27 Şubat 2003 22:00

Oltaya dert vurunca...

Sarıçay, Çanakkale-Çan arasındaki dağlardan doğar. Yeraltı sularının yanı sıra irili ufaklı derelerin de birleşmesiyle küçük bir nehir haline gelen Sarıçay, Çanakkale'yi ikiye böldükten sonra Çimenlik Kalesi'nin yanıbaşından boğaza dökülür. Sarıçay'ın Çanakkale Boğazı'yla birleştiği bölümünü, irili-ufaklı balıkçı tekneleri doğal liman olarak kullanıyorlar. Yoğun bir şekilde yağan kar nedeniyle balığa çıkamayan Çanakkaleli balıkçılar, günlerini genelde Sarıçay'ın boğazla birleştiği noktada bulunan "balıkçılar kulübünde" geçiriyorlar. İçerisi kurutulmuş balık iskeletleri, kabuklu deniz canlıları ve taşlarla süslenmiş olan kulübün bol sigara dumanlı ortamında, çaylarını içip okey, kâğıt oyunu ya da tavla oynayan balıkçıların sohbetleri genelde deniz ve balık üzerine. Gazeteci olduğumuzu, sorunları ile ilgili görüşmeye geldiğimizi söylediğimizde hiç de yabancı olmadığımız bir sessizlikle karşıladılar bizi. Bir hareketin olmadığı her yerde önümüze çıkmıştı bu sessizlik. Birlik olabilsek... Kulüpteki sessizliği bozarak bizimle görüşen balıkçılardan Yaşar Öztekin, emekli olduktan sonra balıkçılık yapmaya başladığını söyleyerek şunları ekliyor; "Sadece bu işten geçimini sağlamak imkânsız zaten. Bu işi yapanların büyük çoğunluğu ya emekli, ya da başka bir işleri daha var. Balık sezonu içinde avladığın balıkla odun kömürünü alırsın, biraz da harçlık kalır sana, o kadar." Karşılarına çıkarılan bürokratik engellerin kendilerini artık bezdirdiğini söyleyen Öztekin, bu koşullar altında balıkçılık yapabilmek için kendilerinden iki yılda bir vize istendiğini aktardı. Kendisi gibi eskiden alınmış gemici cüzdanlarının STVC sertifikası olmadığı için geçersiz sayıldığını söyleyen Öztekin, "STVC, denizde canlı kalma, canlı kurtarma, yangın söndürme gibi konularda verilen eğitimler demek. Bunun için de kursa gitmen gerekiyor. Kurs 15 gün sürüyor ve karşılığında senden 150 milyon lira alıyorlar. Bu sertifikayı almazsan ne vizeni yapıyorlar, ne de yükselmeni. Hadi diyelim ben yükselmek istemiyorum. Ama benim vizemi yapmak zorundalar.Yoksa, bu cüzdanı yok sayıyorsun demektir. Örneğin; zamanında ilkokulu bitirip ilkokul diploması almışsın. Senin şimdi bu diplomayı yok sayman diye bir şey olur mu?" diye konuştu. Asıl sorunun yazın balık sezonu açılınca başlayacağını kaydeden Öztekin, balıkçıların örgütsüzlükleri nedeniyle haksız uygulamalara karşı sessiz kaldıklarını anlattı. Öztekin, "Bizim arkadaşlar ancak oltaya dert vurunca, canları yanınca seslerini çıkarırlar. Birlik olabilsek bunların hiçbirini yaşamayız" diye konuştu.

Filikadan filika isteniyor "İkiz" adlı teknesinde görüştüğümüz balıkçı Ömer İkiz, kendi limanlarının dışında balıkçılık yapamadıklarından yakındı. İkiz, kanunlara göre kürekten başka güçle yürütülen bütün teknelerin gemi olduğunu, bu nedenle kendilerininki gibi balıkçı teknelerinin de gemi sayıldığını söyledi. "6.5 metrelik tekneyle 150 metrelik gemiyi aynı kefeye koyuyorlar. Bu yüzden limanlar arası seyahat için gemilerden istenen belge ve malzemeler isteniyor bizden. Gemiler gibi kabotaj seferi alman gerekiyor" diyen İkiz, Gökçeada ve Bozcaada'nın balıkçılara karşı eyalet sınırları gibi korunduğunu, Gelibolu'ya bile gidemediklerini söyledi. Kabotaj seferi almaya gittiklerinde teknenin boyunun ne olduğuna bakmadan filika istediklerini belirten İkiz, bunun yanı sıra 5 tane çeşitli türden işaret fişeği, bir usta gemici, bir de gemici istendiği bilgisini vererek; "Bunları yapmamız mümkün değil. Bizim teknelerimizin kendisi filika zaten. Buna rağmen filika istiyorlar. Filika olmazsa bot arıyorlar. O ise bin-iki bin dolar. İki senede bir de kontrolü var" dedi. Daha önce bu türden formalitelerin aranmadığını, son bir yıl içinde ise işi iyice sıkılaştırdıklarını aktararak; "Böyle olursa ne yapacağız; teknelerimizi bağlayıp gidip valiliğe, 'Biz çalışamıyoruz, bize yardım edin, yeşil kart verin' falan diyeceğiz herhalde. Başka seçeneği kalmıyor balıkçının. Biz oltayla balık tutuyoruz, zaten geçinemiyoruz" diye konuştu.

Evrensel'i Takip Et