8 Mart 2005 22:00
Can güvenliklerinin
sağlanmasını istediler
Taksim İlkyardım Hastanesi'nde 2. Cerrahi Kliniği'nde görevli olan Hatice Avan'ın bir hasta tarafından hakaretlerle ve küfürlerle darp edilmesini Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası ve hastane çalışanları protesto etti.
Hastane Bahçesi'nde dün yapılan basın açıklamasında "Uygulanan kötü politikaların sonucu şiddete maruz kalıyoruz", "Sağlık haktır satılamaz" dövizleri taşıdılar. Çalışanlar adına kısa bir konuşma yapan SES Şişli Şube Başkanı Rabia Tuncer hastanelerdeki personel ve tıbbı malzeme yetersiziliği devam ettiği sürece bu tür olayların yaşanacağına dikkat çekti. Uygulanan politikalar sonucu hastalardan para alınmadan muayene edilmediğini de söyleyen Tuncer, hastalarla sağlık çalışanlarının karşı karşıya getirildiğini dile getirdi. Ayrıca Tuncer 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü nedeniyle Beyazıt'ta eylem yapan kadınlara polisin saldırısını da kınadı.
Adli vaka olarak hastaneye getirilen bir hasta tarafından Avan'ın hakaretlere maruz kaldığını dile getiren Hastane İşyeri Temsilcisi Günera Polatoğulları, son iki ay içinde hastanelerinde bu şekilde 4 olayın yaşandığını söyledi. Sağlık sorunlara nedeniyle hasta ve hasta yakınlarının gergin olduğunu kaydeden Polatoğulları, "Hükümet yanlış politikalarla daha fazla sorun üretmesi ve bazen bizzat başbakan ağzından sağlık çalışanlarının hedef gösterilmesi toplumdaki hassasiyeti artırmakta yanlış mesejlar vermektedir" diye konuştu. Hastane yönetiminin de olaya duyarsız kaldığını belirten Polatlıoğlu, "Sorunlarımız can güvenliğimizi sağlamak yönünde harekete geçilmelidir" dedi.
src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


ARAP'IN SICAK YÜZÜ: SURİYE -3-
Millet Meclisi önünde miting HAZIRLAYANLAR: Aydın Çubukçu, Sultan Özer Halklarımız arasındaki bir başka benzerlik ise, kalabalığı görünce çabukça toplanabilme yeteneği Millet Meclisi önünde, Yazarlar Birliği yönetimiyle, "Türkiye Halk Heyeti" ortak bir basın açıklaması yaparken, meclisin önündeki sokakta trafik tamamen durdu, halk kapıya yığıldı ve Türkçe-Arapça yapılan konuşmaları büyük bir heyecanla, destek sloganları atarak dinledi. Slogan atanların ve alkışlayanların büyük çoğunluğu, görece daha okumuş yazmış gibi görünenlerdi. İlgisiz ve biraz da endişeyle izleyenler de vardı, ama, Suriye açısından bakılınca, meclisin önünde bir halk gösterisine dönüşen bu basın açıklamasının pek çok bakımdan anlamlı ve önemli olduğunu saptayabiliriz.
Şam'da insan manzaraları Şam'ın üç bin yıllık bir geçmişi olduğu biliniyor. Verimli El Gute Vadisi'nden, çorak Suriye Çölü'ne kadar uzanan topraklar, Şam vilayetinin karakterini belirliyor gibidir. Bir yandan zenginlik ve ihtişam, diğer yandan yoksulluk ve sefalet. Geçmişte en parlak dönemini Mısırlılar zamanında yaşayan Şam'ın ortasından Berek ırmağı akıyor. Yedi kolun birleşip coşturduğu ırmak Şam'a özelliklerini kazandıran güzelliklerden biri. Roma, Bizans, Emevi ve Osmanlı dönemlerinden kalan çok sayıda tarihi eser, büyük halk kütüphanesi, tiyatro, radyo ve televizyon binaları, olağanüstü geniş tutulmuş meydanlar ve bulvarlar, Şam'ın görünen yüzünü oluşturuyor. Türkiye'deki benzer yıkık dökük binaların yanı sıra modern, zengin yapıların adeta yan yana yer aldığı Şam'da, bu iki görüntü insanların yaşamlarına yansıyor; zenginler ve yoksullar. Abdülhamid döneminde yapılan Süleymaniye Cami, Emeviler'den kalma Emevi cami, Hicaz Demiryolu binası, İstanbul'daki kapalı çarşıyı andıran Hamidiye Çarşısı ile Şam, Türkiye'den gelenlerin hiç yabancılık çekmeyeceği manzaralar sunuyor. Şam'a Türkiye'den gelip de, "abi, abla boyayalım, karnımız aç, biraz para verin, Türk parası da olur, kurban oliim" diyen, yırtık pantolon ve gömleklerini gösteren boyacı çocuklara hasret kaldıysanız, heyetin kaldığı otelin önünde, Nizip'ten geldiklerini ve Türkmen olduklarını söyleyen çocuklarla hasretinizi giderebilirsiniz.
