28 Temmuz 2004 21:00

Oğuz Aral'ın öğrettiği

Oğuz Aral ustamdı. Bir yazarın bir şairin bir karikatürist için "ustam" demesi garip gelmesin, bir bir anlatmaya çalışacağım. 1958'de İstanbul Kız Lisesi öğrencisiydim. Yeşilay'ın da üyesi. O yıl Yeşil Sahne 'de mim öğretmenimdi benim. Demek yirmisindeymiş. Vücut dilini öğretti. Geçenlerde yitirdiğimiz Üstün Korugan da onun öğrencilerindendi ve mim grubundan. Birbirimizin yaptıklarını izlerdik, çizgi film serüvenini, reklamcılığa bulaşmasını hep biliyorum. Yeşilçam filmlerine dünya güzeli çizgi jenerikler yapışını (Onların bir koleksiyonu var mı?) Sonra Gırgır serüveni başladı. Adnan Özyalçıner ile ikimizi ne kadar çağırdıysa gitmedik. (Zaman yokluğu mu, onay vermediğimizi belirtmek mi) Sonra bir gün sitem gibi "Gelmediniz ama gençlerle başardım işte" dedi. Gırgır inanılmaz sayıda satar bir dergi olmuştu.Okurun nabzını, Türkiye'nin gündemini bilen bir dergi. Bunun gizini bir raslantıyla Gırgır'da çalışmaya başladığımda gördüm: yaratıcı kişilerin bir komün biçiminde çalışması. Özetleyeyim: Önce gündemin önemli maddeleri saptanıyordu. Dergi hazırlanması ile basılması arasındaki gün farkı da gözönüne alınarak, eskiyecek ve sertleşecek maddelere hep birlikte karar veriyorduk. Sonra karikatürler gündeme göre, esprileriyle, balon çizgileriyle bulunuyor, yine topluca onaylananlar ayrılıyordu. Sonra da bu espirilere kimin çizgisinin yakışacağına karar veriliyordu. Bir bakın eski Gırgır sayılarına her karikatürün altında iki imza vardır. Bana yaratıcılığın da ortaklaşa yapılabileceğini gösterdi, öğretti. Gırgırın 12 Eylül dönemindeki işlevinde Oğuz Aral'ın imzası vardır. Derginin cezaevlerine bir pencere oluşunu anımsayanlar vardır. Cezaevlerinde bir arkadaşlarının mektubu, karikatürü yayımlandığında doğan sevinç havasını geçenlerde Kâmil Tekin Sürek anımsatmıştı bana. Yayımlanan karikatür ve yazılar için ödenen telifleri, çalışmaların geldiği cezaevlerine gönderilen kağıt, kurşun kalem, çini mürekkebi, tarama uçlarını... bazan kağıt kalemin "sakıncalı" sayılıp geri döndürülüşünü ben unutamadım. Cezaevinden karikatürist olarak tahliye olanlar unuttu mu bilmem. Cezaevlerinden gelen mektup ve karikatürlerle The Marmara'nın alt salonunda açılan serginin "İçerden Dışarıya" adlı kitapçığını yitirdim. Ama o sergide bağış karşılığı satılan boncuk kelebeklerden biri hâlâ bir bluzuma tutturulmuş uçmayı bekliyor. Renklerinde Oğuz Aral'ın yorgun ama mutlu gülümseyişini koruyor. Okurlardan toplayıp Anadolu'nun dört köşesine gönderdiğimiz kitaplar, dergiler... Oğuz Aral'dan öğrendiklerim arasında başarılı bir iş yapmak için geniş açılı olma gereği var. O iyi bir okurdu, iyi bir müzik dinleyicisi (çizerliği yanında usta bir yazar oluşu, saz çalışı anılmalı) Gençlere zaman ayırırdı. İşlerini eleştirirken, öğüt verirken hepsinin bir arada olmasına dikkat ederdi. Bu da benim gençlerle diyaloğumu etkiledi. Onunla çalışanların kuşkusuz eleştirileri de vardı Aral'a. Çalışanla çalıştıran arasında çelişkiler hep var olacaktır, üstelik kimse kusursuz değildir. Ama onun zor günlerde dayanışma geleneği anımsanmalı, tüm öğrencilerince..


Toprağa veriliyor Oğuz Aral, bugün Levent Camisi'nde kılınacak öğle namazının ardından, vasiyeti gereği Zincirlikuyu Mezarlığı'nda, kardeşi karikatürist Tekin Aral'ın yanı başında toprağa verilecek. Sanatçının cenazesi önceki gün uçakla İstanbul'a getirilmişti.

Evrensel'i Takip Et