Şiddete karşı kapı kapı dolaşıyoruz
Emek Partisi’nin “Kadın cinayetlerinin sorumlusu AKP ile helalleşmeyeceğiz” bildirilerini dağıtırken karşılaştığımız kadınların bazılarından “Bunun çözümü yok, böyle gelmiş böyle gider”, bazılarından ise “Bu işin sorumlusu devlet, devlet kadını korumuyor, hele cezalar artsında bir görün bir daha kadını öldürebiliyorlar mı, kadınların sesini duyan var mı ki” sözlerini duyduk. Aslında birbirine uzak olan, şiddetin önlenemeyeceğine dair algı ve kadını şiddetten koruma yükümlülüğünün devlete ait olduğuna dair algı bizi bu imza kampanyasını başlatmaya yöneltti.
Özellikle bakanlığın “Kadına ve Aile Bireylerine Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Yasa Taslağı”nı hazırladığı ve Bakan Fatma Şahin’in kadın örgütlerini dinlediği bir dönemde, Bakan’a taleplerimizi duyurmak için bu kampanyayı daha yaygın ve güçlü bir şekilde sürdürmeye karar verdik.
Taleplerin birçok kadın tarafından sahiplenilmesi ve sesimizin daha çok duyulması için kapı kapı dolaşıyoruz. Kapıyı açan, sokakta karşılaştığımız her kadına ve erkeğe kampanyamızın amacını anlatıyoruz. Kiminin düğününe, kiminin evine misafir oluyoruz. Bu kısacık sohbetlerde bile öyle hikâyeler duyuyoruz ki; canımız acıyor, öfkemiz artıyor.
Her kapıda ayrı bir hikâye
Kadınlarının çoğunun ya kendi canı yanmış ya da yakınlarında şiddete maruz kalan tanıdıkları var. Sohbet ettiğimiz bir kadın “Ben doğmadan iki sene önce köyde yaşayan halamı kocası kıskançlık krizine girerek öldürmüş. 6 sene hapis yatıp serbest bırakılmış kocası. Bu yeterli bir ceza mı? Cezalar bu kadar az olduğu sürece şiddetin ve cinayetlerin son bulacağına inanmıyorum. Ben tanımadım hiç halamı ama babamlar hala toparlanmış değil. Biz kızlarımızın geleceğinden kaygılanıyoruz” diyor.
16 yaşındayken evlendirilmiş başka bir kadın “Lanet olsun o güne” diye başlıyor sözlerine. İlk geceden beri maruz kaldığı şiddete şöyle anlatıyor: “Evcilik oyunundan, kölelikten çok sıkıldım. Hayatımı kazanmak, kurtulmak istiyorum ama sürekli tehdit ediyor beni. Her gün televizyondan izliyoruz öldürülen kadınları. Bir sonraki ben mi olurum diye kaygılanıyorum. Hayattan hiçbir şekilde zevk almıyorum. Bugün hayattaysam çocuklarım için, onlara sevgimden. Eşim için kadın demek yatak ve yemek demek. Sağlık problemim var, ameliyat olmam gerekiyor ama eşim ‘ameliyat olursan bize kim bakacak’ diyerek izin vermiyor. Daha bir gün bayramlaşmış, birlikte bir şey yapmış değiliz. Bizi alıp bir yere gitmiyor. Alışverişe kesinlikle götürmez. Ne getirirsem onu yiyeceksin, otur evinde diyor. Ayrılığı düşünüyorum ama sürekli tehdit ediliyorum. Sevdiğim gün de oldu ama sevgisinden çok nefreti oldu.”
Kızı doğduğunda eşi “doğura doğura kız mı doğurdun” diyerek hastaneye bile gelmemiş. Onu en çok üzen oğlunun da her şeyiyle babasını örnek alması: “Babası oğluma şunu diyor; Oğlum, ben belki kız evladımı öldüremem. Ama onu bir mini etek, streç giydiğinde görürsen sen öldürebilirsin. Sen sevebilirsin birini, ama kız kardeşin sevemez. Eğer uygunsuz görürsen bir gün ya da hata yaparsa, sen yap bunu...”
