26 Nisan 2015 00:59

HDP Adayı Filiz Kerestecioğlu: Yeterince erkek siyaseti gördük

Paylaş

Meltem AKYOL

Filiz Kerestecioğlu... HDP’nin İstanbul İkinci Bölge 2. sıra milletvekili adayı. Meslekte 30 yılını doldurmuş bir avukat. Yüzünden gülümse hiç eksik olmuyor, şarkı söylüyor, şiir okuyor... 1987’deki Dayağa Karşı Yürüyüş kampanyasının örgütleyicilerinden...  O günlerden bugüne ulaşan ‘Kadınlar Vardır’ marşının da yaratıcısı... Kadın mücadelesinde de, adalet mücadelesinde de en önde. Onun için ‘feminist avukat’ diyorlar, bu tanımlamadan memnun ama yanına bir de insan halkları mücadelesi ekliyor. ‘90’lı yılların çok zor zamanlarında çalışmış İHD’de. Orada mücadele veren bütün kadınları, Leman Fırtına’yı, Didar Şensoy’u, Cumartesi Anneleri’ni unutmuyor. Kendisiyle, çok yoğun bir günde, bürosunda söyleştik, daha fazlası için iyi okumalar.

Nasıl karar verdiniz adaylığa, zor bir süreç oldu mu?
Aklımda vekillik yoktu açıkçası, ben gerçek mücadelenin sokakta olduğuna inanıyorum ve yıllardır da bunun içerisinde yer aldım. Hem feminist mücadele, hem insan hakları mücadelesi anlamında. Ama şu anda HDP’nin varlığı, bir parti olarak seçime girmesi gerçekten tarihsel ve kritik bir nokta. Bu kritik süreçte gerçekten saygı duyduğum için bu partinin renklerine omuzdaş olmak istedim. Bu mücadelede benim de bir tuzum olsun istedim. 

Neden HDP? HDP moda deyimle ne vadediyor kadınlara?
Vaatler... Genelde böyledir ama bence siyaset yapma biçimlerini değiştirmek lazım. Siyaset sanki bizim üstümüzde, bizim dışımızda, bizim adımıza yapılan bir şeymiş gibi algılanabiliyor. Ben HDP’de bunun olmaması için daha fazla çaba olduğunu görüyorum. Biz kimse adına siyaset yapmayacağız. Kadınlar için de bu söz konusu. Kadınlar zaten yıllardır feminist mücadeleyi sürdürüyor ve ben de bu kadınlardan biriyim, mücadelenin içinden gelmemin avantajları olacak diye düşünüyorum. Çünkü benim arkadaşlarım, benim tanıdığım insanlar. Dayağa Karşı kampanyadan beri birlikte mücadele ettiğim insanlar var içlerinde...

HDP kadınlara özel bir beyanname de açıkladı. Sizin, ne olursa olsun mutlaka hayata geçirilmeli dediğiniz başlıklar neler?
Kadın beyannamesi açıklayan tek partiyiz. HDP bir kadın partisidir, gerçekten o temsil iradesini yansıtmak çok önemli... ‘Kadın katliamlarına son’ diğer başlık ki gerçekten burada uluslararası sözleşmelerin bütün gerekleri yerine getirilmedi, aslında düzenlemeler uygun bunun için. Üçüncü başlık da ‘Yardım değil sosyal hak.’ Yani hep inayet ve lütuf yapılıyormuş gibi yaşatılmaya çalışıldı AKP iktidarı dönemi boyunca. İnsanlar yardımlarla bağlandı aslında. Hak ettiklerini düşünmediler, bu hak değil onlara verilen bir inayetmiş gibi. Gereken tedbirlerin alınmasıyla, örneğin bütçenin cinsiyet eksenli yapılmasıyla pek çok sorun çözülecek. Yeter ki her alanda bakarken gerçekten kadınların ihtiyaçları ne diyerek bakın siz... 

