22 Şubat 2004 23:00
Direniş program arayişinda
GÜNÜN YAZILARI
Irak Yurtseverler Birliği (IYB) Başkanı Cabbar El Kubeysi, işgale karşı yürütülen direniş ve Irak'taki son gelişmeler hakkındaki açıklamalarını sürdürüyor.
Gençliğinden beri Baas Partisi'nin sol kanadı içinde yer alan ve yaşamının uzun bir dönemini cezaevi ve sürgünde geçiren Kubeysi, bugünlerde direnişin daha çok siyasi ve toplumsal grubu kapsaması için çaba sarf ediyor.
1992'de İsveç'te kurulan IYB'nin içinde Sosyal Birlik Partisi, Arap İşçi Partisi, Arap Sosyalist Hareketi, Baas Partisi sol kanadı, Irak Komünist Partisi'nden ayrılan bir grup, Kürt İslam Ordusu ve Kürt Barış Partisi ile çeşitli bağımsız siyasetçi ve aydınlar yer alıyor.
Kubeysi'ye göre; önümüzdeki günlerde direniş hem yaygınlaşacak, hem de ortak bir siyasi program geliştirecek.
İşgale karşı direniş nasıl gelişiyor?
Cabbar El Kubeysi: Size, seferberliğin halkın içine nasıl nüfuz ettiğini yansıtacak, günlük hayat içinden bir örnek vereyim. Yaşlı kadınların politikaya ilgili olmadıkları varsayılır. Fakat, ülkedeki gezilerimde sık sık yaşlı kadınların oğullarına ve torunlarına niye evde oturup da direnişçilerle birlikte savaşmadıklarını sorduklarına şahit oluyorum. Direniş, tüm halkın bir parçası olarak görülüyor.
Şii güneylilerle Sünni kuzeyliler arasında belirgin farklar yok mu?
Bu farklar, Batı medyasının gösterdiğinden çok daha az. Örneğin; geçen Ramazan ayında Sünni ve Şiiler ilk defa oruca aynı günde başladılar. Bu işaret görmezden gelinemez. Din adamları, şeyhler, Batılılaşmış aydın ve sanatçılardan mürekkep işbirlikçilerin oluşturduğu toplumsal katman oldukça ince.
Aynı zamanda, Baasçıları cezalandırma adına direnişe sempati duyanları terörize eden Şii lider El Hâkim'in Bedir Tugayları ve Celal Talabani'nin milisleri, şimdi yeraltına çekilmeye zorlanıyor. Direniş taraftarları büyüyen toplumsal öfke dalgasında yüzerek gün ışığına çıkarken, onlar işbirlikçilikleri yüzünden itibarlarını kaybettiler.
Sadece son dönemde, başlıca güney kentlerinden Kut, Nasıriye ve Amara; işgal güçleriyle çatışmaların yaşandığı kitle gösterilerine sahne oldu. Sokaklara dökülenler esas olarak öğretmenler, üniversite öğretim üyeleri, memurlar, katipler veya askerler gibi, "Baasçı oldukları" iddiasıyla kitleler halinde işlerinden kovulan kamu çalışanlarıydı. Bunlar arasında çok sayıda kişi gerçekten Baas üyesiydi; kimileri samimi inançları, kimileri de profesyonel kariyerleri nedeniyle. Büyük çoğunluğu ise aslında Şii kökenli.
Altı ay önce, Amerikan destekçileri işgalcilerle birlikte tam bir "cadı avı" yürütüp binlerce kişiyi öldürürken böyle şeyler imkânsızdı. Bugün politik iklim radikal biçimde değişti. Baas Partisi üyeleri ve Baasçılık yeniden Irak'ın ulusal gelenekleri içinde kabul ediliyor.
Göstericiler sadece yeniden işe alınmalarını veya ücretlerinin ödenmesini istemediler; sosyal taleplerini, işgalin sona erdirilmesi talebiyle birleştirdiler.
Güneyde askeri saldırıların seviyesi de yükseliyor. Tüm büyük şehirlerde direniş eylemleri yürütülüyor. Bakuba gibi, Şii ve Sünnilerin iç içe yaşadığı Diyala eyaletindeki yerler tamamen direnişçilerin kontrolü altında. Birkaç ay içinde güneydeki direnişin kuzeydeki seviyeye ulaşacağını, hatta geçeceğini göreceksiniz.
