27 Ağustos 2004 21:00

Orman işçileri ölüme gönderildi

Antalya Orman Bölge Müdürlüğü'ne bağlı Gündoğmuş Orman İşletme Müdürlüğü sınırlarında çıkan orman yangını sonucunda Orman İşletme Şefi Şefi Abdullah Aydın, Orman Muhafaza memurları Mehmet Ali Güzelce ve Mesut Aranlı ile işçiler Feridun Kaya, Hasan Dağhan ve Mevlüt Kaplan'ın hayatını kaybetmesinin yankıları sürüyor. Yangın sonrasında aydınlığa kavuşturulan karanlık noktalar ve uzmanların gazetemizin sorularına verdikleri yanıtlar, işçilerin göz göre göre ölüme gönderildiklerini ortaya koyuyor. Sorularımızı yanıtlayan Türkiye Orman İşçileri Sendikası Antalya Şube Başkanı Mustafa Balık, yangına müdahale edecek olan ekiplerin 24 saat yangın için hazırlanması gerekirken başka işler de çalıştırılarak yorulduğunu ve o yorgunlukla yangına müdahale etmeye zorlandıklarını söyledi. Arazi ekipleri dışındaki ekiplere yangın önleme ile ilgili yeterli eğitimin verilmediğini bildiren Balık, Tarım-Orman-İş Sendikası'nın baskı ile işçileri sendika değiştirmeye zorlamasının da çalışma huzurunu bozduğunu, moral olarak çöküntü içinde çalışan işçilerin hata yapmaya çok açık hale geldiğini vurguladı. Balık, işkolunda yaşanan gelişmeleri, "Yaşanan olay işveren hatasıdır. İşveren yani bölge müdürleri orman işçilerine, çalışanlarına yeteri kadar eğitim vermemektedirler. Ciddi oranda eğitim eksikliği var" sözleriyle değerlendirdi.

Kadrolaşma baskısı 23 Temmuz 2004 günü yine Antalya'nın Serik işletmesinde Akbaş bölgesinde çıkan yangında 25 hektar alan yanarken, 41 orman işçisinin yangın tam söndürülemeden notere götürüldüğünü anımsatan Mustafa Balık, şöyle konuştu: "Daha yangın tam olarak söndürülmeden işçi arkadaşlarımız devletim resmi araçlarıyla notere sendika değiştirme işlemleri için götürüldü. Geride sanıyorum sadece işletme müdürü kaldı yangına müdahale edecek. Bu nasıl oluyor? Daha dün Orman-İş'ten Hizmet-İş'e bağlı Tarım-Orman-İş'e zorla geçirilmiş bir işçi arkadaş telefon etti. 'Arazide çalışacağız. Öğle yemeğine gidemedik. İşletme müdürü göndermedi' dedi. Şimdi bu arkadaşlar yangın çıkarsa aç susuz müdahale edecekler. Ayrıca yangına müdahale edecek işçilerin 24 saat bunun için beklemesi, çalışması lazım. Ancak bu arkadaşlar başka işlerde de çalışıyor ve yoruluyorlar; araziye çıkarılıyorlar, ağaçların damgalanmasında, üretimde çalıştırılıyorlar. Yangın olsa hem aç hem de yorgun müdahale edecekler.?"

Riskli bölge Orman Mühendisleri Odası Genel Başkanı Ali Küçükaydın bölgenin sarp bir bölge olmasından dolayı riskin arttığını, bu durumda el ile müdahalenin kaçınılmaz olduğunu öne sürerek, olay yerinde yapılacak araştırmalar sonucu kesin bilgilere ulaşacaklarını söyledi. Orman Mühendisleri Odası Marmara Şube Başkanı Sedat Ayanoğlu ise yangına yapılacak insan müdahalesinin ancak yangının başlangıcında kullanılacak bir yöntem olduğunu, yangın ilerledikten sonra ancak dozerlerle ağaçların kesilerek ilerlenmesi gerektiğini çünkü öncelikle duman zehirlenmesi riskinin oluştuğunu ifade etti.

88 kişi öldü Bugüne kadar çıkan orman yangınlarında hayatlarını kaybedenlerin sayısı 88'e ulaştı. 1968 yılında çıkan bir orman yangınında ilk yaşamını kaybeden yine Gündoğmuş İşletme Müdürlüğü'ne bağlı çalışan bir orman işçisiydi. Eylül 1985 yılında Muğla Bölge Müdürlüğü Aydın İşletme Şefliği sınırları içinde çıkan orman yangınında ise söndürme çalışmalarına katılan 14 er şehit olmuştu. 88 kişi arasında orman yüksek mühendisi, orman muhafaza memuru, yangın söndürme işçisi, pilot, şoför, operatör, itfaiye eri, asker gibi meslek grupları bulunuyor. Bu arada, Orman Bakanı Osman Pepe, olayda ihmal bulunduğu iddialarını yalanlarken, ölenlerin yakınlarına 36'şar milyar lira tazminat ödeneceği bildirildi.