İYİ ŞEYLER DOMİNO ETKİSİ YAPAR

Çok zor değil mi, şöyle bir bakınca gözünüz korkmuyor mu?
Yok yok, iyi şeyler domino etkisi yapar. Gerçekten yapar... İşte tepede ‘Fıtratınızda eşitlik yok’ derseniz, o da bir domino etkisi yapar, yani kötülükler de böyle olabilir. Özellikle bu erkek egemen sistemde... Erkekler en tepeden söylenen bu söylemleri kendi hayatlarında da içselleştirip bunu hak olarak görebiliyor. Ama ben iyiliklerin de domino etkisi yapabileceğine inanıyorum ve özellikle gittiğimiz toplantılarda, eylemlerde kadınların gözlerindeki ışığı gördüğüm zaman bunun ciddi bir etki yaratacağını düşünüyorum. Yani siz kadın katliamlarına son dediğinizde bunun için tedbir aldığınızda ki biz yıllardır söylüyoruz bunlar uygulanabilir. Dediğim gibi önceliklerinize bağlı, önceliğiniz saray yapmaksa onu yaparsınız, park yapmaksa onu yaparsınız. Kadın mücadelesi ve ayrımcılığa son vermek açısından da bu böyle. 

Son günlerde pek moda olan bir soruyu da sormak isterim, kaynağı nereden bulacaksınız?
Kaynak biziz, var olan bütçe büyük bir bütçe aslında. Önceliğiniz neyse ona bağlı olan bir şey kaynağı bulmak. Bütçe var, ama nereye dağılıyor? Şimdi belediyesiniz, 21 yıldır belediyecilik yapıyorsunuz, Erdoğan’ın başkanlığından bu yana yapıyorsunuz, o zaman her 50 bin nüfusa bir sığınak olması gerekiyordu şimdi 100 bine çıkardılar. Sanki çok vardı da, 100 bine çıkaralım daha az olsun! Bütün Türkiye’de şu anda 130 gibi bir rakamdan söz ediliyor ki bu da gerçek değil bence. Ben ekonomist değilim ama işte hırsızlığı, dolandırıcılığı tercih etmekle, adaleti tercih etmek arasındaki fark bu oluyor...

Peki baraj? HDP kilit parti durumunda... Aşacak mısınız barajı?
‘Barajı geçecek HDP, zaten geçti HDP’ gibi konuşmak doğru gelmiyor, sınırda olduğumuzu düşünüyorum ve aşmak için elimizden geleni yapacağız. Herkesin de bunun için elinden geleni yapması gerektiğini düşünüyorum. Bu 12 Eylül’den kalan bir ayıptır. Hiçbir demokratik sistemde insanların temsil iradesinin bu denli yok sayılması söz konusu değil. Ben artık bunun tarihe karışacağını düşünüyorum. HDP barajı aşsa da aşmasa da tarihe karışacak. 

BARIŞ BİZİM SÖZÜMÜZ

Ağrı’da yaşananlar, Roboskî, Ankara’daki saldırı... Tüm bu olanlara siz ne diyorsunuz?
Yolsuzluklarla, öfke siyasetiyle insanları bunalttıklarının, o anlamda düşüşe geçtiklerinin farkındalar. Tayyip Erdoğan başkan olamayacağının farkında. Bir çatışma yaratmak, gerginlik yaratmak, ‘Süren bir istikrar vardı, bozuluyor’ diyerek bundan çıkar sağlamak... Olan bu! Ama biz hepimiz çok sakiniz ve hiçbir şekilde bunlara gelmeyeceğiz. Meral Danış Beştaş’ın da bir televizyon kanalında söylediği gibi ‘Herhangi bir gerilimde biz araya girer ve orada kendi bedenimizi koyarız ortaya.’ Ağrı’da, Roboskî’de askerler neredeyse gözden çıkarıldı. Çok zalimce bir politika bu... 