KİMSE KİMSEYE KARIŞMIYOR Şam, kara çarşaflı, tesettürlü, açık-modern kadın görüntülerini de birlikte barındıran bir şehir. Kimsenin kimseye karışmadığı anlaşılıyor. "Sen niye örtünmüyorsun", "sen niye türbanlısın, çarşaflısın" tartışması, buraya yabancı. Şam sokaklarında yaşları 12-20 yaş arası çok sayıda genç dikkat çekiyor. "Bıçkın delikanlı"lara çarşıda, sokakta sık rastlanırken, kimseye rahatsızlık vermemeleri, bir yabancı, özellikle bir kadın görünce sarkmamaları, Suriye'nin Türkiye'ye benzemekte bazı noktalarda geciktiğini gösteriyor. Açık söylemek gerekirse, bizim kadar bozulmamışlar henüz. Türkiye'ye benzeyen başka bir noktası ise tıpkı Türkiye kentlerinde olduğu gibi üst geçit dururken, yoldan, araçların arasından karşıdan karşıya geçmeye çalışan yayalar, kuralsız trafik, çöp yığınları, toz-çamur içinde sokaklar ve caddeler Benzerliği bu noktalarda abartmamak gerekir!
Yarın: Mehmet Bekaroğlu, Gülsüm Cengiz
Doğallık bu işte Nadia Khost: Rusya-Arapça Karşılaştırmalı Edebiyat Uzmanı. Arap Yazarlar Birliği üyesi. Yabancı edebiyat dergisinde başyazar. Birlik dışında, Filistin İntifadası Komisyonu üyesi de olan Host'un, 15 kitabı var. 4 romanı, 20. yüzyılın baştan sonuna kadar tarihinin anlatıldığı romanlar. "Biz tek devlet olduğumuz dönem" dediği Osmanlı döneminden bu yana bölgenin tarihini, nasıl bölüşüldüğünü anlatıyor. "Benim romanlarım 20. yüzyılın tamamını kapsıyor" diyen Host'un beş roman serisi var. Eski şehrin imajını korumak için de kitap yazan Host, 15 senedir kenti korumaya çalıştığını ve birçok eski ev ve bölgeyi kurtarmayı başardığını söylüyor. Türkiye-Arap Edebiyatı karşılaştırması konusunda çalışması olup olmadığı sorusunu "zor" diye yanıtlayan Host, "Bunu teklif ettiğini, Türk edebiyatını yakından tanıma ihtiyacı duyduğunu" anlatıyor. Yaşar Kemal, Orhan Kemal ve Yılmaz Güney gibi yazarların kitaplarının çevrildiğini, ancak mukayeseyi, Türkçe bilmediği için yapamadığını belirtiyor. Yaşar Kemal'in İnce Memed romanının 7 bölümlük televizyon oyunu olduğunu belirten Host, iki günlük ziyaretten çok mutluluk duyduğunu anlatıyor. "Sanki eskiden bizi buluşturan kültürün yeniden canlandığını hissettim. Ancak aynı zamanda da siyasi ve milli boyutu da var. Arap milletleri Suriye ile dayanışmadan çekiniyor, korkuyorlar. Türkler korkmadan bize destek çıktılar. Meclis önündeki açıklamayı halkın dışarıdan alkışladığını, destek verdiğini hatırlatarak, "Doğallık bu işte" diye değerlendiren Host, doğal olmayan şey ise Türkiye'nin Arap'tan ayrı tutulması. Benim babam Türkçe konuşuyordu, annem de biliyordu. Ben de küçükken çok sayıda Türkçe şarkı da dinledim. Beni çağırdığında 'hanım' lafı ile çağırıyordu. Bizde bazı Türkçe laflar hala kullanılır: 'otur', 'evet efendim' gibi. Avrupa'nın bu bölgeyi bölüşmesi (1. Dünya Savaşı sonrası) Türkiye'yi batıya bağlamış, bizi de Ortadoğu'ya bağlamıştır. Bunun için romanlarımda bu soruna değiniyorum. " Heyet ile görüşmelerinden dolayı "çok mutlu" olduğunu belirten Host, "fikri dayanışma ile duygusal dayanışma farklıdır. Burada her ikisi de var" dedi.
