05 Nisan 2015 06:18

Biz de sizi seviyoruz!

Şok oldum. Onunla yüz yüze yemek yemiştik. Adam tabii tanıyınca, beti benzi atmıştı ve suskunluğunun nedeni belli olmuştu; çünkü kendi oğlu yanındaydı. Ve kendi oğluna zararlı diye kola bile içirmeyen bir adam, başkalarının oğullarına neler yapabiliyordu…

Paylaş

“Eğer bir gün yolunuzu kaybederseniz bir çocuğun gözlerinin içine bakın; çünkü bir çocuğun bir yetişkine öğretebileceği her zaman üç şey vardır: Nedensiz yere mutlu olmak, her zaman meşgul olabilecek bir şey bulmak ve elde etmek istediği şey için var gücüyle dayatmaktır”
Paulo Coelho

Müge TUZCUOĞLU

Siz “taş atan çocuk” diye bilirsiniz belki! Devlet için “terörist” ve bazıları için de! Yargı için “suça sürüklenen çocuk” ve bazı bilimciler için de! Bir tek çocukluğu değişmiyor! Ve anası için oğul olması, kızı olması!
İşte öyle bir oğul ile birlikte bir gün yemeğe gitmiştik. Zor anlatması; ama anlatılacak. Masaya oturup siparişleri verince, lavaboya kadar gitti yanımdaki çocuk. Hemen yan masamızda da bir çift ve 5 yaşlarında bir çocukları vardı. Çocuk benim tarafımda oturuyordu. Babasıyla tartışıyordu. Kola içmek istiyor, babası da kolanın zararları üzerine nutuk verip, içmesine izin vermiyordu. Çocuk ara sıra bana dönüp yardım ister gibi bakıyordu, oyunla karışık sohbete dahil olduk, tabi ki kolanın zararları üzerinden. Babasıyla göz göze geldikten sonra, sözü annesi devraldı, babası sustu. Sonra benim masamdaki çocuk geldi. Benim sırtım babasına dönük, onun ise tam karşısındaydı. Bu sefer küçük çocukla o konuşmaya başladı, “Bak” dedim, “Bu da benim oğlum”. “Ama o kola içiyor” diye lafı yapıştırdı tabi ufaklık. Bu arada tek konuşmayan benim oğlum ve küçük çocuğun babası. Yemeğimizi bitirdikten sonra, küçük çocukla vedalaşarak,dışarı çıktık. “Babası bir tuhaftı. Tanıdık geldi. Bizim öğretmenlerden biri miydi acaba?” diye sordum. “Yok” dedi oğul, “Benim işkenceme katılan polisti”
Şok oldum. Onunla yüz yüze yemek yemiştik. Adam tabi tanıyınca, beti benzi atmıştı ve suskunluğunun nedeni belli olmuştu; çünkü kendi oğlu yanındaydı. Ve kendi oğluna zararlı diye kola bile içirmeyen bir adam, başkalarının oğullarına neler yapabiliyordu…
Her çocuk öldüğünde bu gelir aklıma. Kendi çocuklarını tüm kötülüklerden, zararlı şeylerden korumaya çalışan insanlar, başkalarının çocuklarını nasıl da rahat, türlü kimlikler, fikirler, ideolojiler ile dövebiliyor, işkence edebiliyor, katledebiliyor.
Sadece birkaç gün önce yinelendi bu! Çağlayan Adliyesi’nde üç can alındı. Olayın ayrıntıları ortaya çıktıkça, bazı şeyler kuşkusuz netleşecek. Ancak şaibesi bol! Yine de olay zamanı yayın yasağı konulabilirken, savcının cenazesi canlı canlı izlendi. Öldürülen çocukların ise yaşamlarından tek bir satır yok! Kimdiler, neydiler, ne istiyordular! Bizimle birlikte büyümemişler miydi? Aynı okullara gitmiş, aynı otobüslere binmiş, aynı mahallelerde oturmuştuk belki! Eline silah verilen örgütten bağımsız; bu çocukların taleplerinde hiç mi haklılık yoktu! Ne vardı, iki polisin ismini vermekte. Çocukları öldürmeden yapın işlerinizi! Çocukları öldürmeden yapın!
Hangi teröristin son sözü “Halkım sizi çok seviyoruz” olabilir ya! Ancak bir çocuk söyler bunu; uyumadan evvel annesine söylediği gibi. Ayrılmadan evvel yârine söylediği gibi. Ancak; çocuklar bunu ifade eder! Devrimci de, terörist de, sizin de, bizim de olsa, sadece ve sadece çocuk’tur, bunu söyleyebilecek olan!
Ve bu bir oyun’dur. Sevme oyunudur! Sevme ve sevilme oyunu! Oyun’un karşılığı ne zaman ki çok ağır olur, işte o zaman oyun’dan çıkar çocuk, gözleri yaşla ve öfkeyle dolu olarak! Bundan sonrası kötüdür. Ama biz hala oyun aşamasındayız.
Taş atan çocuklarda da öyleyiz. Oyun aşamasındayız. Ne sokaklarını hafife almaktan, ne ifadelerini küçük görmekten bahsediyorum! Tamamen, yaptıklarının en doğru ve meşru şey olduğundan bahsediyorum. Ellerini açıp polislere, ellerinin temiz olduğunu gösteriyorlar bir başka karede! ‘Ellerimiz temiz’ diyorlar. Doğrudur elleri tertemiz. Biraz açlık, biraz yoksulluk, biraz ötekilik, biraz öfke ve yaşıtlarının haklı talepleriyle dolu sadece o eller. Polislere, devlete, adalete uzattıkları elleri tertemiz.
Oyun; ilkçağlardan bu yana, hem yetişkinlerin, hem de çocukların hayatının bir parçası olmuş. Nice krallıklar bununla dönmüş, nice iktidarlar bununla yıkılmış, nice savaşlar bununla başlamış. İşte bunların hepsi birer oyunun parçası! Tek fark, çocuklarla yetişkinlerin oyunlarının arasında acımasız farklar olması! Çocuklar, hala sevme sevilme aşamasında, öfkeye dönüştüremedikleri oyunun içindeler. “Sizi seviyoruz” diye yaşıtlarının hesabını sormaya gidebiliyorlar. Tek bir parmak hareketiyle kafasını dağıtabilecek ve hiçbir hesap vermeyecek olan insanlara, ellerini açıp temizliklerini kanıtlamaya uğraşabiliyorlar. Babası kendisini ölesiyle dövmüşken, onun oğlunun kola içmemesi için gülümseyebiliyorlar.
Peki ya yetişkinlerin oyunları?
Her çocuk ölümünde aklıma geliyor işte bu hikaye!
Biz de sizi seviyoruz!

ÖNCEKİ HABER

3 yanlış bir doğruyu götürür

SONRAKİ HABER

El, eli tanır

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...