Çözüm süreci peki?
Artık insanların zihninin bu barışın devam etmesi yönünde olduğunu düşünüyorum. Bugün HDP’nin karşılığını bulmasının en önemli nedenlerinden biri de bu. Ben barışın bizim sözümüz olduğunu düşünüyorum. 

Seçimlerden sonra nasıl bir Türkiye öngörüyorsunuz? İki seçenekli bir tartışma yürüyor... 
Çok renkli, çok sesli, özgürce kendimizi ifade edebildiğimiz bir Türkiye görmek istiyorum. Ve insanların da bunu görmek istediğine inanıyorum. Bunu başaracağımıza da inanıyorum. Bu da ancak Biz’lerin, HDP’nin Mecliste olmasıyla gerçekleşebilecek bir şeydir, en azından bunun başlangıcıdır. Görmek istediğim Türkiye de bu. Diğerini görmek ve hayal etmek istemiyorum. 

‘ÖZGÜRLÜĞÜ VE MUTLULUĞU HAK EDİYORUZ’

Bu söyleşiye başlık atacak olsanız ne derdiniz? Biz’ler HDP değil ama...
Hepimiz özgürlüğü ve mutluluğu hak ediyoruz.

Bir de niye size oy versinler diye soruyoruz?
Nefes almak için, oksijen için, kendilerini ifade etmek için, yakın temas kurabilmek için, “Biz’ler Meclise” dediğimiz için. Özellikle kadınların özgürlüğü, çocukların saygı görmesi için... Ben en fazla kadınları, gençleri önemsiyorum. Yeterince erkek siyaseti gördük, kadın siyaseti görelim biraz da...

YENİ YAŞAM KADINLARIN ÖNCÜLÜĞÜNDE OLACAK 

Kadın sayısı artacak gibi görünüyor Mecliste?
Aslında bu da HDP sayesinde oldu, baktığınızda var olan bir eş başkanlık sitemi, işte bütün birimlerinde eşit temsiliyeti savunmak. “Yeni yaşamı kuracağız” sloganındaki gerçeklik o. HDP kadın partisidir, boşa söylenen bir şey değil. Gerçekten yeni yaşam kadınların öncülüğünde olacak bir şey. Bu ister istemez başka partileri de bu noktaya çekiyor. Emekten yana söylem anlamında da bir noktaya çekiyoruz diğer partileri ve ben bunu olumlu olarak değerlendiriyorum. 

‘KADINLAR VARDIR...’

Dayağa Karşı Kadın Yürüyüşü... Siz kadın hareketinin önemli eylemlerinden biri olan bu yürüyüşün tertip komitesinde olduğunuz gibi, o günlerden bugüne ulaşan ‘Kadınlar Vardır’ marşının da yaratıcısısınız...
1987 yılıydı. Bir asliye ceza hakimi 4. çocuğuna hamile olan ve şiddet gören bir kadının boşanma talebini reddetmiş, ret kararının gerekçesine de ‘Küze susuz ev sözsüz olmaz derler, kadının karnını sıpasız sırtını sopasız bırakmamek gerekir’ diye yazmıştı. Biz ‘bu bütün kadınları aşağılayan bir karar, biz de buna tarafız’ dedik ve 1 liralık manevi tazminat davası açtık. Taraf olmadığımız gerekçesiyle reddedildi tabi. Sonra da ‘Özel olan politiktir’ diyerek yürüyüş kararı aldık. 12 Eylül’den sonra yapılacak ilk yasal yürüyüş, ne olacağı belli değil, kadınlar gelecek mi o da belli değil. Biz böyle değişik yaşlardan kadınlar bir tertip komitesi oluşturduk, ben de o komitenin başkanıydım. Yürüyüşün olacağı günün gecesi sabaha kadar uyuyamadım. Çok heyecanlıydım... Uyuyamadığım o gece ‘Kadınlar Vardır’ şarkısı hem sözüyle hem müziğiyle çıktı. Yürüyüşte, dedim ben böyle bir şarkı yaptım, arkadaşlar da çok heyecanlandılar. O şarkıyı küçük küçük kağıtlara yazarak çoğaltmıştım, yürüyüşte megafonla söylettim, yürüyüş de güzel oldu. Yani bizim fıtratımızda mücadele var…