Geziye katılanların izlenimleri
Hakan Tahmaz (ÖDP Genel Başkan Yardımcısı) Bizim taşıdığımız kaygıyı yada ABD'nin bölgeye yönelik planlarından halkın, burada görüşebildiğimiz kesimlerin aynı derecede bilgiye sahip olmadıklarını, aynı kaygıyı taşımadıklarını düşünüyorum. Nedeni de Suriye'nin kapalı toplum olması, muhalif sesin cılızlığı. Bir değişimin ciddi oranda yaşanmakta olduğunu gördüm. Özellikle Hafız Esad'dan sonra yeni bir arayış içinde olduğunu ama hala Baas Partisi'nin ciddi oranda gücünü koruduğunu gördüm. Değişime bir örnek, 250 parlamento üyesinin 35'inin kadın olması ve çoğunluğun hala bağımsızlardan oluşması. En azından kendi hissiyatım açısından, Türkiye'de yaşayan yurttaşların ezici çoğunluğunun paylaştığı bir hissiyat olarak Suriye ve Doğu' da farklı olarak algılanıyor. Tümüyle kapalı toplum, otoriter bir yapı olarak toplumsal bir önyargı var. Kişisel olarak bu önyargımın haklı bir önyargı olmadığını, bize anlatılan Doğu ile gördüğüm Doğu arasında bir farklılık olduğunu gördüm. Suriye, yönetim biçimi olarak çok ciddi problemlerle yüz yüze. Aydın ve yazarların konuşmalarında ciddi bir Arap milliyetçiliği gözlemledim. Halkları tanımak, Ortadoğu halkları ile buluşmak açısından iyi bir gezi olduğu kanaatindeyim.
Türkan Bakacak (Başkent Kadın Platformu Başkanı) Hiç yabancı bir ülkeye gelmiş izlenimi duymadım. Halkın ne kadar suni şeylerle ayrı bir ülke gibi gösterilse de gerçekte özde kardeş olduğumuzu gözlemledim. Göçmen Bakanı ile yapılan toplantıya geç kalmıştık, taksiye bindik. Şoför 'Türkiye' deyince hemen 'başım gözüm üstüne' diye elini başına koydu, sevgi gösterisinde bulundu. Özde gelen bir sevginin ifadesi olarak gördüm. Bunu idari kadroda da gördüm. Halkla çok bir araya gelemedik, ama taksicinin tavrı bende çok güzel duygular uyandırdı. Sanki öz kardeşiymişiz gibi... Aramızda sınırın olmadığını düşünüyorum. Kardeşim senin ağladığın şeye ben gülemem. Gülüyorsam bende bir hastalık var zaten. İnsan olarak bir insanın başına gelen sıkıntıya 'bana ne' deme lüksüm yok. İnsan olarak onları paylaşmak zorundayım. Bu paylaşmanın verdiği onur ve gururun karşılık bulması çok daha güzel oldu. Candan sarılışını, dili bilmese de vücut dili, sevgi ve muhabbeti göstermesine yetiyordu. Duyarlı insanlara her yerde ihtiyaç var.
