05 Nisan 2015 10:35

İnsanca çalışmak, insanca yaşamak!

Hiç kimsenin şüphesi olmasın: İşçi ve emekçilerin birlik, mücadele ve dayanışma günü 1 Mayıs’ta kadınlar, “8 saatlik iş günü”, “haftada iki gün izin”, “insanca yaşayabilecek, eşit işe eşit bir ücret”, “kreş”, “güvenceli iş ve gelecek”, “örgütlenme hakkı”, “kadın işçi sağlığını ve güvenliğini gözeten etkin uygulamalar” ve daha birçok talebiyle alanlarda olacak!

Paylaş

Olcay GERİDÖNMEZ

Ülkemizde çalışma koşullarının ağırlığı ortada. Ücretli kölelik desek yeridir. Hiçbir kural işlemiyor, daha doğrusu kuralsızlık kural olmuş durumda. Hem de öyle yalnızca emrivaki değil, bayağı bayağı kanun hükmünde kararlı, torba yasalı, ‘resmi’ bir kuralsızlık bu. Kuralsızlığın en dibinde de kadın işçiler yer alıyor.  
İnsan gibi yaşamaya ve hissetmeye izin vermeyen, tüm insani ilişkileri tüketerek insanı robotlaştıran çalışma koşullarının en uç halleridir kadın işçilerin yaşadığı. Çünkü üstüne bir de kadını ikincilleştiren, ötekileştiren cinsiyetçi beklenti, yargı ve algıların devreye girmesi vardır.

İLK TALEPLER, İLK MÜCADELELER...
Sanayi devrimiyle birlikte işçi sınıfı, tarih sahnesine çıktıktan sonraki ilk büyük ve birleşik mücadelesine atıldığında, “insanca çalışmak, insanca yaşamak” için “10 saatlik iş günü” ve ücretlerde iyileşme istiyordu. Neredeyse iki yüz yıl önce başta İngiltere olmak üzere, sanayileşen ülkelerde çalışma koşulları feciydi, iş günü 10 saati çok aşıyordu, ücretler çok düşük, azgın bir sömürünün söz konusu olduğu çalışma ortamı kadın ve çocuklar için daha da korkunçtu, kuralsızlık hâkimdi. Böyleyken demokratik haklardan da mahrum olan işçiler, “Artık yeter” dedi, ortak taleplerini belirledi, seçme, seçilme, örgütlenme hakkı başta olmak üzere politik haklar ve çalışma yaşamına belli kuralların getirilmesini istedi. Bir bütün olarak, sınıf olarak, daha ileri haklara sahip olacakları bir “toplumsal sözleşme” istiyorlardı ve buna “Charta” deniyordu. Bu ilk birleşik mücadele ve hareket de Çartizm olarak anıldı. Mücadeleler, uzun soluklu grevler sonucu 10 saatlik iş günü ve sendikalaşma hakkı elde edildi. İşçi ve emekçiler sınıfların siyasi ve ekonomik hakları için, “insanca çalışmak ve yaşamak” için verdiği mücadele tüm dünyada katlanarak büyüdü. İşçi ve emekçiler örgütlenme ve mücadele deneyimleri elde ettiler. 
1 Mayıs 1889’da sekiz saatlik iş günü için Amerika’da başlayıp çığ gibi büyüyen işçi hareketi, şiddetle, ölümle bastırılmaya çalışıldı. Üç işçi idam edildi. O dönem işçi sınıfının uluslararası birliği olan İkinci Enternasyonal, Temmuz 1889’daki toplantısında Fransız bir işçi temsilcisinin önerisiyle bu büyük mücadeleyi anmak için her yıl 1 Mayıs’ın “birlik, mücadele ve dayanışma günü” olarak kutlanmasına karar verdi.
O gündür bu gündür işçi ve emekçiler sınıfların, siyasi ve ekonomik hakları için yani “insanca çalışmak ve yaşamak” için verdiği mücadele bitmedi. Zamanla 8 saatlik iş günü birçok ülkede resmen kabul edildi ve işçi sınıfı birçok başka önemli siyasi, ekonomik ve sosyal haklar kazandı. 
Bugün her biri mücadeleyle kazanılmış bu hakların gasp edildiği ve o ilk dönemlere benzer çalışma koşullarının dayatıldığı bir ortamdayız yine. Son derece düşük ücretlerle, zorunlu mesailerle 10-12 saati aşan sürelerle, gelecek ve sosyal güvencesiz çalışma söz konusu. 