Peki, bugün kadına yönelik şiddet ne durumda? Hükümet rakamları ‘görünürlüğün artması’ şeklinde açıklıyor...
Bu da yeni numara... Vardı aslında görünür oldu sözünü 1987’de söyleseydik belki gerçek olurdu, ama o dönemden bugüne gerçekten ciddi yollar katedildi ve o ‘görünür olmak’ zaten uzun zamandır var olan bir şey. Bugün ciddi olarak AKP iktidarı döneminde kadın cinayetlerinde artış var, bunun nedenleri de çok açık aslında; o tepeden gelen zihniyet. Bedenlerimize, kahkahalarımıza müdahale edilmesi, işte davranışlarımıza müdahale edilmesi, doğurun-doğurmayın, evlenin-evlenmeyin gibi birçok müdahale var. Onun dışında siz ‘Eşit değildir’ derseniz, ‘Fıtratında yok’ derseniz o zaman zaten erkekler kendini kadınlarla eşit olarak görmeyecektir ve kadınları yaralama, canlarını acıtma hakkı göreceklerdir kendilerinde. Kadın mücadelesine gelince... Daha yaygın bir durumda, artık kadınlar ciddi anlamda sokaklarda. Genç kadınların özellikle bu haklarını savunmak anlamında geri dönülmez bir noktada olduklarını düşünüyorum. 

‘O SENİN DEDİĞİN ASMA YAPRAĞI’

Meslek hayatınız boyunca ‘bunu da gördüm’ dediğiniz bir şey var mı? 
Kadının soyadı meselesi tartışması daha ortada yok. Bir kadın müvekkilim kendi soyadını kullanmak istediğini söyledi, ben bununla ilgili bir dava yürüttüm. Çok ciddi hazırlandım, anayasa maddeleri, eşitliğe aykırılık, uluslararası sözleşmeler vs... Beş altı sayfalık, çok uzun olunca da okunmuyor biliyorsunuz, bir dilekçe hazırladım. O zaman daha bireysel başvurular yok, mahkeme eğer bunu kabul ederse AYM’ye götürebiliyorsunuz. Bir Asliye Hukuk  Mahkemesindeyiz, hakim bana ‘Siz ne diyorsunuz şimdi, ne istiyorsunuz?’ dedi. Ben de anlattım işte uzun uzun. Beni dinledi ve ‘O senin dediğin asma yaprağı her zaman olmaz’ dedi. Ben anlamadım tabi, anlayamadım dedim, ‘Asma yaprağı nasıl her zaman olmaz ya, işte o da olmaz. Şimdi eşitlikti, soyadıydı falan olmaz yani o’. İşte o zaman biz nereden ne istiyoruz ya dedim... 

Dilekçe ne oldu diye sorayım mı? 
Tabii reddedildi.

‘KEDİLERİ BİR DE EŞEKLERİ SEVİYORUM’

Bir kedisi bir de oğlu var Filiz Kerstecioğlu’nun. Kedisinin adı Misket, ortak noktamız olduğundan biraz konuştuk üzerine. Oğlu 14 yaşında. En sevdiği hayvanlardan biri de eşek... Biraz da bunun etkisiyle Roboskî’de katledilen katırlar onu iki kez üzmüş: “İçimi parçaladı o. Dünya yüzünde görülmemiş bir şeydir katırların öldürülmesi. Sonra annem anlattı, küçükken Sarıyer’de eşekleri getirip bizim oradaki çeşmelere bağlarlarmış ve ben evdeki bütün mandalları onlara atarmışım, eşekleri niye bağlıyorsunuz diye.” 
‘Nerelisiniz?’ sorusunun cevabı biraz karışık. Öyle ki HDP’den sormuşlar ‘Sizi Çerkes aday olarak da yazabilir miyiz?’ diye. Anne tarafından olabilir, demiş. Baba tarafı ise Meis adasından göçmüş. Kendisi Gölcük doğumlu, ama İstanbul ve Bodrum’da büyümüş. Babası denizci olduğu için çok dolaşmışlar; “Deniz olmayan bir yer de yaşayamam demiyorum ama benim için hayat çok zor olur” diyor.  

