29 Nisan 2006 21:00

Pendik'te bir Boşnak mahallesi

Doğu illerinden ve Karadeniz'den göç edenlerin yoğun olarak yaşadığı Pendik'te, onlarla kaynaşmış ama kendine has özellikleriyle varlığını sürdüren bir Boşnak semti de bulunuyor. Kahvelerinde Boşnakça'nın konuşulduğu, yaşlıların oturup satranç oynadığı, çocukların ve gençlerin futbola meraklı olduğu semtte, iki mahalle bulunuyor. Her ne kadar onlar da bütünüyle İstanbullu olsa da herkesin bugün parçalanmış olan Yugoslavya'da mutlaka akrabaları, dostları, tanıdıkları bulunuyor. Kimi çevirip sorsanız orada bir akrabasının yaşadığını söyleyecektir size. Bu onları hem üzüyor, hem kaygılandırıyor, hem de sevindiriyor. İstanbul'a göçün bir başka adı çünkü Yugoslavya göçleri. Bir anavatana dönüş hikayesi de denebilir buna. Ama artık spora düşkün yeni kuşaklar Yugoslavya'yı özlemiyor, çünkü onlar Türkiye'den başka yer görmemiş olmanın tecrübesiyle rahatlıkla İstanbullu olduklarını söyleyebiliyorlar. Büyükleri ise onları hem şansız hem şanslı buluyor. Şansız buluyor çünkü; Yugoslavya'yı göremediler, ama öbür taraftan göçü yaşamadıkları ve iki kültür arasına sıkışmadıkları için de şanslılar. Belki sadece Pendik'in değil, spora düşkünlüğüyle İstanbul'un da dikkatini çeken Sapanbağları ve Yeşilbağlar mahalleleri gençliğinin en büyük farkı bu. Onlar Doğu Avrupa topraklarındaki dedelerinin sporcu ruhunu, Pendik'in toprak sahalarında yeşertiyor. İki mahalle gençlerinin kurduğu ve süper amatör ligde mücadele eden Balkan-Yeşilbağlar Spor Kulübü Başkanı İsmail Albayrak en büyük sorunlarının antrenman yapılacak alanın bulunmaması olduğunu belirterek, "Buranın gençleri sporla uğraşmayı seviyor. Bizim yapımıza özgü bir şey bu, spora yatkınız. Ama yapacaklarımızın ancak binde birini yapabiliyoruz. Çünkü hem yaptıklarımıza değer verilmiyor, hem de yatırım yok" diyor. Kendi çabalarıyla olanaklar yaratmaya çalışan kulübün, belediyenin ya da devletin yatırım yapmadığı sürece amatörlükten kurtulamayacağını söyleyen Albayrak, "Biz milli futbolcular, büyük takımlara oyuncular çıkarmışız, ama gel gör ki değer verilmiyor. Maddi imkanlarımız sınırlı, altyapımız yok. Belediyenin katkıda bulunduğu da yok" diyor. Ve Boşnaklar arasındaki dayanışma ruhunu vurguluyor. Çünkü aslında bu spor kulübünü de yaratan Boşnak halkının dayanışmaya değer veren kültürü. Belki de onların bu dayanışması olmasa gençlerin heyecanla sarıldığı bu kulüp çoktan tarih olurdu. Belediyenin girmediği mahelledeki yetenekleri gören basket takımları Arçelik ve Efes Pilsen, mahalleye servis koyarak, gençleri bu servislerle idman yapmaya götürüyor. Bu örnek bile buradaki potansiyeli anlatmaya yeterli. Başkan da "Dışarıdaki insanlar bu yeteneği görüyor ama bizim belediyemiz göremiyor. Türkiye dışarıdan sporcu alıyor, Balkanlardaki Türk sporcuları çalıp getiriyor. Onun yerine yap bir spor salonu buraya! Allah vergisi yatenek var, adamlar oynuyor. Bize bedelsiz olarak verilen bir alan var, mal sahibinin izniyle idmanlarda burayı kullanıyoruz ama nereye kadar, yarın öbürgün orası da gider biz ne yaparız bilmiyorum" diyor kaygıyla. Futbol camiasına 28 tane hakem kazandıran kulüp, yine Pendik Spor 3. lige çıktığı zaman 8 oyuncusunu Pendik'e vermiş. Fenerbahçe bile kulübün ağırlığını kabul edip hazırlık maçı yapmış. "Bize stad verdiler ama gelip elimizden aldılar. Pendik Belediyesi'nin daha büyük bir yeri yok mu, bunu gelip alıyor. Bizim amatör sporcularımızın idman yapacağı yerde, onlar stad yaptılar kendilerine. Ben iddia ediyorum olanak tanınsın tüm Türkiye milli takımının oyuncuları buradan çıkar" sözleri de başkanın ağzından gururla çıkıyor.

Her şeye rağmen Bosna-Sancak Sosyal Yardımlaşma ve Kültür Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Kadri Denizli de Türkiye'ye göçtükleri zaman ordaki olanakların daha iyi olduğunu söylüyor. "Göçün çok derin sebepleri var. Osmanlı çekildikten sonra orada Hıristiyan olmayan Müslüman topluluklar Türkiye'ye doğru yöneldi. Osmanlı'dan sonra Sırp, Hıristiyan yönetimler gelince Müslümanlar da kendilerini o yönetime yabancı hissedip Türkiye'ye göç etmeye başladılar. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun buraya yerleşmesinden itibaren Müslümanlar da hep bir Türkiye'ye göç etme ülküsü vardır. Ama ben sosyalizm dönemindeki göçlerde sosyalizmden, komünizmden kaçma gibi bir şey duymadım, görmedim" diyor. Son savaşın acısının unutulmadığını söyleyen Denizli, paramiliter Sırp milliyetçi çetelerinin Bosna'da katliama giriştiğinin de altını çiziyor. Belki bu yaşananları önceden görebilen Balkanların Müslüman halkları her zaman ABD gibi emperyalistler eliyle kışkırtılan milliyetçiliğin başlarına bela olacağını biliyorlardı. Çünkü Bosna'da yaşananların hüznü herkesin gözlerini tutuşturuyor. Fakat her şeye rağman Salih Amca yine de şunları söylüyor; "Bugün memnunum Türkiye'ye geldiğimden, burada olduğumdan. Ama bir daha yaşasaydım muhacir olmak istemezdim. Muhacir olmak zor. Doğduğum yerin özlemiyle yaşadım hep. Aradan 50 yıl geçti ama yaşadığım toprak, doğduğum yer başka bir şey. Bugün tabii ki İstanbul daha güzel doğduğum köyden ama ben şahsen hep özlüyorum sılayı. O toprağı, unutamıyorum." Bunlar bize kendsi de Üsküplü olan Şair Yahya Kemal'in şu dizelerini hatırlatıyor; "Ve gözkapaklarının arkasında eski vatan/ Bizim diyâr olarak kaldı ta kıyâmete dek".

Evrensel'i Takip Et