Direnişin kaleleri nereler? Bakın, bugün durum çok dinamik. Belki bugün güneyin durumu, yaz aylarındaki Felluce'nin durumuyla aynı. Örneğin; Amerikalılar neredeyse her şehirde sokağa çıkma yasağı uyguluyor. Felluce'de ise işler tam tersi; direnişçiler onlara sokağa çıkma yasağı uyguluyor! Kenti terk etmek ve üslerini kent dışında, saldırılardan korunabilecekleri bir yere kurmak zorunda kaldılar. Gün battıktan sonra kentin dışında kalmak zorundalar. Direnişçilerin tamamen kontrol ettikleri başka kentler de var. İşgalciler çareyi, Filistin'de siyonistlerin yaptığı gibi, halkı cezalandırmakta buluyor. Özellikle köylerin yıkıldığı ve tellerle çevrildiği Tikrit'te durum feci. Saddam Hüseyin'in yakalanarak aşağılanması direnişe darbe vurdu mu? Şüphesiz Saddam'ın medyaya sunuluşu, titizlikle hazırlanmış bir propaganda başarısıydı. Fakat gerçekte bu hiçbir şeyi değiştirmedi. Hatta tam tersine, direniş hareketinin birliği güçlendi. Saddam Hüseyin'in iktidarını kabul etmeyen çok sayıda Baasçı ve ona muhalefet eden diğerleri, şimdi aktif olarak direnişe katılıyor. Farklı Baasçı gruplar kararlarını verirken artık çok daha rahat. Öte yandan, İslami güçler de dayanışmayı artırdılar. Saddam, büyük çoğunluk onun yönetim tarzını onaylamasa da, direnişin sembolü olmak durumunda. Batılı televizyon kanallarında bile, Saddam'ın resimlerinin taşındığı gösterilerin görüntüleri yayınlandı ve o çocuklar "Saddam yanlıları" diye karalandı. Ama halkın Saddam'la bir alakası yok. Pek çok laik kadının peçe takması gibi, onlar da Saddam'ı işgalcilere kafa tutmak amacıyla sembol olarak kullanıyorlar. Neden hâlâ politik direniş cephesi ortaya çıkmadı? Aceleye lüzum yok. Askeri direnişin seviyesi çok yükseldi; günde ortalama 45 saldırıdan 70 saldırıya kadar çıktı. Bu gelişme, ABD için büyük askeri, mali ve siyasi sorunlar yaratıyor. Direnişçiler, onların küresel "ön saldırı savaşını" kesinlikle yavaşlatıyor. Politik düzeyde ise, ABD'nin ülkeyi istikrara kavuşturmaktan aciz olduğu kanıtlandı. Sözde Geçici Hükümet Konseyi giderek tecrit oluyor. Sadece Konsey üyelerinin değil, onlarla işbirliği yapan partilerin de işgalciler tarafından koruma altına alınması, halka onların gerçekten ne olduklarını gösteriyor. Memleketim olan Felluce'den bir örnek vereyim. Saddam'ın tutuklanmasından sonra kitleler diğer kentlerde olduğu gibi sokaklara döküldü ve işbirlikçi partilerin bürolarını yerle bir etti. ABD'liler de intikam almak için tanklarla gelerek IYB'nin bürosunu yıktı. Irak'taki durum sıradan halk için ne yönde gelişiyor? İşgalcilerin acımasızlıkları ve keyfilikleriyle halkı kendilerine nasıl düşman ettiklerini zaten belirttim. Bunlara eklenecek çok şey var. Örneğin; Amerikan askerleri tarafından gerçekleştirilen 2000 tecavüz ve cinsel istismara maruz kalan 500 çocuğun durumu gibi. Kimse işgalin sivil kurbanları hakkında konuşmuyor. Sadece Bağdat bölgesinde her gün 40-50 kişi öldürülüyor. Doktorlar bunlardan yaklaşık 20'sindeki yaraların sadece Amerikan askerleri tarafından kullanılan cephaneden kaynaklandığını rapor ediyor. Amerikalılar ve Iraklı dalkavuklarının işledikleri hırsızlık suçları da inanılmaz boyutta. Her