Nereye gidecektim?
Zerrin’in anlattıkları ise sığınma evlerinin kadınlar ne kadar hayati önemde olduğunu gösteriyor: “O kadar çok dayak yedim ki, babamlar eve geldi, duvardaki kan izlerini gördükleri halde, bu evden çıkamazsın, kocanın yanında, çocuklarının başında kalacaksın dediler. Hangi yürek dayanır bu acıya. Sahip çıkanım yoktu. Hadi söyleyin ben nerelere gidebilirdim! Televizyonlarda duyuyordum kadın sığınma evlerini ama Kayseri’de yoktu. Şimdi var mı yok mu onu da bilmiyorum. Bilseydim çocuklarımla birlikte sığınabileceğim bir yerler olduğunu, katlanır mıydım bunca yıllık acıya?”
Büyük bir istek ve heyecanla metni imzalayan ve “daha çok insana ulaşmalıyız, daha çok imza toplayıp, sesimizi daha gür duyurmalıyız” diyenlerle de karşılaşıyoruz, imza vermeye çekinenlerle de. Taleplerimizi anlatıp imza istediğimiz kadınların bir kısmı “kocam evde değil, imza veremem” diyerek geri duruyor. Eğer evdeyse eşlerini çağırıp metni okutup ‘sakınca’ görmezse imza atanlar da çıkıyor karşımıza. Bu bile erkeklerin, kadınlar üzerinde kurdukları psikolojik baskının boyutlarını bizlere gösteriyor.
Ama imza alamasak bile taleplerimizi, kadına yönelik şiddetin nasıl önlenebileceğini onlara ısrarla anlatmaya devam ediyoruz. “Benim öyle bir sıkıntım yok, eşimden çok memnunum” diyerek imza atmak istemeyenler de oluyor. İmza attığında kendinin şiddet gördüğünün kayda geçeceğini düşünenler de.
Kampanyamızı destekleyen erkekler de oldu. Orta yaşın üzerinde bir amca, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu’nda “tecavüze uğrayan kadının tecavüzcüsüyle evlenmesi halinde davanın düşürülüp iş yükünün azaltılması” fikrinin dile getirilmesinin bile durumun ne kadar içler acısı olduğunu gösterdiğini söylüyor. Öğretmen olduğunu söyleyen başka bir erkek ise işyerindeki kadın arkadaşlarından imza toplayabilmek için bizden imza metni istiyor.
Bu nasıl bir mantık!
“Bunca olaya rağmen hükümet neden önlem almıyor, anlamıyoruz!” diyor kadınlar. Cezaların neden artırılmadığı, sığınma evlerinin neden yaygınlaştırılmadığı herkes için merak konusu.
Kadınların çoğu zaman utandığından ya da çaresizliğinden şiddet gördüğünü en yakınından bile gizlediğini belirten Cevahir abla, “Çaresizlik çok kötü. Kadınlar çalışabilse, ekonomik güçleri olsa, sosyal hayatları olsa böyle mi olur? Neden daha çok sığınma evi açılmıyor ki?” diye soruyor. Tecavüze uğrayan kadınların tecavüzcüsüyle evlenmeyi kabul etmesi durumunda suçun ortadan kalkması önerilerine ise öfkeli: “Bir kadın nasıl sapık bir adamla evlenmek zorunda bırakılır! Bu nasıl bir mantık, nasıl bir vicdandır!”
Tek başına imza yetmez
Kadınların bazıları “imza attığımızda şiddet ortadan kalkacak mı, kalkacaksa ben bin tane atayım” derken bazıları ise “Tek başına imza yetmez, daha çok şey yapmalıyız” diyor.
