05 Nisan 2015 05:33

Benim rektörüm Raşit Tükel

Raşit Tükel’in 1202 oy alarak en yakın rakibine yaklaşık üç yüz oy fark attığı bu seçim gerek seçim öncesi gerekse de seçim sonrası diğer zamanlarla karşılaştırılamayacak gelişmelere sahne olmuştur.

Paylaş

Prof. Dr. Hakan Ongan

Birçok devlet kurumunun işleyişi ve iktidarla olan ilişkisinin çalışanlar üzerindeki etkisini kurum dışından birinin anlaması çok güçtür. Bu güçlük hemen tüm devlet kurumları için geçerliyken; bu durum kilit nitelikteki kurumlarda çok daha çarpıcı bir nitelik arz eder. Sanırım üniversiteler diğer birçok devlet kurumuna göre iktidarla ilişkinin kurum içi dengeleri en çok etkilediği yapıların başında gelmektedir. Nitekim araştırma görevliliğinden profesörlüğe uzanan yelpazede kişinin bir üst akademik unvanı alması birçok kritere ve sınava göre belirlenirken, bu kadroya atanma; birçok kişinin ortak isteğine ve kurum içi dengelere göre bağlıdır. Önce anabilim dalı başkanınızın sonra bölüm başkanınızın sizin için dekanlıktan kadro istemesine, dekanlığın uygun görmesi halinde bu talebi rektörlüğe iletmesine onun da uygun bulması halinde YÖK, Maliye Bakanlığı gibi kurumlardan bu kadronun istenmesi gerekmektedir. Son yıllarda bunlar da yeterli değildir. Zira özellikle yardımcı doçentlikte bu süreçlerden geçilse bile kadronuzun gelmesini beklemek hayalden öte değildir. Genellikle sizin için iktidar yanlısı bir yetkilinin bu kadroyu kişisel ilişkilerini kullanarak bizzat YÖK’ten “rica” etmesi ve “getirtmesi” gerekir hale gelmiştir. Bu durumda aşağıdan yukarıya sürekli bir “biat” kültürü egemen hale getirilmiştir.Genellikle kadrolarını uzun yıllar alamayanların hak ettikleri kadroları alamamasının tek sebebi mevcut iktidar dışında politik bir aidiyetleri veya siyasi eğilimleri olması değil sadece iktidara yakın olmamaları ve/veya yakınlıklarını ispat konusunda ikna edici olmamalarıdır. Üniversitenin diğer emekçileri olan memurlar için ise durum çok daha nettir. Bu konuda yükselme için “gerek koşul” Memur-Sen üyesi olmak, “yeter koşul” diğerlerinden daha fazla Memur-Sen’li olmak ve bu aidiyetin “gereklerini” yerine getirmektir.
Prof. Dr. Raşit Tükel’in elde ettiği seçim başarısını yukarıda kısmen verilen ilişkiler yumağının içinde değerlendirmek gerekmektedir. “Atanmayacağı” neredeyse açıkça söylenen bir kişinin oyların yarısını alması hem şaşırtıcıdır hem de artık “mızrağın çuvala sığmadığının” bir işareti gibidir. İlk kez tüm üniversite bileşenlerinin birlikte yönetime katılabileceği, adaletli bir ortamın özlemi bir umut olmuştur.  
Raşit Tükel’in 1202 oy alarak en yakın rakibine yaklaşık üç yüz oy fark attığı bu seçim gerek seçim öncesi gerekse de seçim sonrası diğer zamanlarla karşılaştırılamayacak gelişmelere sahne olmuştur. Mesela; seçim öylesine “baskın” bir şekilde yapılmıştır ki seçim kararı alındıktan seçime kadar geçen süre, diğer rektörlük seçimlerinde aylara yayılmışken bu seçimde altı- yedi iş günü ile sınırlandırılmıştır. Bu durum rektör adayı Mahmut Ak’ın vekil rektör sıfatıyla akademik kurulları toplayarak, bu kurulu bir seçim propagandası alanına dönüştürmesine olanak sağlamıştır. Bununla eşanlı olarak Raşit Tükel’in kesinlikle “atanmayacağı” kulaklara fısıldanmaya başlaması ise en yetkili ağızlarca yapılmıştır.  