gün sattıkları 2 milyon varil petrolden elde edilen gelirler nerede? Amerikalı girişimciler bizim paramızla büyük vurgunlar yaparken neden su, elektrik, telefon ve diğer temel hizmetler hâlâ yenilenmedi? Temel tüketim maddeleri için Birleşmiş Milletler tarafından uygulanan "gıda karşılığı petrol programı" durduruldu. Birkaç ay daha temel geçim kaynakları sağlanabilir, ama daha sonra insanlar aç kalacak. Karneyle dağıtılan bu mallar nedeniyle yükselen enflasyon şimdilik fazla fark edilmiyor. Ama daha sonra fırlayacak. Şimdiden petrol ürünlerinin fiyatları katlanarak arttı. Petrol ülkesi Irak'ta halk benzin almak için kuyruğa giriyor... Tutsak Iraklıların durumu nedir? İşgalcilerin itiraflarına göre; dört cezaevinde yaklaşık 42 bin Iraklı tutsak var. Bilinmeyen başka esir kamplarında 20 bin Iraklının daha tutulduğuna inanmamız için geçerli sebepler bulunuyor. Bu tutsaklara uygulanan muamele tüm uluslararası düzenlemelere aykırıdır. Çoğu durumda onlara niçin hapsedildikleri bile söylenmiyor. Ne yasal bir işleyiş var, ne de mahkeme. Tutsakların akrabalarına veya avukatlarına bilgi verilmiyor. Amerikalıar Irak'a özgür basını getirdiklerini duyuruyorlar... Bu tam bir saçmalık. Sadece işgalcilerle birlikte çalışan medyaya izin veriliyor. İşgale karşı konuşmak veya yazı yazmak suç. Direnişten yana tüm gazeteler yasaklandı. En son özgür medya organı geçen ekim ayında kapatıldı. Ayrıca, biliyorsunuz ki, El Cezire veya El Arabiya gibi uydudan yayın yapan Arap kanalları, belli bir sınırı aşmamaları için Amerikan baskısı altında. Geçenlerde bir direniş hücresi bu kanallara, yakalanan üç ABD subayına ait görüntüler yolladı ama bu görüntüleri yayınlamaktan kaçındılar. Otosansür uyguluyorlar. Askeri direnişi kimler yürütüyor? Tahminlere göre; şu anda direniş saflarına katılmış olan 70 bin ila 100 bin arasında savaşçı, her gün ülke çapında 45 ila 70 saldırı düzenliyor. Direniş tam olarak merkezileşmiş değil. Gençler, komutanın İslamcılar veya Baasçılarda olmasına bakmaksızın direnişe katılıyor. Bir direniş hücresinde kendisini milliyetçi, Baasçı, İslamcı ve hatta komünist olarak tanımlayan savaşçılar bulabilirsiniz. Ama hepsi de Arap-İslam yurdunu savunma ortak paydasında birleşmiştir. İşgalcilere yönelik saldırılarda sivillerin ölmesi konusunda ne diyeceksiniz? Bu konuda çok fazla propaganda yapılıyor. Dünyaya direnişçilerin Iraklı sivilleri öldürdüğü iddiasını göstermek kimin işidir? Tabii ki işgalcilerin. Çok sayıda sivilin öldüğü bazı bombalamalar oldu. Bunlardan gerilla sorumlu değil; bunların arkasında ABD veya İsrail istihbaratının olduğundan şüpheleniyoruz. Aynı zamanda ABD ordusunun kasıtlı olarak Iraklı sivilleri "canlı kalkanlar" olarak kullandığını da görmelisiniz. Konvoylarının etrafında sivil araçlar olmasına dikkat ediyor, saldırılarda onların da zarar görmesi için kalabalıklar içinde durmaya çalışıyorlar. Direnişçiler sivil kayıpları mümkün olduğunca önlemeye çalışıyor. Savaş karşıtı hareket hakkında ne düşünüyorsunuz? Savaş sona erdi; şu anda işgal ve direniş var. Eğer ciddilerse, direnişin yanında yer alırlar. Bugün ihtiyacımız olan şey ABD'ye karşı bir hareket, anti-Amerikan bir