Yusuf Engin- Öziplik İş Başkanı, Hak-İş Genel Başkan Yardımcısı Doğu Konferansı amacına uygun programı gerçekleştirmiş oldu. Orada kamuoyuna verilen mesajlar ve kamuoyunun duyarlılığı, ilgisi oldukça yüksek düzeyde idi. Bir sivil toplum hareketi, aydınlar hareketi olarak Türkiye'ye yakışan duyarlılık taşıyan güzel bir hareket oldu. Ben sendikacılarla görüştüm. Suriye'de bir tane işçi sendikaları konfederasyonu var. Üç kez bir araya geldik. düşüncelerimizi paylaştık. Haklı olarak Amerikanın çılgınca tehdit ve dayatmalarından oldukça endişeliler. Israrla Türkiye'deki işçi konfederasyonlarının Suriye'yi sık sık ziyaret etmelerini istediler. İki günde gördüğümüz kadarı ile bütün halk gerçekten tedirgin. Tabii barışçı mesajlar verildi, ABD'ye karşı birlik ve beraberliğin oluşturulması, kamuoyu duyarlılığının sağlanması, dünya kamuoyunun dikkatinin oraya çekilmesini temin eden bir gezi oldu. Doğu Konferansı böyle bir girişimi başlatmakla bölge ülkelerindeki sivil toplum örgütlerinin, aydınların ve diğer bir takım duyarlılık gösterecek kesimlere örnek oldu. Yıllardan beri İsrail'in Ortadoğu, Araplar üzerindeki baskısı ve hesapları, Golan Tepelerinden hâlâ çekilmemesi, Filistinlilere büyük bir zulüm yapıyor olması, Amerikan'ın Afganistan'ı bombalaması, darmadağın etmesi, arkasından Irak'ı darmadağın etmesi, şimdi de Suriye ve İran üzerinde bu tehditlerin yoğunlaşması bu bölgedeki ülkeler için de ciddi bir endişe sebebidir ve ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Bölge ülkeleri eğer huzurlu, barış içinde yaşamak istiyorlarsa, barış girişimine destek vermesi lazım. Bu Konferans onu yapıyor ve çok güzel yapıyor.
Mehmet Özer- Fotoğraf sanatçısı-şair Meclis'in önündeki basın açıklamamız gerek Suriye parlamentosunun gerek Suriyeli aydınların bu konudaki ulusal iradelerini harekete geçirme eylemleri idi. Halkın katılımı da oldu. Dünya basınının Suriye parlamentosunun önüne çevrildiği bir yerde biz onların dilinden kardeşlik sloganları eşliğinde bir kez daha Suriye halkının yanında olduğumuzu, Amerika'nın tehditlerine boyun eğmeyeceğimizi birlikte haykırdık. Oldukça coşkulu, etkileyici tarihi bir andı. Belki de Suriye gezimizde gözlerime kazınmış bir fotoğraf gibi duracak anlardan biri idi. Hem parlamentonun, hem aydınların, hem halkın, hem Türkiyeli aydınların aynı dilde, aynı şarkıyı söylemesi olağanüstü güzellikte bir fotoğraftı. Onlara verdiğimiz güvenle daha öfkeli ve kararlı idiler. Bunu gördük. Suriye halkı henüz bu yakın tehdidin ciddiyeti konusunda çok da kaygılı değil bunu gördüm. Herhalde 'halledilir' diye düşünüyorlar. Bir panik durumu yok. Fakat Suriye yetkililerinin bizimle olan ilişkisindeki sıkı diyalogları onların bu konuda ne kadar ciddi olduklarını, kaygılarını gösterdi. Bizim onlara ilişkin tutumumuzun, onlarda sahiplik duygusunu uyandırdığını, yalnız olmadıklarını bilmenin onları güçlü ve mutlu kıldığını gözlemledim. Sokaktaki insan bile TV ve gazetedeki haberler ile bize karşı ilişkilerinde bir kardeşi kucaklar gibi yakındılar.
src=/resim/b1.gif width=5>



ARAP'IN SICAK YÜZÜ: SURİYE -3-
Millet Meclisi önünde miting HAZIRLAYANLAR: Aydın Çubukçu, Sultan Özer Halklarımız arasındaki bir başka benzerlik ise, kalabalığı görünce çabukça toplanabilme yeteneği Millet Meclisi önünde, Yazarlar Birliği yönetimiyle, "Türkiye Halk Heyeti" ortak bir basın açıklaması yaparken, meclisin önündeki sokakta trafik tamamen durdu, halk kapıya yığıldı ve Türkçe-Arapça yapılan konuşmaları büyük bir heyecanla, destek sloganları atarak dinledi. Slogan atanların ve alkışlayanların büyük çoğunluğu, görece daha okumuş yazmış gibi görünenlerdi. İlgisiz ve biraz da endişeyle izleyenler de vardı, ama, Suriye açısından bakılınca, meclisin önünde bir halk gösterisine dönüşen bu basın açıklamasının pek çok bakımdan anlamlı ve önemli olduğunu saptayabiliriz.