Kuşkusuz burada amaçlanan, tek aday olunduğu “herkesin ayağını denk alması gerektiği” tehdidir ki bunda başarılı da oluşturulmuştur. Bir diğer “aba altından sopa gösterme” tacizi de seçimlere iddialı giren Prof. Dr Harun Cansız taraftarlarından gelmiştir. Onlar ise Mahmut Ak’dan daha çok oy alırlarsa kendilerinin “atanacağının” garantisini aldıklarını söyleyerek oy istemişler ve böylece sistem “atanma garantisi alan” kendi muhalefetini de yaratmıştır. Tek başına bu durum dahi elde edilen 1202 oyun nasıl büyük bir başarı olduğunun işareti niteliğindedir.
Kuşkusuz seçimlerin “baskın” bir şekilde yapılmasının tek amacı Raşit Tükel’in kendini ve yıllardır süregelen başta İstanbul Üniversitesi Demokratik Üniversitesi Girişimi ile birlikte diğer birçok demokratik kitle örgütlerinin çalışma ve fikirlerinin anlatılmasını engellemek değildir. Haziran ayında yapılacak olan genel seçimlerde bu baskın seçim kararında önemli bir yer tutmaktadır. Zira seçim çalışmaları için makul bir propaganda süresinin verilmiş olması halinde, atamanın Haziran genel seçimlerine yakın bir tarihe denk geleceği ve çok daha gergin bir siyasi ortamın olacağı açıktır. Bu durum ise  “söz verilmiş” adayların “atanmasını” güçleştirecektir. Öğretim üyelerinin seçimlerin bu şekilde oldu bittiye getirilmesinden bu açık mesajı almaması mümkün değildir.
Seçimlerde ortaya çıkan birçok dikkat çekici durum elde edilen başarının aslında ne kadar anlamlı olduğunu çok çarpıcı bir şekilde ortaya koymaktadır. Örneğin; geçersiz oylar diğer rektörlük seçimlerinde alışılageldik olan sayının çok üzerindedir. Nitekim oyların yüzde ikisinden fazlası geçersiz sayılmıştır. Önceki seçimlerde adayları ve/veya sistemi protesto niteliğinde olan geçersiz oyların bu seçimde geçersiz sayılmasının temel sebebi Raşit Tükel ismini yanlış yazmaktan kaynaklanması dikkat çekicidir. Mevcut “kurulu düzene” ve “tezgaha” karşı bir muhalefet olduğunu az çok duyan kişiler dahi hiç görmedikleri, kendini tanıma fırsatı bulamadıkları Raşit Tükel’i kulaktan duyduğu, aklında kaldığı kadarıyla oy pusulasına yazmışlardır. Diğer adaylar için neredeyse geçerli olmayan bu durum öylesine trajik bir niteliktedir ki öğretim üyeleri içerisinde aday olmasalar da Raşit Tukel, Raşit Türkel gibi isimli kişiler olması halinde YÖK’e gidecek ilk altıya girmiş olacaklarını söylemek durumun vahametini ortaya koyar niteliktedir.
Diğer seçim dönemleri ile karşılaştırma yapmak bu seçimdeki büyük adaletsizlikleri ortaya koymaya ve elde edilen sonucun aslında çok büyük bir zafer olduğunu göstermeye yetecektir. Alınan sonuç; öğretim üyelerinin anabilim dalı başkanlarından bölüm başkanlarına, dekanlardan dekan yardımcılarına hatta rektör yardımcılarına kadar neredeyse tüm üniversite bürokrasisi tarafından aranmasına ve “zaten bu seçilecek, bizim de aramız iyi” den başlayıp, “senin kadro işi tamam”a uzanan geniş bir yelpazede ikna çalışmalarına rağmen alınmıştır. Bu durum eşit ve adil bir yarışın olması durumunda Raşit Tükel ismiyle cisimleşmiş demokratik üniversite özleminin alınan oyun çok daha üzerinde olduğunun bir göstergesi niteliğindedir.