hareket. Fakat Avrupa'daki savaş karşıtı hareket ABD için durumu daha zor hale getiriyor, öyle değil mi? Arkamızdan büyük oyunlar oynanıyor. Amerikalıların saldırgan tavırlarından dolayı, direnişin sallantıda olan kesimlerini kukla rejime kazanamıyorlar. En sonunda bir uzlaşmaya varabilmek ve direnişin bir bölümünü satın almak için bir Avrupa operasyonuna ihtiyaç duyacaklar. Avrupalı güçlerin bize ihanet edeceğinden şüphemiz yok. Bu nedenle kendi güçlerimize dayanıyoruz ve herhangi bir pazarlığa girmiyoruz. Geçenlerde Kahire'de yapılan konferansta, Paris'teki Avrupa Sosyal Forumu ve Mumbai'deki Dünya Sosyal Forumu'nda konuşan bir Iraklıyı örnek vermek istiyorum. İşgale karşı olduğunu ön esürdü ama biliyoruz ki, Japonya Başbakanı ile buluştu ve Japon askerlerini "insani yardım" maskesi altında Irak'a gelmeleri için davet etti. Böyle bir saçmalık! Biz biliyoruz ki mücadelemiz uluslararası çapta ve tüm insanlığın kaderiyle ilgili. Dünyadaki tüm güçleri, Irak ve Filistin'in bağımsızlığı ve Amerikan emperyalizminin yıkılması için ortak bir cephede el ele vermeye çağırıyoruz. Emperyalizm ve siyonizme karşı özgürlük mücadelesini destekleyen herkesle birlikte çalışmaya hazırız. Direniş istikrar kazandığında, böylesi bir anti-Siyonist, anti-Amerikan ve anti-emperyalist cephenin inşası amacıyla uluslararası konferans düzenlenmesi için çağrı yapacağız.
Saldırıların arkasında El Kaide gibi Vahhabi güçler var mı? Hayır, bu tam bir saçmalık. Medya ağız birliği ederek direnişi "Saddam yanlıları ve El Kaide"ye indirgemeye çalışıyor. Çoğu kişi Saddam'ın iktidarını benimsememelerine rağmen direnişe katılıyor. Aralarında kişisel olarak Saddam'a bağlı olanlar bulunabilir. Vahabilere gelince; bilmelisiniz ki, Iraklılar 200 yıldan beri onlara karşıdırlar. Sünniler ve Şiiler, Irak'ı onlara karşı savunmak için topyekün savaşlar verdiler. Şimdi neden Vahabi olsunlar? Bazı yabancı savaşçılar olabilir ama El Kaide veya benzeri grupların elle tutulur Iraklı taraftarları yok. Halk, yabancı savaşçılardan kendi ülkelerine dönüp oradaki Amerikan kuklası rejimlere karşı savaşmalarını istiyor. 3000'den fazla Amerikalı askerin firar ettiği kayıtlara geçti. Silahlarını satıp 400 dolar karşılığında Arap kıyafetleriyle Türkiye ve Ürdün üzerinden kaçmak üzere yardım alıyorlar. 1700'ü aklını kaçırdı, çoğu ülkesine dönebilmek için kendini yaraladı ve şimdiye kadar 56 intihar olayı yaşandı. İşgalciler korkuyor ve enerjilerini kendilerini korumaya harcıyorlar.
(Antiimperialista'dan çeviren Engin Esen)
'İşbirlikçiler ağır bedel ödeyecek' "Ne yazık ki, en güçlü köklere sahip işbirlikçiler Kürt liderler Barzani ve Talabani. Durumdan faydalanarak, Kerkük'ün ve diğer bazı yerlerin kontrolünü ele geçirdiler. Çok sayıda Arap buralardan kovuldu ve evlerine el konularak buralara Kürtler yerleştirildi. Kerkük'te birçok milliyetten insanlar yaşıyor ve ancak onların tüm haklarını garanti altına alan bağımsız bir Irak'ta eşitlik içinde bir arada yaşayabilirler. Hiçbir şey ABD ile böylesi bir işbirliğini haklı gösteremez. Kürtleri bir bütün olarak mahkûm etmek yanlıştır;
ama işbirlikçiler uzun vadede bunun cezasını çok ağır ödeyecek."