Şam'da insan manzaraları Şam'ın üç bin yıllık bir geçmişi olduğu biliniyor. Verimli El Gute Vadisi'nden, çorak Suriye Çölü'ne kadar uzanan topraklar, Şam vilayetinin karakterini belirliyor gibidir. Bir yandan zenginlik ve ihtişam, diğer yandan yoksulluk ve sefalet. Geçmişte en parlak dönemini Mısırlılar zamanında yaşayan Şam'ın ortasından Berek ırmağı akıyor. Yedi kolun birleşip coşturduğu ırmak Şam'a özelliklerini kazandıran güzelliklerden biri. Roma, Bizans, Emevi ve Osmanlı dönemlerinden kalan çok sayıda tarihi eser, büyük halk kütüphanesi, tiyatro, radyo ve televizyon binaları, olağanüstü geniş tutulmuş meydanlar ve bulvarlar, Şam'ın görünen yüzünü oluşturuyor. Türkiye'deki benzer yıkık dökük binaların yanı sıra modern, zengin yapıların adeta yan yana yer aldığı Şam'da, bu iki görüntü insanların yaşamlarına yansıyor; zenginler ve yoksullar. Abdülhamid döneminde yapılan Süleymaniye Cami, Emeviler'den kalma Emevi cami, Hicaz Demiryolu binası, İstanbul'daki kapalı çarşıyı andıran Hamidiye Çarşısı ile Şam, Türkiye'den gelenlerin hiç yabancılık çekmeyeceği manzaralar sunuyor. Şam'a Türkiye'den gelip de, "abi, abla boyayalım, karnımız aç, biraz para verin, Türk parası da olur, kurban oliim" diyen, yırtık pantolon ve gömleklerini gösteren boyacı çocuklara hasret kaldıysanız, heyetin kaldığı otelin önünde, Nizip'ten geldiklerini ve Türkmen olduklarını söyleyen çocuklarla hasretinizi giderebilirsiniz.
KİMSE KİMSEYE KARIŞMIYOR Şam, kara çarşaflı, tesettürlü, açık-modern kadın görüntülerini de birlikte barındıran bir şehir. Kimsenin kimseye karışmadığı anlaşılıyor. "Sen niye örtünmüyorsun", "sen niye türbanlısın, çarşaflısın" tartışması, buraya yabancı. Şam sokaklarında yaşları 12-20 yaş arası çok sayıda genç dikkat çekiyor. "Bıçkın delikanlı"lara çarşıda, sokakta sık rastlanırken, kimseye rahatsızlık vermemeleri, bir yabancı, özellikle bir kadın görünce sarkmamaları, Suriye'nin Türkiye'ye benzemekte bazı noktalarda geciktiğini gösteriyor. Açık söylemek gerekirse, bizim kadar bozulmamışlar henüz. Türkiye'ye benzeyen başka bir noktası ise tıpkı Türkiye kentlerinde olduğu gibi üst geçit dururken, yoldan, araçların arasından karşıdan karşıya geçmeye çalışan yayalar, kuralsız trafik, çöp yığınları, toz-çamur içinde sokaklar ve caddeler Benzerliği bu noktalarda abartmamak gerekir!