Birçok ülkede genel seçimlerinde henüz oylama başlayalı birkaç saat geçmişken,  oyunu kullanan kişilere yapılan anketler neredeyse şaşmaz bir biçimde kimin seçimde ne kadar oy alabileceğini göstermektedir. Rektörlük seçimlerinde ise bu durum (şimdiye kadar) oylama sırasında salondaki izleyicilerin kompozisyonundan anlaşılabilecek bir nitelik arz etmiştir. Bu seçime kadar adayların aldıkları oy nispetinde, tarafların savunucuları salonda tüm oylamayı dikkatle takip etmeleri gelenekselleşmiş bir durum gibidir. Oysa bu seçimde oyların neredeyse yarısını alan Raşit Tükel’i destekleyenler tüm salonun ancak yüzde onluk bir kısmını dolduracak kadar olmuştur. Sadece bu durum bile üniversitelerdeki baskının ve seçimlerin nasıl bir demokrasi dışı ortamda gerçekleştiğinin göstergesi niteliğindedir.
Tüm bu zafer niteliğindeki sonuca rağmen en dikkat çekici olan bir diğer durum ise seçim sürecinde yaşananlar olmuştur. İstanbul Üniversitesi’nin meşru rektörü Raşit Tükel, seçimi kazanmamış olsaydı bile seçim sürecinde ve sonrasında yaşananlar daha da ileri götürülmesi gereken kazanımlar niteliğindedir. Burada detayına girmeye gerek olmayan birçok “yolsuzluk iddiası” ve “spekülasyonlar” kesinlikle bir seçim malzemesi haline dönüştürülmediği gibi dillendirilmemeye özen gösterilmiştir. Bu durum üniversitelerin alışageldiği bir yöntem değildir ve ilkelerin aktarılmasıyla da bir seçimin kazanılabileceğini göstermiştir. Bir diğer ifadeyle alınan oyun niceliği kadar niteliği ve nasıl alındığı da kayda değerdir. Oylar özlük haklarının korunmasına, liyakat ilkesinin işletileceğine, özerk demokratik üniversite özlemine, tüm yetkilerin seçimle verilmesine, üniversiteyi tüm bileşenlerle birlikte yönetme arzusuna, toplu sözleşme v.b ilkelerin uygulanacağına duyulan umuda olduğu kadar parti devlet uygulamalarına bir tepkinin de yansımasıdır. Seçimin kazananı Raşit Tükel bu sınıfsal taleplerin ve isyanın cisimleşmiş halidir. Aynı zamanda bu güne kadar sol- sosyalist eğilimli öğrencilerin ittifakla bir rektörü desteklemesi hiç de alışılageldik bir durum değildir. Kaldı ki, karşıt görüşlü öğrencilerin diğer adayları destekleyen bir tutum almamaları ve Raşit Tükel ismine karşı bir kampanya düzenlememeleri de sessiz bir destek olarak kabul edilmelidir.
Bu seçimler sonucunda, kazanımların ve moral üstünlüğün bir adım daha ileri götürülmesi artık her zamankinden çok daha mümkündür. Bundan sonraki mücadele, bedeli ne olursa olsun, daha örgütlü bir biçimde taleplerin çok daha yüksek sesle dile getirilmesiyle üniversiteler üzerindeki her türlü baskı ve vesayet yok edilene kadar sürecektir. Bundan kimse kuşku duymamalıdır.     
Son söz olarak; birçok akademisyenin, seçim sürecinde “kesin atanacak” rektör adayının orta büyüklükte bir şehrin belediye başkanı oluyormuşçasına düzenlediği kahvaltılara aldıkları “davet”e katılırken bizleri araması ve “ne olur yanlış anlamayın gitmek zorundayım” demeleri geleceğe dair umutları arttıran bir gelişmedir.  Bu arkadaşlara asla kızgın ve dargın değiliz. Daha yaşanası bir üniversiteyi ve ülkeyi birlikte kuracağız....
 #BenimRektörümRaşitTükel

ÖNCEKİ HABER

Yemen: Suudi Arabistan’ın Vietnam’ı

SONRAKİ HABER

Yaşam, doğa, çevre, insan ve hukuk karşısında 3. Havalimanı Projesi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...