CİNAYET (Sami Evren KESK Genel Başkanı ) Antalya'daki orman yangınında aralarında üyelerimizin de bulunduğu 6 emekçi göz göre göre ölüme gönderildi. İnsanlık adına utanç verici olan bu ölümler, toplumsal vicdanı derinden yaralamıştır. 6 emekçinin ölümü kaderle açıklanamaz. Sorumlular bellidir! İnsan hayatını hiçe sayanlar, kamusal faydayı görmezden gelenler, kamusal yatırımları hergeçen gün azaltanlar, bu ölümlerin başlıca sorumlusudur. Kamuda reform denildiğinde özelleştirmeyi ve ticarileştirmeyi anlayanlar, bundan sonra yaşanacak ölümlere de davetiye çıkarmaktadır. Tren kazası ve en son orman yangınında yaşamını yitirenler, iş kazasına değil; kamusal cinayete kurban edilmiştir. Kamu yatırımlarınının düşüklüğü, personel sayısının azlığı, teknik altyapı ve donanımın yetersizliği, iş güvenliği tedbirlerinin alınmayışı bu acı sonuçlara yol açmıştır. - 6 emekçi dumandan boğularak öldü. Neden maske verilmedi? Oksijen tüpü ve koruyucu giysileri neden yoktu? Bugüne kadar orman yangınlarında 80 işçi yaşamını kaybetti! Neden ders alınmadı? 285 sayılı yangın söndürme tebliğine neden uyulmadı? Orman Bakanı Osman Pepe ve Genel Müdür Osman Kahveci, siyasi sorumluluklarının gereği istifa etmelidir.


RİSK TAZMİNATI YOK Tarım-Orkam-Sen'den yapılan açıklamada, Türkiye'nin orman yangınları bakımından riskli bir bölgede olmasına rağmen, orman çalışanları için risk tazminatı konusunda yetkililerin hala bir adım atmadığına dikkat çekildi. Orman yangınlarının önemli bir çevre felaketi olması yanında bugüne kadar birçok çalışanın da canına mal olduğuna dikkat çekilen açıklamada, "Yangın tazminatı konusunda daha ne kadar şehit vermeliyiz" sorusu yöneltildi. DİSK Genel Başkanı Süleyman Çelebi, böyle bir olayın tekrarlanmaması için yetkilileri gereken önlemleri almaya davet ederken; hükümete dokunmamaya özen gösteren Hak-İş, işçilerin için tören düzenleneceğini bildirdi.


PLANLAMA HATASI VAR

Prof. Dr. Kadir Erdin İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi Yangınlarda rüzgarın etkisiyle böyle olaylar yaşanabilir. Kısa süre ile lokal olarak oluşan ısı değişimleri sonucu rüzgar hızla yön değiştirir ve yangın söndürme çalışmalarında bulunanlara zor anlar yaşatır. Hatta hayatlarına bile mal olur. Ancak Antalya'da yaşanan olay, orman yangınına helikopterle müdahaledir. Helikopter ile yapılan müdahalelerde böyle hataların olmaması yani 'aniden oluşan olumsuz koşullara' müdahale edilebilmesi de planlanmalıdır. Helikopterin görevi sadece görevlileri yangın alanına bırakmak değil, aynı zamanda olumsuz bir durumda o elemanları oradan tahliye etmek olmalıdır. Bu bir faciadır. Teknik ve iletişim yetersizliğinin, planlama hatasının olduğu değerlendirmesi yapılabilir. Ancak olayın ayrıntılı değerlendirilmesi yangın söndürme çalışmalarında bulananlar tarafından yapılabilir.

src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


Kürt sorunu çözülmeden
    Göç sorunu bitmez Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etütler Vakfı'nca (TESEV) hazırlanan "Zorunlu İç Göç Sonrası Köye Dönüş" adlı raporda, köye dönüşlerin insan onuruna yakışır bir temelde yapılmasının, Türkiye'nin demokratikleşmesine olduğu kadar, bölgede sosyal barış ve istikrarın sağlanmasına da katkı sağlayacağı vurgulandı. Raporda; göç sorununun Kürt sorununun bir bütün olarak çözülmesinden geçtiğini ifade eden kitle örgütlerinin de görüşlerine yer verildi. TESEV tarafından, Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da özellikle 1990-1995 döneminde yoğunluk kazanan göçün ardından köye dönüş eğilimi gösteren vatandaşların beklenti ve taleplerine ilişkin olarak, Prof. Dr. Füsun Üstel ve asistan Özlem Ece'ye "Zorunlu İç Göç Sonrası Köye Dönüş" adlı rapor hazırlatıldı. Raporda, göçün ani ve kitlesel olmasının yanı sıra, devletin bu süreçte gerekli önlemleri almaması nedeniyle, göç alan kentlerin, göç edenleri özümseyemediği, birçok kentin hızlı bir köyleşme ve gettolaşma süreci yaşadığı, yetersiz kentsel altyapı ve üstyapıların tümüyle tıkandığı anlatılarak, köylerde tarım ve hayvancılık yapılmadığından, göç mağdurları ile bölge ve ülke ekonomisin büyük kayıp yaşadığı ifade edildi.