Yarın: Mehmet Bekaroğlu, Gülsüm Cengiz
Doğallık bu işte Nadia Khost: Rusya-Arapça Karşılaştırmalı Edebiyat Uzmanı. Arap Yazarlar Birliği üyesi. Yabancı edebiyat dergisinde başyazar. Birlik dışında, Filistin İntifadası Komisyonu üyesi de olan Host'un, 15 kitabı var. 4 romanı, 20. yüzyılın baştan sonuna kadar tarihinin anlatıldığı romanlar. "Biz tek devlet olduğumuz dönem" dediği Osmanlı döneminden bu yana bölgenin tarihini, nasıl bölüşüldüğünü anlatıyor. "Benim romanlarım 20. yüzyılın tamamını kapsıyor" diyen Host'un beş roman serisi var. Eski şehrin imajını korumak için de kitap yazan Host, 15 senedir kenti korumaya çalıştığını ve birçok eski ev ve bölgeyi kurtarmayı başardığını söylüyor. Türkiye-Arap Edebiyatı karşılaştırması konusunda çalışması olup olmadığı sorusunu "zor" diye yanıtlayan Host, "Bunu teklif ettiğini, Türk edebiyatını yakından tanıma ihtiyacı duyduğunu" anlatıyor. Yaşar Kemal, Orhan Kemal ve Yılmaz Güney gibi yazarların kitaplarının çevrildiğini, ancak mukayeseyi, Türkçe bilmediği için yapamadığını belirtiyor. Yaşar Kemal'in İnce Memed romanının 7 bölümlük televizyon oyunu olduğunu belirten Host, iki günlük ziyaretten çok mutluluk duyduğunu anlatıyor. "Sanki eskiden bizi buluşturan kültürün yeniden canlandığını hissettim. Ancak aynı zamanda da siyasi ve milli boyutu da var. Arap milletleri Suriye ile dayanışmadan çekiniyor, korkuyorlar. Türkler korkmadan bize destek çıktılar. Meclis önündeki açıklamayı halkın dışarıdan alkışladığını, destek verdiğini hatırlatarak, "Doğallık bu işte" diye değerlendiren Host, doğal olmayan şey ise Türkiye'nin Arap'tan ayrı tutulması. Benim babam Türkçe konuşuyordu, annem de biliyordu. Ben de küçükken çok sayıda Türkçe şarkı da dinledim. Beni çağırdığında 'hanım' lafı ile çağırıyordu. Bizde bazı Türkçe laflar hala kullanılır: 'otur', 'evet efendim' gibi. Avrupa'nın bu bölgeyi bölüşmesi (1. Dünya Savaşı sonrası) Türkiye'yi batıya bağlamış, bizi de Ortadoğu'ya bağlamıştır. Bunun için romanlarımda bu soruna değiniyorum. " Heyet ile görüşmelerinden dolayı "çok mutlu" olduğunu belirten Host, "fikri dayanışma ile duygusal dayanışma farklıdır. Burada her ikisi de var" dedi.
Geziye katılanların izlenimleri
Hakan Tahmaz (ÖDP Genel Başkan Yardımcısı) Bizim taşıdığımız kaygıyı yada ABD'nin bölgeye yönelik planlarından halkın, burada görüşebildiğimiz kesimlerin aynı derecede bilgiye sahip olmadıklarını, aynı kaygıyı taşımadıklarını düşünüyorum. Nedeni de Suriye'nin kapalı toplum olması, muhalif sesin cılızlığı. Bir değişimin ciddi oranda yaşanmakta olduğunu gördüm. Özellikle Hafız Esad'dan sonra yeni bir arayış içinde olduğunu ama hala Baas Partisi'nin ciddi oranda gücünü koruduğunu gördüm. Değişime bir örnek, 250 parlamento üyesinin 35'inin kadın olması ve çoğunluğun hala bağımsızlardan oluşması. En azından kendi hissiyatım açısından, Türkiye'de yaşayan yurttaşların ezici çoğunluğunun paylaştığı bir hissiyat olarak Suriye ve Doğu' da farklı olarak algılanıyor. Tümüyle kapalı toplum, otoriter bir yapı olarak toplumsal bir önyargı var. Kişisel olarak bu önyargımın haklı bir önyargı olmadığını, bize anlatılan Doğu ile gördüğüm Doğu arasında bir farklılık olduğunu gördüm. Suriye, yönetim biçimi olarak çok ciddi problemlerle yüz yüze. Aydın ve yazarların konuşmalarında ciddi bir Arap milliyetçiliği gözlemledim. Halkları tanımak, Ortadoğu halkları ile buluşmak açısından iyi bir gezi olduğu kanaatindeyim.
Türkan Bakacak (Başkent Kadın Platformu Başkanı) Hiç yabancı bir ülkeye gelmiş izlenimi duymadım. Halkın ne kadar suni şeylerle ayrı bir ülke gibi gösterilse de gerçekte özde kardeş olduğumuzu gözlemledim. Göçmen Bakanı ile yapılan toplantıya geç kalmıştık, taksiye bindik. Şoför 'Türkiye' deyince hemen 'başım gözüm üstüne' diye elini başına koydu, sevgi gösterisinde bulundu. Özde gelen bir sevginin ifadesi olarak gördüm. Bunu idari kadroda da gördüm. Halkla çok bir araya gelemedik, ama taksicinin tavrı bende çok güzel duygular uyandırdı. Sanki öz kardeşiymişiz gibi... Aramızda sınırın olmadığını düşünüyorum. Kardeşim senin ağladığın şeye ben gülemem. Gülüyorsam bende bir hastalık var zaten. İnsan olarak bir insanın başına gelen sıkıntıya 'bana ne' deme lüksüm yok. İnsan olarak onları paylaşmak zorundayım. Bu paylaşmanın verdiği onur ve gururun karşılık bulması çok daha güzel oldu. Candan sarılışını, dili bilmese de vücut dili, sevgi ve muhabbeti göstermesine yetiyordu. Duyarlı insanlara her yerde ihtiyaç var.
