‘İşkenceler içinde gözyaşlarımızla gülüyorduk’
12 EYLÜL Askeri Darbesi denilince ilk akla Diyarbakır 5 No’lu Cezaevi geliyor. Buradaki vahşeti birçok 12 Eylül mağduru erkek anlattı. 5 No’lu da sadece erkekler değil kadınlar da insanlık dışı işkencelere maruz kaldı. Urfa’nın Siverek İlçesi doğumlu Rahime Kesici bu kadınlardan yalnızca biri. Kesici 5 No’lu vahşetini yaşarken 21 yaşındaydı. Dicle Üniversitesi İngilizce Bölümü 4. sınıf öğrencisiyken kampüse yapılan baskında saçından sürüklenerek Diyarbakır Cezaevine götürüldüğünü söylüyor.
Dicle Üniversitesi’nin o dönemde “devrimcilerin kalesi” olduğunu belirten Kesici “Üniversiteye baskın yaptıklarında sadece Kürt oldukları için binlerce öğrenciyi gözaltına aldılar. O dönemde okulu özel otobüsler ile cemseler eşliğinde bastılar” diyor. Üniversitede Devrimci Demokrat Kadınlar Derneği (DDKD) yöneticiliğini yapan Kesici, 1 yıl cezaevinde kalıyor. Kesici’nin tutuklama gerekçesi sanki bugünü anlatıyor. Kesici, dernek adına dağıttıkları “Analar çocuklarınıza ana dilini öğretiniz” başlıklı bildirinin tutuklamaya gerekçe gösterildiğini belirtiyor.
45 gün gözaltında kalan Kesici, o günleri şöyle anlatıyor: “Gözaltına alınma şeklim çok korkunçtu. O süre zarfında sürekli gözlerimiz bağlıydı. Kürtlerde bir laf vardı, ‘Kadının saçına, erkeğin bıyığına dokunulmaz’ ama arkadaşlarımızın yanında saçlarımızdan sürükleyerek, her türlü kaba dayağın olduğu bir gözaltı süreci yaşadık. Parmaktan elektrik verme, falakaya yatırma, tabanlarımızı patlatıp daha sonra tuzda yürütme, su dökme, soyma, cinsel tacize yönelme, anneni ve babanı öldürürüz tehdidi... Gözaltı süreci tam olarak 45 gün sürdü. Tuvalete günde bir defa götürdükleri yetmiyormuş gibi buna rağmen askerler bizi coplayarak götürüyordu”
Kesici’ye en fazla tıpkı erkekler gibi kadın polislerin yaptığı işkence dokunuyor. Kesici, unutamadığı kadın polislerin yaklaşımlarını şöyle özetliyor: “Bana kadın polislerin, kadın kimliklerini unutup, işkencede erkek arkadaşlarına yardım etmeleri, aynı hakaretleri onların da bize söylemeleri çok şaşırtıcı gelmişti. Kendime sürekli soruyordum, ‘Bunlar nasıl anne olabilir?’ diyordum. Onlar insanları sevmiyorlardı, peki nasıl kendi çocuklarını sevebilecekler aklım almıyordu. Tanımadığı insanlara nasıl eziyet edebiliyordu. O dönem saçlarımızı kesiyorlardı. Yaşlı annelerimiz vardı, yazmalarını açmak istemezlerdi, bu Kürtler arasında aşiretler arası bir kavga nedeni olurken, bunu Diyarbakır Zindanında yaptılar. Aldılar yazmalarını çıkardılar ve örüklerini kestiler. Çok gurur kırıcıydı. O kadınlar kendilerini en ağır işkencelerden geçmiş gibi görüyorlardı”
‘HER YERİ KANLA DOLU BİR ZİNDAN’
Kesici, cezaevi duvarlarının bir iki santimi bile boş olmadığını, “her yerinin kanla dolu bir zindan” olduğunun altını çiziyor. Kantinden gelen sütlerin dahi “içinde mesaj olabilir” diye döküldüğünü belirten Kesici, “en lüks” yemeklerinin ekmekle yedikleri soğan ve zeytinin olduğunu ifade ediyor. Tırnakları ikiye bölünceye kadar kalaslarla parmaklarına vurulduğunu dile getiren Kesici, “Biz o işkenceler içinde gözyaşlarımızla gülüyorduk” diyor ve ekliyor: “Cezaevinde uygulanan vahşete rağmen mücadeleye olan inancımız ve güçlü kişiliklerimizle yürütülen mücadeleden hiçbir zaman pişmanlık duymadım, yaşamım boyunca da duymayacağım” (Diyarbakır/DİHA)
Evrensel'i Takip Et