Göçün yeni aşaması Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde 1980'lerin ikinci yarısından itibaren yaşanan ve 1990'larda hız kazanan iç göçün, bugün göç mağduru yurttaşların köye dönme eğilimi göstermeleriyle yeni bir aşamaya girdiği belirtilen raporda, köye dönüş olgusunun insan onuruna yakışır bir temelde yapılmasının, Türkiye'nin demokratikleşmesine olduğu kadar, bölgede sosyal barış ve istikrarın sağlanmasına da katkı sağlayacağı kaydedildi. Raporun hazırlanma sürecinde görüşülen kitle örgütlerinin, göç sorununa kalıcı bir çözüm üretilmesinin ancak "Kürt sorunu"na bütünsel bir çözüm (siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel) getirilmesiyle mümkün olabileceğini ifade ettikleri bildirilen raporda, bu kuruluşların, OHAL uygulamalarının kaldırılmasının üzerinden 2 yıl geçmesine rağmen, köylere gidiş gelişlerin resmi yetkililerin iznine bağlı olduğunu, yayla yasaklarının önemli ölçüde devam ettiğini, köylülerin polis kontrol noktalarında kimlik kontrolünden geçirildiklerini, dolayısıyla bölgede "normalizasyon"un bütünüyle gerçekleşmediğini savundukları kaydedildi.

Zor ve uzun bir süreç Zorunlu iç göçün Türkiye ölçeğinde önemli sorunlara yol açtığı, göç mağduru yurttaşlar üzerinde travmatik sonuçları olduğunu ifade edilen raporda, binlerce aileyi kapsayacak köye dönüşün de aynı oranda zor ve uzun bir süreç olacağının bilinmesi gerektiği savunuldu.


DÖNÜŞLER GÖNÜLLÜ OLMALI
  • Kitle örgütleri, köye dönüşün gönüllülük temelinde yapılması ve merkezi köy ya da köy-kent uygulamalarından vazgeçilerek herkesin kendi köyüne dönebilmesinin sağlanmasının önemini vurgulamışlardır. Bu süreçte köylere temel altyapı hizmetlerinin ulaştırılması, köylülerin sağlık, eğitim ve konut ihtiyaçlarının karşılanması, meraların açılması, tarım ve hayvancılığı yeniden canlandıracak ve geliştirecek önlemlerin alınmasının gerekliliği ifade edilmiştir.
  • Kitle örgütleri, köye dönüş eğilimi gösteren yurttaşlar açısından en temel sorun olan can ve mal güvenliğinin sağlanmasında özel bir önem taşıyan koruculuk olgusunun devletçe acilen çözüme kavuşturulması gerekliliğine dikkat çekmişlerdir. Aynı şekilde can güvenliğini tehdit eden mayın ve bombaların temizlenmesi konusu da öncelikli beklentiler arasındadır.
  • Kitle örgütleri, zorunlu göç mağduru bireylerin köye dönüş konusundaki niyetlerinin bir yandan kadın ve erkekler, diğer yandan da kuşaklar temelinde farklılık gösterdiğini belirtmişler ve geri dönmek istemeyenlere yönelik rehabilitasyon çalışmalarının gerekliliğini belirtmişlerdir.


    HÜKÜMETİN İRADESİ GÖZDEN KAÇIRILMAMALI Raporda, "Kürt sorunu"nun barışçıl çözümüne ilişkin yıllardır ifade edilen engellerin en azından bir bölümünün, AB üyeliği çerçevesinde kaldırılması konusunda hükümetin ortaya koyduğu iradenin gözden kaçırılmaması gerektiği belirtilerek, çıkarılan "Topluma Kazandırma Kanunu"nun, sivil toplum kuruluşlarının beklentilerini bütünüyle karşılamamakla birlikte, önemli bir adım olduğu kaydedildi. Aynı şekilde farklı dil ve lehçelerin öğrenilmesine ilişkin yönetmeliğin de kültürel haklar konusunda bir aşama olarak görülmesi gerektiği dile getirilen raporda, Kürtçe kurslarının faaliyete geçmesi ve ulusal kanallardan Zazaca ve Kırmançi lehçelerinde yayının, sürecin önemli parçaları olduğu belirtildi. Raporda, ''Bu konuda önemli bir aşama yerel radyo ve televizyonlarda Kürtçe yayın yasağının kaldırılmasıyla kaydedilebilir'' denildi.