Yusuf Engin- Öziplik İş Başkanı, Hak-İş Genel Başkan Yardımcısı Doğu Konferansı amacına uygun programı gerçekleştirmiş oldu. Orada kamuoyuna verilen mesajlar ve kamuoyunun duyarlılığı, ilgisi oldukça yüksek düzeyde idi. Bir sivil toplum hareketi, aydınlar hareketi olarak Türkiye'ye yakışan duyarlılık taşıyan güzel bir hareket oldu. Ben sendikacılarla görüştüm. Suriye'de bir tane işçi sendikaları konfederasyonu var. Üç kez bir araya geldik. düşüncelerimizi paylaştık. Haklı olarak Amerikanın çılgınca tehdit ve dayatmalarından oldukça endişeliler. Israrla Türkiye'deki işçi konfederasyonlarının Suriye'yi sık sık ziyaret etmelerini istediler. İki günde gördüğümüz kadarı ile bütün halk gerçekten tedirgin. Tabii barışçı mesajlar verildi, ABD'ye karşı birlik ve beraberliğin oluşturulması, kamuoyu duyarlılığının sağlanması, dünya kamuoyunun dikkatinin oraya çekilmesini temin eden bir gezi oldu. Doğu Konferansı böyle bir girişimi başlatmakla bölge ülkelerindeki sivil toplum örgütlerinin, aydınların ve diğer bir takım duyarlılık gösterecek kesimlere örnek oldu. Yıllardan beri İsrail'in Ortadoğu, Araplar üzerindeki baskısı ve hesapları, Golan Tepelerinden hâlâ çekilmemesi, Filistinlilere büyük bir zulüm yapıyor olması, Amerikan'ın Afganistan'ı bombalaması, darmadağın etmesi, arkasından Irak'ı darmadağın etmesi, şimdi de Suriye ve İran üzerinde bu tehditlerin yoğunlaşması bu bölgedeki ülkeler için de ciddi bir endişe sebebidir ve ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Bölge ülkeleri eğer huzurlu, barış içinde yaşamak istiyorlarsa, barış girişimine destek vermesi lazım. Bu Konferans onu yapıyor ve çok güzel yapıyor.
Mehmet Özer- Fotoğraf sanatçısı-şair Meclis'in önündeki basın açıklamamız gerek Suriye parlamentosunun gerek Suriyeli aydınların bu konudaki ulusal iradelerini harekete geçirme eylemleri idi. Halkın katılımı da oldu. Dünya basınının Suriye parlamentosunun önüne çevrildiği bir yerde biz onların dilinden kardeşlik sloganları eşliğinde bir kez daha Suriye halkının yanında olduğumuzu, Amerika'nın tehditlerine boyun eğmeyeceğimizi birlikte haykırdık. Oldukça coşkulu, etkileyici tarihi bir andı. Belki de Suriye gezimizde gözlerime kazınmış bir fotoğraf gibi duracak anlardan biri idi. Hem parlamentonun, hem aydınların, hem halkın, hem Türkiyeli aydınların aynı dilde, aynı şarkıyı söylemesi olağanüstü güzellikte bir fotoğraftı. Onlara verdiğimiz güvenle daha öfkeli ve kararlı idiler. Bunu gördük. Suriye halkı henüz bu yakın tehdidin ciddiyeti konusunda çok da kaygılı değil bunu gördüm. Herhalde 'halledilir' diye düşünüyorlar. Bir panik durumu yok. Fakat Suriye yetkililerinin bizimle olan ilişkisindeki sıkı diyalogları onların bu konuda ne kadar ciddi olduklarını, kaygılarını gösterdi. Bizim onlara ilişkin tutumumuzun, onlarda sahiplik duygusunu uyandırdığını, yalnız olmadıklarını bilmenin onları güçlü ve mutlu kıldığını gözlemledim. Sokaktaki insan bile TV ve gazetedeki haberler ile bize karşı ilişkilerinde bir kardeşi kucaklar gibi yakındılar.
Evrensel'i Takip Et