Sabahları Açık Radyo vazgeçilmezi; kasetçaları da var kasetleri de... “Bazı dinozorluklarım var yani” diyor gülerek. ‘En çok ne dinliyorsunuz?’ diye sorunca “Biz’ler Meclise” diyor kahkahayla... Joan Baez’i, Bob Marley’i de dinliyor, Timur Selçuk’u da... Nilüferi’i çok seviyor, ‘Hür doğdum hür yaşarım’ı Ajda Pekkan’dan dinlemeyi tercih ediyor. 

Şiiri de seviyor pek tabi. Nâzım gençlik yıllarında çok etkilemiş onu. Yannis Ritsos, Gülten Akın, Didem Madak’ı seviyor, ama en çok Behçet Necatigil’i...

Meslekte iki avukat var örnek aldığı; Halit Çelenk ve Gülçin Çaylıgil. “Çok naif, çok sade ve çok mücadeleci, insan avukat örnekleridir onlar. İkisini de tanıdım, hayatımda duruşuyla beni çok etkileyen insanlar” diyor ve ekliyor: “Ceza hukuku hocamı da anmak isterim, Selahattin Keyman. Onun ‘İdam cezası devletin taammüden adam öldürmesidir’ sözü ile büyüdüm. HDP’nin beyannamesinde de ‘Nefret suçları, insanlığa karşı işlenmiş suçlar dışında hiç kimse politik görüşleri ve eylemleri dolayısıyla suçlanmayacak, politik suçlar suç olmaktan çıkarılacak’ beyanı var.”

12 Eylül’de idam edilen Necdet Adalı cezaevi arkadaşı, kız kardeşine benzetirmiş onu. Bitirirken kendi kuşağına selam göndermeyi ihmal etmiyor: “Çok acı çektiğimizi, ciddi travmalar yaşadığımızı, ama çok umutlu olduğumuzu düşünüyorum. Bizim kuşağımıza, ‘78 kuşağına da bir saygı göndermek isterim.”

YARGI HİÇ BU KADAR BASKI ALTINDA OLMAMIŞTI

“İnsanlar adalete erişemiyor, bu konuda ciddi sorunlar var. Bu sadece bugünün sorunu değil ama gerçekten yargıya bu kadar müdahale edildiği başka bir dönemi yaşamadım ben. 30 yıllık meslek hayatımda umutsuzluğa kapıldığım, davalara girdiğimde bir sonuç alınamayacağını düşündüğüm zamanlar bu denli olmamıştı. Yapılan o ‘saraylara’ son günlerde ayaklarımız hep geri geri gidiyor. 
Bu ülkede baskı varsa o baskıya karşı çıkan önemli meslek gruplarından biri de avukatlardır. Çünkü hak savunucularıdır avukatlar ve sesimiz iyice kısılmak isteniyor. Yaşanan ölüm olayından neredeyse biz sorumlu tutuluyoruz ve avukatlar olarak her türlü aramadan geçirilmeye çalışılıyoruz. Zaten adalete erişimi güç olan vatandaşın, avukatının bile adliyeye girişi güçleştiğinde adalete erişmesi iyice zorlaşıyor.” 

ÖNCEKİ HABER

Metalde patronlar devreye girdi

SONRAKİ HABER

Ak Saray’da şüpheli şahıs alarmı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...