DİRENİŞ CEPHESİNİN UNSURLARI IYB'nin başını çektiği direnişçiler arasında çok çeşitli gruplar var. Kubeysi IYB'yi, "anti-emperyalist, Arap milliyetçisi, demokrasi ve sosyal adalet mücadelecisi" olarak tanımlıyor ve Irak'ın İslami kültürünü de sahiplendiklerini belirtiyor. IYB'nin ortak bir cephe kurulması çalışmalarındaki müttefiklerinden biri, Sünni Iraklıların örgütü olan "İslami Komite". Bu örgüt özellikle, işgalcilerle işbirliği çizgisi izleyen Müslüman Kardeşler'e muhalefetiyle ve direniş için Hıristiyanlar ve komünistler de dahil olmak üzere tüm gruplarla birlikte çalışmaya açık olmasıyla dikkat çekiyor. Irak'ta yeniden örgütlenmeye çalışan ve isimlerini eski Mısır Devlet Başkanı'ndan alan Nasırcılar da direniş cephesi içinde. Yine işgalcilerle işbirliği siyaseti güden Irak Komünist Partisi'nin pek çok etkin ve tecrübeli üyesi de, direniş cephesine destek veriyorlar. Bunların başında "Merkezi Komuta" ve "Yurtsever Akım" adlı gruplar geliyor. Çok sayıda bölgesel grup ve tek tek aydınlar da direniş eylemlerine katılıyor. Bazı Şii din adamlarının da direnişçilerle sıcak ilişkilere sahip olduğu biliniyor. En büyük üç Şii dini liderden işgalcilere karşı en sert açıklamalar yapan Mukteda Es Sadr, hâlâ kararsız. Kubeysi, Sadr grubunun pek çok ileri geleniyle ilişkide olduklarını belirterek, taraftarlarının ondan direnişe destek vermesini beklediklerini anlatıyor. Ancak, sadece 24 yaşında olan Sadr'ın, İran'dan gelen baskılar nedeniyle kafasının karıştığı ifade ediliyor.
Direnişin kaleleri nereler? Bakın, bugün durum çok dinamik. Belki bugün güneyin durumu, yaz aylarındaki Felluce'nin durumuyla aynı. Örneğin; Amerikalılar neredeyse her şehirde sokağa çıkma yasağı uyguluyor. Felluce'de ise işler tam tersi; direnişçiler onlara sokağa çıkma yasağı uyguluyor! Kenti terk etmek ve üslerini kent dışında, saldırılardan korunabilecekleri bir yere kurmak zorunda kaldılar. Gün battıktan sonra kentin dışında kalmak zorundalar. Direnişçilerin tamamen kontrol ettikleri başka kentler de var. İşgalciler çareyi, Filistin'de siyonistlerin yaptığı gibi, halkı cezalandırmakta buluyor. Özellikle köylerin yıkıldığı ve tellerle çevrildiği Tikrit'te durum feci. Saddam Hüseyin'in yakalanarak aşağılanması direnişe darbe vurdu mu? Şüphesiz Saddam'ın medyaya sunuluşu, titizlikle hazırlanmış bir propaganda başarısıydı. Fakat gerçekte bu hiçbir şeyi değiştirmedi. Hatta tam tersine, direniş hareketinin birliği güçlendi. Saddam Hüseyin'in iktidarını kabul etmeyen çok sayıda Baasçı ve ona muhalefet eden diğerleri, şimdi aktif olarak direnişe katılıyor. Farklı Baasçı gruplar kararlarını verirken artık çok daha rahat. Öte yandan, İslami güçler de dayanışmayı artırdılar. Saddam, büyük çoğunluk onun yönetim tarzını onaylamasa da, direnişin sembolü olmak durumunda. Batılı televizyon kanallarında bile, Saddam'ın resimlerinin taşındığı gösterilerin görüntüleri yayınlandı ve o çocuklar "Saddam yanlıları" diye karalandı. Ama halkın Saddam'la bir alakası yok. Pek çok laik kadının peçe takması gibi, onlar da Saddam'ı işgalcilere kafa