devam ediyorum. Her ölüm yıldönümünde bir kaset çıkarıyorum. Bu yıl da Aman Of'u yayınladım. Ruhi'nin arşivini hazırlıyorum. Onun arşivini derleyip toparlamaya çalışıyorum. Arkadaş evlerindeki ve konserlerdeki bantları toplamaa çalışıyorum. Fotoğrafları... Ruhi'yle yaşıyorum hala. Elbet üzgünüm. Yalnızlık hissediyorum. Ama yalnızlığa düşmüyorum. Beraber yaşıyorum Ruhi ile. Çünkü türküler insanı yalnız bırakmaz. Türküler hep yanımda. Türküler hep Ruhi Su."

Evrensel'i Takip Et