17 Aralık 2002 22:00
Ellerimiz kan içinde kalacak
Amerikalı muhalif aktör Sean Penn, ülkesinin Irak'a saldırısına cepheden karşı çıkan sanatçıların başında geliyor. The Guardian muhabiri Roly Carroll, Irak halkının yanında olduğunu göstermek için şu sıralar Irak'ta bulunan Penn ile görüştü.
Bağdat'ta soğuk bir kış günü sabahı. Kararlı bir grup Amerikalı barış eylemcisi, devlete ait su sağaltım fabrikasında bir çadırın etrafında toplanmışlar. El-Wafba Fabrikası 1991'deki Körfez Savaşı sırasında bombalanmıştı. Şimdi onu yeniden bombalamak için Irak'a yönelik yeni bir savaşın hazırlıkları yapılıyor. Buradaki Iraklı yetkililer, ambargo nedeniyle ölüm döşeğinde olan hasta Iraklı çocukların siyah beyaz posterlerini asmışlar.
Fabrikanın bulunduğu kababaya gelen ilk gazeteci, televizyoncu ekibini görüyoruz. Aralarında bulunan Sean Penn, sıkıntılı gözüküyor. Eylemcilerden birisi ona bir poster almasını teklif ediyor, fakat Penn kameralar önünde poz vermemek için bunu reddediyor.
'Mecbur olduğumu hissettim' Penn'in duygularının pek çok nedeni var: "Buraya yaptığım ziyaret, Irak'taki insani durumun kaydını tutuyor, ayrıca Amerikan askerlerinin burada döktükleri ve dökecekleri kanı engellemenin benim elimde olmadığının üzüntüsünü yaşıyorum."Sadece mecbur olduğumu hissettiğim şeyi yapıyorum." diye konuşuyor. ABD'de, onlarca Hollywood yıldızı ülkelerinin Irak'a yönelik olası bir saldırısına karşı bir protesto dalgası örmeye başlamış, ancak aralarında sadece Penn, Irak'a gitmeye cesaret edebilecek kadar cesur çıkmıştı. Bu hareketiyle,gazeteciler de dahil tüm Amerikan vatandaşlarını Irak'a gitmelerini yasaklayan ve sonucunda en az 10.000 dolar para cezası ile olası bir hapis cezası olan yasayı da tanımadığını gösteriyordu. 1990'larda da Joan Baez ve Bianca Jagger Bosna'ya, Richard Gere ise Makedonya'ya giderek benzer bir tepki ortaya koymuşlardı. Penn'e göre, Hollywood'un, bu gibi insani ve "vatanseverlik dışında olanlara" karşı derin bir muhafazakâr ve zalim bir tutumu var. Penn'in Bağdat'a üç-dört günlük ziyareti esnasında, Washington'daki Public Accuracy Enstitüsü tarafından yakın takibe alınmış, bu yüzden Başkan Bush ile Amerika'nın Irak politikalarını eleştirirken daha dikkatli davranmaya zorlanmıştı. Ülkedeki yurttaşlarırın, yabancı bir ülkenin topraklarında Amerikan halkının çoğundan farklı bir tutum takınarak görüş beyan etmesi karşısında, bir tür insani bakımdan olgunlaşamamış bir arsızlıkla bezeli bir tepki ortaya koyacaklarını beklediğini ifade ediyor.