tutmak amacıyla sembol olarak kullanıyorlar. Neden hâlâ politik direniş cephesi ortaya çıkmadı? Aceleye lüzum yok. Askeri direnişin seviyesi çok yükseldi; günde ortalama 45 saldırıdan 70 saldırıya kadar çıktı. Bu gelişme, ABD için büyük askeri, mali ve siyasi sorunlar yaratıyor. Direnişçiler, onların küresel "ön saldırı savaşını" kesinlikle yavaşlatıyor. Politik düzeyde ise, ABD'nin ülkeyi istikrara kavuşturmaktan aciz olduğu kanıtlandı. Sözde Geçici Hükümet Konseyi giderek tecrit oluyor. Sadece Konsey üyelerinin değil, onlarla işbirliği yapan partilerin de işgalciler tarafından koruma altına alınması, halka onların gerçekten ne olduklarını gösteriyor. Memleketim olan Felluce'den bir örnek vereyim. Saddam'ın tutuklanmasından sonra kitleler diğer kentlerde olduğu gibi sokaklara döküldü ve işbirlikçi partilerin bürolarını yerle bir etti. ABD'liler de intikam almak için tanklarla gelerek IYB'nin bürosunu yıktı. Irak'taki durum sıradan halk için ne yönde gelişiyor? İşgalcilerin acımasızlıkları ve keyfilikleriyle halkı kendilerine nasıl düşman ettiklerini zaten belirttim. Bunlara eklenecek çok şey var. Örneğin; Amerikan askerleri tarafından gerçekleştirilen 2000 tecavüz ve cinsel istismara maruz kalan 500 çocuğun durumu gibi. Kimse işgalin sivil kurbanları hakkında konuşmuyor. Sadece Bağdat bölgesinde her gün 40-50 kişi öldürülüyor. Doktorlar bunlardan yaklaşık 20'sindeki yaraların sadece Amerikan askerleri tarafından kullanılan cephaneden kaynaklandığını rapor ediyor. Amerikalılar ve Iraklı dalkavuklarının işledikleri hırsızlık suçları da inanılmaz boyutta. Her gün sattıkları 2 milyon varil petrolden elde edilen gelirler nerede? Amerikalı girişimciler bizim paramızla büyük vurgunlar yaparken neden su, elektrik, telefon ve diğer temel hizmetler hâlâ yenilenmedi? Temel tüketim maddeleri için Birleşmiş Milletler tarafından uygulanan "gıda karşılığı petrol programı" durduruldu. Birkaç ay daha temel geçim kaynakları sağlanabilir, ama daha sonra insanlar aç kalacak. Karneyle dağıtılan bu mallar nedeniyle yükselen enflasyon şimdilik fazla fark edilmiyor. Ama daha sonra fırlayacak. Şimdiden petrol ürünlerinin fiyatları katlanarak arttı. Petrol ülkesi Irak'ta halk benzin almak için kuyruğa giriyor... Tutsak Iraklıların durumu nedir? İşgalcilerin itiraflarına göre; dört cezaevinde yaklaşık 42 bin Iraklı tutsak var. Bilinmeyen başka esir kamplarında 20 bin Iraklının daha tutulduğuna inanmamız için geçerli sebepler bulunuyor. Bu tutsaklara uygulanan muamele tüm uluslararası düzenlemelere aykırıdır. Çoğu durumda onlara niçin hapsedildikleri bile söylenmiyor. Ne yasal bir işleyiş var, ne de mahkeme. Tutsakların akrabalarına veya avukatlarına bilgi verilmiyor. Amerikalıar Irak'a özgür basını getirdiklerini duyuruyorlar... Bu tam bir saçmalık. Sadece işgalcilerle birlikte çalışan medyaya izin veriliyor. İşgale karşı konuşmak veya yazı yazmak suç. Direnişten yana tüm gazeteler yasaklandı. En son özgür medya organı geçen ekim ayında kapatıldı. Ayrıca, biliyorsunuz ki, El Cezire veya El Arabiya gibi uydudan