5 Mayıs 2002 21:00

Zorunlu 'Misafir'ler

Bayrampaşa'da oturan Leman Şimşek, pazar yerinde gördüğü bir duyuru üzerine hayatındaki iki ilki aynı anda gerçekleştirdi; tiyatroya gitmek ve cezaevine girmek. Oyun boyunca ağlayan, yaşı 100'ü aşkın Hatice İssal da öyle. Antep'in Kilis ilçesinden gelmiş Hatice İssal, cezaevindeki torunu İsmail Hancı'yı (Yiğitbaşı) sahnede görebilmek için... Tutuklu ve hükümlülerin oluşturduğu Bayrampaşa Cezaevi Tiyatrosu, önceki gün Bilgesu Erenus'un yazdığı "Misafir" adlı oyun ile ilk kez "dışarı" açıldı. Oyunun tanıtımı Bayrampaşa'da değişik yerlere asılan afişlerle yapılmaya çalışıldı. Ancak, yeterli olmamış ki, Bayrampaşa halkından oyuna katılım zayıf oldu. Ama, tutuklu yakınları oradaydı; 7'sinden 70'ine... Oyunun sonuna kadar gözyaşları içinde evlatlarını, ağabeylerini, torunlarını izlediler.

Geçmiyor günler Devlet Tiyatrosu'ndan Turgay Tanülkü ve mahkûm Ercan Doğan yönetiminde çalışan gruptaki mahkûmlar, oyunlarına Sabahattin Ali'nin şiirinden yapılmış, bir dönemin sakıncalı türküsü ile başladılar; "Geçmiyor Günler". Oyunun yönetmeni Tanülkü'nün "Misafirlik olayı biraz da bu. Öyle bir yabancılaşma yaşıyorsun ki, bir zamanlar suç olan şey, şimdi suç değil. Oyundaki bazı türküler bir zamanlar suçtu. Oyunu ben bugün böyle bir türküyle açıyorum" diye özetliyor bu durumu. Tanülkü, cezaevindekilerin de misafir olduklarını belirterek, "Onlar bir biçimde gidecekler. Bina kalacak, başka misafir gelecek. Cezaevlerinin duvarları sadece misafirleri kabul eden duvarlar. Oradaki acılar kapalı, içeride kalmış. İşte bu acıyı yaşayan bir oyun bu" diyor. İç Anadolu'da bir "yarenevi"nde geçiyor "Misafir"in öyküsü. "Alamancı" bir işçinin gurbet dönüşü yaşadığı dramın özeti aslında. Kibirli ve "sonradan görme" tutumu nedeniyle "yarenevi"nden kovulan Musa'nın (Ahmet Okur) yargılanması ve yargılama sürecinde yaşadığı büyük dramın ve yurtsuzluğun öyküsü anlatılan. Alamancı işçinin kimlik sorununu işleyen başarılı bir oyun "Misafir". Yazarı Bilgesu Erenus, Akşehir civarında izlediği bir köy seyirlik oyunundan esinlenerek kaleme almış "Misafir"i. Oyunda, oyuncuların kendi lehçeleri ile konuşmaları farklı bir hava katıyor oyuna. Aşık rolündeki Tuncay Başaran'ın bağlama eşliğinde canlı söylediği türkülerle, oyunun içindeki dramatik öğeler birleşince, çoğu kez duygu yoğun bir hava yakalanıyor.

'Oyun beni anlatıyor' Oynayanlar mahkûm, izleyenlerin bir kısmı mahkûm yakını olunca, gözyaşları arasında bir oyun sahneleniyor; hatta yaşanıyor Bayrampaşa Cezaevi'nin sinema salonunda... Yaşamının ilk tiyatrosunu cezaevinde izleyen Leman Şimşek, "Hatay'dan kalkıp İstanbul'a geldiğimde ben de aynı şeyleri yaşadım. Almanya ile İstanbul'un bir farkı yok bu açıdan. Pazar yerine asılan duyuru üzerine geldim bu oyuna. Cezaevinde tiyatro izlemek, nasıl yaptıklarını görmek için geldim. Böyle şeyleri görmek lazım, çünkü insanları daha iyi anlarsın. Oyun çok güzeldi. Çok güzel oynadılar. İnsanlar birinin kıymetini bilmeli" diyor oyunu izledikten sonra. Ailesinin gitmemesi yönündeki baskısına karşın, geldiği için oldukça memnun. Oyunda âşık rolünde oynayan Tuncay Başaran'ın kardeşi Sevda Özçelik de, kardeşini ilk kez sahnede izlemiş. "Onun yanında olduğumuzu göstermek için ailecek geldik. Yakında tahliye oluyor, ayın 17'sinde çıkacak. Onu orada, sahnede görünce çok duygulandım Hepsiyle gurur duyduk" diyor Özçelik.

Yeni oyunlara... Oyunun mizahi öğelerinin yoğun olduğu bölümlerinde, mahkûmların başarılı oyunculuğu, gözyaşları içinde yaşanan duygusal havayı dağıtıyor, kısa süreli de olsa. Ali Özdemir'in (Yaren Ali), bıyıklarına karşın, kadın rolündeki rahatlığı ve başarısı, "yarenevi"nde yapılan oyun içinde oyunlar mizahi unsurların doruğa çıktığı noktalar. Mahkûmların geceli gündüzlü, kâh koğuşta kâh sinema salonunda, üç aylık çalışmasının sonucu "başarı" olarak yansıyor sahneye. Ancak, burada durmaya niyetleri yok gibi. Yargının yanlışlıklarını ortaya koyan yeni bir oyunun provaları için hazırlık yapıyorlar artık...

Nihayetinde değil! Bayrampaşa Kapalı Cezaevi ve Bayrampaşa Özel Tip Cezaevi'ndeki mahkûmlar sırayla izledi "Misafir"i. Zorunlu misafirlikleri süresindeki en önemli "renk"ti belki de bu oyun. Sahnedeki arkadaşlarıyla birlikte ağladı bütün salon, birlikte güldü... Herkes, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Ferzan Çitici'nin "Onlar da insan nihayetinde. Onları hor görmeyelim" türünden sözler içeren konuşmasına ihtiyaç duymayacak kadar iyi biliyordu bu durumu. "Nihayetinde" değil, ta en başından beri "insan" olanlar, en insani gereksinimlerinden biriyle, sanatla cezaevinde buluşmuşlardı. Karlı dağdan kar bağışlarcasına "reklam" malzemesi yapılamayacak kadar insaniydi Bayrampaşa Cezaevi'nin yıllarca kapalı tutulan sinema salonunda yaşananlar...

Evrensel'i Takip Et