8 SAAT İŞGÜNÜ
Çalışma saatleri bu kadar uzun, ücretler bu kadar düşük, sömürü bu kadar yoğunken işçi ve emekçilerin en büyük özlemi “insan gibi” yaşayabilmek oluyor. Bu kadınlar için daha da derinleşen bir hal alıyor. Kadının iş yerinde bitmeyen mesaisi, biçim değiştirip evde de sürüyor. Bedeni, ruhu, sosyal yaşantısı en ağır darbeleri alıyor. Bu yüzden tüm işçi ve emekçilerin temel talebi olmakla birlikte özellikle kadın işçi ve emekçilerin en hayati talebidir güvenceli koşullarda günde  8 saat ve haftada 40 saat çalışma süresi. 

EŞİT İŞE EŞİT ÜCRET
En acil talep buyken “insanca çalışmak, insanca yaşamak” için kadınların başka hak ve düzenlemelere de ihtiyacı olduğu açık. Erkek işçilerden farksız, kadın sağlığını gözetmeyen en ağır işlerde, her türlü güvenceden yoksun olarak kadın emeğinin düşük ücretlendirilmesine son verilmesi bunların başında geliyor. “İnsanca yaşayabilecek bir ücret” ile “Eşit işe eşit ücret” talebi, kadın işçi ve emekçilerin öncelikli talebi durumunda. Bu talebin işçi sınıfının tümü tarafından benimsenip yükseltilmesi, çalışma yaşamındaki cinsiyetçi ayrımlara karşı bir mücadeleyi ifade ettiği gibi sınıfın birleşik ve örgütlü dayanışmasının da gereklerinden biri. 

KREŞ VE GÜVENCELİ ÇALIŞMA HAKKI
İşçi ve emekçilerin en büyük sorunlarının başında çocuk bakımı geliyor. Toplumsal cinsiyetçi işbölümü ve yok edilen sosyal devlet uygulamaları bugün çocuk, yaşlı bakım yükümlülüğünü tümüyle kadınların sırtına yıktığından işyerinde ücretsiz, nitelikli kreş ve bakım evleri, başta kadınlar olmak üzere tüm emekçilerin ihtiyacı. 
Vardiya sistemi sanayi üretiminin vazgeçilmezlerinden olsa da kadınların ihtiyaç duyduğu uygun koşullarda gerçekleştirilmediğinden gece vardiyaları kadınların hayatını zehir edebiliyor. Gece vardiyasında çalışan kadınların bugünkü toplumsal koşullarda evlerine kadar “güvenle” ulaştıran servis ve kreş uygulaması olmaksızın, kadınların fizyolojik özellikleri ve toplumsal cinsiyet rollerinin getirdiği ayrıca yükler, yıpratmalar gözetilmeksizin kadınların yaşamını öğüten bir hal alabiliyor. Gece vardiyasında çalışma, kadın işçilerin haklarının aleyhine dönmeyecek bir şekilde kadınların tercihine bırakılmalıdır. Kadın işçi sağlığını ve güvenliğini gözeten etkin uygulamalar, güvenceli işin yanı sıra güvenceli gelecek ve erken emeklilik (emeklilik yaşının düşürülmesi) hakkı da bir o kadar kadınların yakıcı talepleri arasında. 
Bu saydıklarımız emekçi kadınların “insanca” yaşayabilmesi için acil ve yakıcı talepleri. Elbette daha birçok talep var sırada. En başta tüm bunların gerçekleşmesi ve garanti altına alınabilmesi için işçi ve emekçilerin sınırsız örgütlenme ve grev hakkına, barışa ve demokratik haklara sahip olması gerek. 
Bu 1 Mayıs’ta kadınlar “insana yaraşır” koşullarda çalışmak ve yaşamak için en acil taleplerini dillendirecekleri alanlarda olacak. 1 Mayıs’a hazırlanırken fabrikalarda, atölyelerde, atölyelere dönüştürülen evlerde, mahalle ve semtlerde dayatılan kölelik koşullarına karşı taleplerini oluşturacakları toplantılarını yaparak, tartışarak, birleşerek, dayanışarak, örgütlenerek mücadeleyi büyütecekler. Hiç kimsenin kuşkusu olmasın.

ÖNCEKİ HABER

Kadın işçiler arasındaki doğal bağ

SONRAKİ HABER

İşte mutluluğun formülü; birlik, mücadele ve dayanışma

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...