yayın yapan Arap kanalları, belli bir sınırı aşmamaları için Amerikan baskısı altında. Geçenlerde bir direniş hücresi bu kanallara, yakalanan üç ABD subayına ait görüntüler yolladı ama bu görüntüleri yayınlamaktan kaçındılar. Otosansür uyguluyorlar. Askeri direnişi kimler yürütüyor? Tahminlere göre; şu anda direniş saflarına katılmış olan 70 bin ila 100 bin arasında savaşçı, her gün ülke çapında 45 ila 70 saldırı düzenliyor. Direniş tam olarak merkezileşmiş değil. Gençler, komutanın İslamcılar veya Baasçılarda olmasına bakmaksızın direnişe katılıyor. Bir direniş hücresinde kendisini milliyetçi, Baasçı, İslamcı ve hatta komünist olarak tanımlayan savaşçılar bulabilirsiniz. Ama hepsi de Arap-İslam yurdunu savunma ortak paydasında birleşmiştir. İşgalcilere yönelik saldırılarda sivillerin ölmesi konusunda ne diyeceksiniz? Bu konuda çok fazla propaganda yapılıyor. Dünyaya direnişçilerin Iraklı sivilleri öldürdüğü iddiasını göstermek kimin işidir? Tabii ki işgalcilerin. Çok sayıda sivilin öldüğü bazı bombalamalar oldu. Bunlardan gerilla sorumlu değil; bunların arkasında ABD veya İsrail istihbaratının olduğundan şüpheleniyoruz. Aynı zamanda ABD ordusunun kasıtlı olarak Iraklı sivilleri "canlı kalkanlar" olarak kullandığını da görmelisiniz. Konvoylarının etrafında sivil araçlar olmasına dikkat ediyor, saldırılarda onların da zarar görmesi için kalabalıklar içinde durmaya çalışıyorlar. Direnişçiler sivil kayıpları mümkün olduğunca önlemeye çalışıyor. Savaş karşıtı hareket hakkında ne düşünüyorsunuz? Savaş sona erdi; şu anda işgal ve direniş var. Eğer ciddilerse, direnişin yanında yer alırlar. Bugün ihtiyacımız olan şey ABD'ye karşı bir hareket, anti-Amerikan bir hareket. Fakat Avrupa'daki savaş karşıtı hareket ABD için durumu daha zor hale getiriyor, öyle değil mi? Arkamızdan büyük oyunlar oynanıyor. Amerikalıların saldırgan tavırlarından dolayı, direnişin sallantıda olan kesimlerini kukla rejime kazanamıyorlar. En sonunda bir uzlaşmaya varabilmek ve direnişin bir bölümünü satın almak için bir Avrupa operasyonuna ihtiyaç duyacaklar. Avrupalı güçlerin bize ihanet edeceğinden şüphemiz yok. Bu nedenle kendi güçlerimize dayanıyoruz ve herhangi bir pazarlığa girmiyoruz. Geçenlerde Kahire'de yapılan konferansta, Paris'teki Avrupa Sosyal Forumu ve Mumbai'deki Dünya Sosyal Forumu'nda konuşan bir Iraklıyı örnek vermek istiyorum. İşgale karşı olduğunu ön esürdü ama biliyoruz ki, Japonya Başbakanı ile buluştu ve Japon askerlerini "insani yardım" maskesi altında Irak'a gelmeleri için davet etti. Böyle bir saçmalık! Biz biliyoruz ki mücadelemiz uluslararası çapta ve tüm insanlığın kaderiyle ilgili. Dünyadaki tüm güçleri, Irak ve Filistin'in bağımsızlığı ve Amerikan emperyalizminin yıkılması için ortak bir cephede el ele vermeye çağırıyoruz. Emperyalizm ve siyonizme karşı özgürlük mücadelesini destekleyen herkesle birlikte çalışmaya hazırız. Direniş istikrar kazandığında, böylesi bir anti-Siyonist, anti-Amerikan ve anti-emperyalist cephenin inşası amacıyla uluslararası konferans düzenlenmesi için çağrı yapacağız.