İlan verdi Fakat, Penn olası bir savaşa karşı protestosunu yalnızca, Hollywood'dan Bağdat'a giden tek Amerikalı olmasıyla da göstermedi. Ekim ayında, Washington Post gazetesine 56.000 dolarlık bir ilan vererek George Bush'a yönelik kaleme aldığı açık bir mektup yayımlatmıştı. Mektupta Penn, Bush'u Irak'ta bir kriz ortamı oluşturmasından ötürü suçluyor, "Bombaya karşı bomba ile öldürmeye karşı öldürmek ile yanıt veren" diye nitelendirdiği Amerikan dış politikasını kötülüyordu. Mektubunda şu sözlere yer veriyordu: "Amerikan askerleri ya da masum sivillerin kurban olması ile sonuçlanacak olan bağımsız bir ülkeye saldırmak eşi görülmemiş bir şey olacaktır." Irak yönetimi, Penn'i gayet sıcak karşıladı. Penn'i bir çocuk hastenesine götürdüler ve Penn buradaki doktorlarla saatler boyunca 12 yıldır süren BM ambargosu sonucu ilaç ve teçhizat yetersizliğinden dolayı ne kadar zor koşullarda çalıştıklarını konuştu. UNİCEF yetkilileri ile, ambargo nedeniyle hayatını kaybeden 500.000 çocukla ilgili 1999'da yayınlanan bir rapor üzerine konuştu. UNİCEFin yeniden yapılanmalarına yardım ettiği pek çok okulu ziyaret etti. Sonra, Irak Başbakanı Tarık Aziz ile bir araya geldi. Penn, bu yoğun trafik arasında okulunda Mezopotamya üzerine bir proje hazırlayan kızı Dylan için Tigris Nehri'nin fotoğraflarını çekmeyi de ihmal etmedi. Bir sonraki durağı olan Bağdat'ın beş yıldızlı Raşit Otel'ine ilerlerken Penn, "Ambargonun neden olduğu yıkım ve sefelati dile getirmenin hiç de politik bir yanı olduğunu düşünmüyorum." diye konuştu.
Medya baskı altına alıyor Hollywood'un en başarılı oyuncularında kabul edilen 42 yaşındaki aktör, "Amerika'da medyanın bilinç altımızı nasıl baskı altına aldığını şimdi daha iyi anlıyorum. Burada edindiğim izlenimleri kelimelere dökebilecek yeteneğim yok" diye tepkisi gösteriyor. Basının bu yılın başında Washington'da gerçekleşen savaş karşıtı yürüyüşe fazla yer ayırmamasına bilhassa tepki gösteriyor. ABD yönetiminin, Saddam'ı devirmesinden sonra ülkede birbirleriyle rekabet halinde olan aşiret ve dini kesimleri nasıl bir arada bile tutacağını hesaba katmadığını vurgulayan Penn, ayrıca 11 Eylül'den sonra ABD'de nelerin değiştiğini merak ettiğini ifade ediyor. "Kendi kendimize şunu diyebilmeliyiz: 'Bunu yapmalı mıyız?' Askerler evlerine döndüklerindeki Amerika manzarasını düşünebilmeliyiz. Irak'ın nasıl yönetilmekte olduğu üzerine fikir yürütmekten önce, ülke yönetimimizin bu eylemi haklı gösteren ilkeleri nasıl tanımladığını tartışabilmeliyiz" diyor. ABD'de vatanseverlik kavramının yeniden tartışılmasından da üzüntü duyduğunu belirten Penn, kendisini yurtsever olarak niteliyor ve pasifist olmayan biri olarak gördüğünün altını çiziyor: Amerikan anayasasının bugünün dünyasına ne kadar uyduğu konusunda da şüpheli: "Uranyum, plutonyum ile ülk
'Mecbur olduğumu hissettim' Penn'in duygularının pek çok nedeni var: "Buraya yaptığım ziyaret, Irak'taki insani durumun kaydını tutuyor, ayrıca Amerikan askerlerinin burada döktükleri ve dökecekleri kanı engellemenin benim elimde olmadığının üzüntüsünü yaşıyorum."Sadece mecbur olduğumu hissettiğim şeyi yapıyorum." diye konuşuyor. ABD'de, onlarca Hollywood yıldızı ülkelerinin Irak'a yönelik olası bir saldırısına karşı bir protesto dalgası örmeye başlamış, ancak aralarında sadece Penn, Irak'a gitmeye cesaret edebilecek kadar cesur çıkmıştı. Bu hareketiyle,gazeteciler de dahil tüm Amerikan vatandaşlarını Irak'a gitmelerini yasaklayan ve sonucunda en az 10.000 dolar para cezası ile olası bir hapis cezası olan yasayı da tanımadığını gösteriyordu. 1990'larda da Joan Baez ve Bianca Jagger Bosna'ya, Richard Gere ise Makedonya'ya giderek benzer bir tepki ortaya koymuşlardı. Penn'e göre, Hollywood'un, bu gibi insani ve "vatanseverlik dışında olanlara" karşı derin bir muhafazakâr ve zalim bir tutumu var. Penn'in Bağdat'a üç-dört günlük ziyareti esnasında, Washington'daki Public Accuracy Enstitüsü tarafından yakın takibe alınmış, bu yüzden Başkan Bush ile Amerika'nın Irak politikalarını eleştirirken daha dikkatli davranmaya zorlanmıştı. Ülkedeki yurttaşlarırın, yabancı bir ülkenin topraklarında Amerikan halkının çoğundan farklı bir tutum takınarak görüş beyan etmesi karşısında, bir tür insani bakımdan olgunlaşamamış bir arsızlıkla bezeli bir tepki ortaya koyacaklarını beklediğini ifade ediyor.