Şiddet gören bir kadın, kendisi gibi pek çok kadın olduğunu söyleyerek imza veriyor. “Bu imzalarla sorunlarımızı meclise taşımalıyız. Ben istiyorum ki polise gittiğimde ya da birine sığındığımda ‘senin iki çocuğun var, dur kocanın yanında, affet’ demesinler. Elimden tutup yol göstersinler” diyor.
Karşılaştığımız birçok kadın aynı şekilde bilgiye ve desteğe duydukları ihtiyacı dile getiriyor. Şiddete karşı ne yapılacağını bilememekten yakınıyorlar. Kendilerine bunun babalarıyla, kocalarıyla aralarında kalmasının öğütlendiğini belirtiyorlar ve artık bunun değişmesini istiyorlar. Hatta bazı kadınlar mahallelerinde bu çalışmaların öncülüğünü yapmak istediklerini söyledi.
Kampanya yaygınlaşacak
Kampanyamız başlayalı uzun bir süre olmadı. İmza metinlerimizin sadece mahallelerle sınırlı kalmamasına, işyerlerine ve kadınların olduğu her yere ulaşmasına çabalıyoruz. Ulaştığımız her yerde taleplerimizin tartışılmasını sağlamaya çalışıyoruz. Önümüzdeki süreçte, kadınların istekleri doğrultusunda hem hukuki bilgilendirme yapmak hem de şiddetin önlenmesi için neler yapılabileceğini tartışmak üzere toplantılar yapacağız. İmza stantları açacağız. Yapacağımız salon etkinliği ile kampanyamızın sonuçlarını paylaşacak ve kadınlar olarak taleplerimizi bir kez daha dile getireceğiz.
Gelişmeleri paylaşmak üzere hepimize kolay gelsin.
İmza metni
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına;
Kadına yönelik şiddetin her türlü biçimi bir insanlık suçudur ve şiddetin önlenmesi tüm kurumları ile birlikte devletin görevidir. Türkiye, kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda birçok uluslararası sözleşmeye de imza atmış ve taahhütlerde bulunmuş olmasına rağmen bunların gerekleri hâlâ yerine getirilmemektedir.
Öncelikle İçişleri Bakanlığı, Adalet Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü, Emniyet Genel Müdürlüğü, savcılıklar, mahkemeler, valilikler, belediyeler olmak üzere önlem almakla yükümlü tüm devlet kurumlarını katliamı andıran bu cinayetleri önlemek için görevlerini yapmaya çağırıyoruz.
- Başta “Çocuk ve Kadınlara Yönelik Şiddet Hareketleriyle Töre ve Namus Cinayetlerinin Önlenmesi İçin Alınacak Tedbirler konulu 2006/17 Sayılı Başbakanlık Genelgesi” olmak üzere tüm genelge ve yasalar ile uluslararası sözleşmelerin uygulanması için gerekli adımlar acilen atılmalı, sorumlulukların yerine getirilmesi kurumların inisiyatifinden çıkarılarak zorunluluk haline getirilmeli ve yaptırımlar uygulanmalıdır;
- Kadın cinayetlerinin önlenmesi için Kadına Yönelik Şiddetin Önlenmesi Yasası hemen çıkarılmalıdır;
- Nüfusu 50 bini geçen her il/ilçede kadın sığınmaevi açılmasını öngören yasayı uygulamayan yöneticiler hakkında soruşturma açılmalıdır;
- Sığınmaevleri kadınların sosyal, ekonomik, siyasal yaşama katılabileceği şekilde düzenlenmelidir;
- Kadın cinayetleri ve kadına yönelik şiddetle ilgili davalarda “haksız tahrik” indirimi kaldırılmalıdır;
- Anayasa’da kadın erkek eşitliği ilkesi özel bir madde olarak tanımlanmalıdır;
- Kadınların her alanda eşitliğini sağlama yükümlülüğünü yerine getirecek, kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda ileri adımları atacak ve takibini gerçekleştirecek Kadın-Erkek Eşitlik Bakanlığı derhal kurulmalıdır.
Evrensel'i Takip Et