Saldırıların arkasında El Kaide gibi Vahhabi güçler var mı? Hayır, bu tam bir saçmalık. Medya ağız birliği ederek direnişi "Saddam yanlıları ve El Kaide"ye indirgemeye çalışıyor. Çoğu kişi Saddam'ın iktidarını benimsememelerine rağmen direnişe katılıyor. Aralarında kişisel olarak Saddam'a bağlı olanlar bulunabilir. Vahabilere gelince; bilmelisiniz ki, Iraklılar 200 yıldan beri onlara karşıdırlar. Sünniler ve Şiiler, Irak'ı onlara karşı savunmak için topyekün savaşlar verdiler. Şimdi neden Vahabi olsunlar? Bazı yabancı savaşçılar olabilir ama El Kaide veya benzeri grupların elle tutulur Iraklı taraftarları yok. Halk, yabancı savaşçılardan kendi ülkelerine dönüp oradaki Amerikan kuklası rejimlere karşı savaşmalarını istiyor. 3000'den fazla Amerikalı askerin firar ettiği kayıtlara geçti. Silahlarını satıp 400 dolar karşılığında Arap kıyafetleriyle Türkiye ve Ürdün üzerinden kaçmak üzere yardım alıyorlar. 1700'ü aklını kaçırdı, çoğu ülkesine dönebilmek için kendini yaraladı ve şimdiye kadar 56 intihar olayı yaşandı. İşgalciler korkuyor ve enerjilerini kendilerini korumaya harcıyorlar.
(Antiimperialista'dan çeviren Engin Esen)
'İşbirlikçiler ağır bedel ödeyecek' "Ne yazık ki, en güçlü köklere sahip işbirlikçiler Kürt liderler Barzani ve Talabani. Durumdan faydalanarak, Kerkük'ün ve diğer bazı yerlerin kontrolünü ele geçirdiler. Çok sayıda Arap buralardan kovuldu ve evlerine el konularak buralara Kürtler yerleştirildi. Kerkük'te birçok milliyetten insanlar yaşıyor ve ancak onların tüm haklarını garanti altına alan bağımsız bir Irak'ta eşitlik içinde bir arada yaşayabilirler. Hiçbir şey ABD ile böylesi bir işbirliğini haklı gösteremez. Kürtleri bir bütün olarak mahkûm etmek yanlıştır;
ama işbirlikçiler uzun vadede bunun cezasını çok ağır ödeyecek."
DİRENİŞ CEPHESİNİN UNSURLARI IYB'nin başını çektiği direnişçiler arasında çok çeşitli gruplar var. Kubeysi IYB'yi, "anti-emperyalist, Arap milliyetçisi, demokrasi ve sosyal adalet mücadelecisi" olarak tanımlıyor ve Irak'ın İslami kültürünü de sahiplendiklerini belirtiyor. IYB'nin ortak bir cephe kurulması çalışmalarındaki müttefiklerinden biri, Sünni Iraklıların örgütü olan "İslami Komite". Bu örgüt özellikle, işgalcilerle işbirliği çizgisi izleyen Müslüman Kardeşler'e muhalefetiyle ve direniş için Hıristiyanlar ve komünistler de dahil olmak üzere tüm gruplarla birlikte çalışmaya açık olmasıyla dikkat çekiyor. Irak'ta yeniden örgütlenmeye çalışan ve isimlerini eski Mısır Devlet Başkanı'ndan alan Nasırcılar da direniş cephesi içinde. Yine işgalcilerle işbirliği siyaseti güden Irak Komünist Partisi'nin pek çok etkin ve tecrübeli üyesi de, direniş cephesine destek veriyorlar. Bunların başında "Merkezi Komuta" ve "Yurtsever Akım" adlı gruplar geliyor. Çok sayıda bölgesel grup ve tek tek aydınlar da direniş eylemlerine katılıyor. Bazı Şii din adamlarının da direnişçilerle sıcak ilişkilere sahip olduğu biliniyor. En büyük üç Şii dini liderden işgalcilere karşı en sert açıklamalar yapan Mukteda Es Sadr, hâlâ kararsız. Kubeysi, Sadr grubunun pek çok ileri geleniyle ilişkide olduklarını belirterek, taraftarlarının ondan direnişe destek vermesini beklediklerini anlatıyor. Ancak, sadece 24 yaşında olan Sadr'ın, İran'dan gelen baskılar nedeniyle kafasının karıştığı ifade ediliyor.
Evrensel'i Takip Et