İlan verdi Fakat, Penn olası bir savaşa karşı protestosunu yalnızca, Hollywood'dan Bağdat'a giden tek Amerikalı olmasıyla da göstermedi. Ekim ayında, Washington Post gazetesine 56.000 dolarlık bir ilan vererek George Bush'a yönelik kaleme aldığı açık bir mektup yayımlatmıştı. Mektupta Penn, Bush'u Irak'ta bir kriz ortamı oluşturmasından ötürü suçluyor, "Bombaya karşı bomba ile öldürmeye karşı öldürmek ile yanıt veren" diye nitelendirdiği Amerikan dış politikasını kötülüyordu. Mektubunda şu sözlere yer veriyordu: "Amerikan askerleri ya da masum sivillerin kurban olması ile sonuçlanacak olan bağımsız bir ülkeye saldırmak eşi görülmemiş bir şey olacaktır." Irak yönetimi, Penn'i gayet sıcak karşıladı. Penn'i bir çocuk hastenesine götürdüler ve Penn buradaki doktorlarla saatler boyunca 12 yıldır süren BM ambargosu sonucu ilaç ve teçhizat yetersizliğinden dolayı ne kadar zor koşullarda çalıştıklarını konuştu. UNİCEF yetkilileri ile, ambargo nedeniyle hayatını kaybeden 500.000 çocukla ilgili 1999'da yayınlanan bir rapor üzerine konuştu. UNİCEFin yeniden yapılanmalarına yardım ettiği pek çok okulu ziyaret etti. Sonra, Irak Başbakanı Tarık Aziz ile bir araya geldi. Penn, bu yoğun trafik arasında okulunda Mezopotamya üzerine bir proje hazırlayan kızı Dylan için Tigris Nehri'nin fotoğraflarını çekmeyi de ihmal etmedi. Bir sonraki durağı olan Bağdat'ın beş yıldızlı Raşit Otel'ine ilerlerken Penn, "Ambargonun neden olduğu yıkım ve sefelati dile getirmenin hiç de politik bir yanı olduğunu düşünmüyorum." diye konuştu.
Medya baskı altına alıyor Hollywood'un en başarılı oyuncularında kabul edilen 42 yaşındaki aktör, "Amerika'da medyanın bilinç altımızı nasıl baskı altına aldığını şimdi daha iyi anlıyorum. Burada edindiğim izlenimleri kelimelere dökebilecek yeteneğim yok" diye tepkisi gösteriyor. Basının bu yılın başında Washington'da gerçekleşen savaş karşıtı yürüyüşe fazla yer ayırmamasına bilhassa tepki gösteriyor. ABD yönetiminin, Saddam'ı devirmesinden sonra ülkede birbirleriyle rekabet halinde olan aşiret ve dini kesimleri nasıl bir arada bile tutacağını hesaba katmadığını vurgulayan Penn, ayrıca 11 Eylül'den sonra ABD'de nelerin değiştiğini merak ettiğini ifade ediyor. "Kendi kendimize şunu diyebilmeliyiz: 'Bunu yapmalı mıyız?' Askerler evlerine döndüklerindeki Amerika manzarasını düşünebilmeliyiz. Irak'ın nasıl yönetilmekte olduğu üzerine fikir yürütmekten önce, ülke yönetimimizin bu eylemi haklı gösteren ilkeleri nasıl tanımladığını tartışabilmeliyiz" diyor. ABD'de vatanseverlik kavramının yeniden tartışılmasından da üzüntü duyduğunu belirten Penn, kendisini yurtsever olarak niteliyor ve pasifist olmayan biri olarak gördüğünün altını çiziyor: Amerikan anayasasının bugünün dünyasına ne kadar uyduğu konusunda da şüpheli: "Uranyum, plutonyum ile ülk
Evrensel'i Takip Et