Levent Tüzel: Türkiye tarihi ile yüzleşmelidir
HDP İstanbul Milletvekili Levent Tüzel, Meclis Genel Kurulu’nda HDP grubu adına 18 Mart Çanakkale Savaşı'nın 100. yılı nedeniyle bir konuşma yaptı

HDP İstanbul Milletvekili Levent Tüzel, Meclis Genel Kurulu’nda HDP grubu adına 18 Mart Çanakkale Zaferi'nin 100. yılı nedeniyle bir konuşma yaptı.
Çanakkale’de emperyalistlere karşı verilen mücadelede hayatlarını kaybedenleri bir kez daha saygıyla, hürmetle andıklarını belirten Tüzel; “Benden önce konuşan sayın grup temsilcileri daha çok Çanakkale'de kahramanlık eserleri sergileyen, destanları sunan ve Anadolu'nun, yurdumuzun dört bir tarafından cepheye sürülüp, orada korkusuzca canlarını verenler üzerine, daha çok onları anan konuşmalar ve değerlendirmeler yaptı.
Ne olmuştu yüz yıl önce Çanakkale Boğazı'nda? İngiliz, Fransız emperyalistleri ile Alman emperyalistlerinin Birinci Dünya Savaşı'ndaki paylaşım mücadelesinde, savaşında Osmanlı Devleti'nin kullanılması ve topraklarımızın, boğazların kaybedilmesi pahasına böyle bir savaşa girilmesiydi ve çokça söylendiği gibi, bugün çokça dile getirdiğimiz gibi, Anadolu'nun bağrından kopup gelen Türk, Kürt, Arap, Çerkez, Alevi, Ermeni, bütün milliyetlerden, bütün uluslardan, bütün inançlardan bizim insanımız cephede amansız bir mücadele verdiler. Bütün yoksunluklara rağmen gerçekten büyük bir kahramanlık, adı gibi büyük bir destan yazdılar ama onlar emperyalist işgalcilere karşı yurdunu savunmak, geleceğine sahip çıkmak adına gerçekten bir mücadele verdiler. Şimdi, bugün yine destan yazmaktan söz edenlere hatırlatmada bulunmak istiyorum. İşgalcilere karşı savaşmak, yüreklice mücadele etmek başka bir şey, bugün kendi evladına, bu ülkenin gençlerine "Demokrasi, özgürlük, eşitlik, yaşam hakkı istiyoruz." dediği için kurşun sıkmak, gaz fişeği atmak, şiddet uygulamak, devlet terörü estirmek başka bir şey. Bunun adı destan olmaz, bunu öncelikle bu Çanakkale şehitlerimiz ve Çanakkale Savaşı'ndaki kahramanlıkları anarken bir kez daha hatırlamak, hatırlatmak istedim” dedi.
'AKP HÜKÜMETİ SİYASİ MALZEME YAPIYOR'
AKP Hükümeti’nin son yıllarda, Çanakkale Deniz Zaferi ve ardı sıra da kara savaşlarında insanların fedakârlıklarını bir siyasi malzeme konusu haline getirdiğinin altını çizen Tüzel şöyle konuştu;
“Bugün de Sayın Başbakan yine Çanakkale'deki anma törenlerinde konuşuyordu, bir kez daha "vatan, namus, onur, şeref, haysiyet" gibi kelimelere çokça başvuruyordu ve bugün, işte, yine İMF örnekleri vererek "IMF'ye tek kuruş borcumuz kalmamıştır." benzeri ifadelerle ülkemizin gelmiş olduğu noktaya olumlu anlamda atıflarda bulunuyordu.
Değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; ekonomi üzerine bugün gensoru önergemiz de zaten görüşülecek. Ekonomimizin hiç de parlak olmadığını, artık IMF'ye tek kuruş borcumuzun kalmamış olmasının, bugünkü borçlar, cari açık, enflasyon, devalüasyon, işsizlik, yoksulluk rakamları karşısında zerrece kıymetiharbiyesinin bulunmadığını artık kabul etmemiz gerekiyor. Ekonomik gerçekliklerimizi çok daha doğru, halkımızı da doğru bilgilendiren bir şekilde ele almak gerekiyor.
Çanakkale savaşlarını anmak, Çanakkale'deki kayıplar ve orada yaratılan fedakârlık; öbür taraftan Sarıkamış'ta 90 bin askerin donarak ölmesine yol açmak... Burada Osmanlı paşalarının sorumlulukları, emperyalistlere bağlanan emeller... Yani çok övündüğümüz Çanakkale Savaşı'nda bizim askerlerimize, ordumuza komutanlık edenin bir Alman Paşası olduğunu, Liman von Sanders olduğunu unutmadan bunları konuşmak gerekiyor”
'ERDOĞAN KENDİ YARATMAK İSTEDİĞİ GENÇLİĞİ TARİF EDİYOR'
Çanakkale’nin 100'üncü yılında yapılan bir salon konuşmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AKP gençliğine seslenirken "Bizim gençlerimiz sağda solda yakıp yıkan Vandal olmayacak; kadınlara saldıran, şiddet gösteren, tecavüz eden gençler olmayacak." Diyerek kendi yaratmak istediği bir gençlik tipini tarif ettiğini belirten Tüzel; “Erdoğan, Milliyetçi, dindar, aynı zamanda kendi fikrinin dışındakilerle, kendi ideallerinin dışındakilerle de her an için kavga etmeye hazır bir gençlik modeli çiziyordu. Ama, bu konuşmayı yapan Sayın Cumhurbaşkanının eleştirilerine, Sayın Cumhurbaşkanının bugünkü ülke yönetimindeki uyguladığı tutumlara karşı eleştirileri dile getiren gençler de önleyici gözaltı muamelesi görüyordu, tıpkı bugün -anaların ahını alan- çeşitli vesilelerle, nedenlerle annelerin Cumhurbaşkanına hakaret ediyor gerekçesiyle sorgulanıp tutuklanma istekleri, aynı şekilde kimi köşe yazarlarının, gazetecilerin Cumhurbaşkanını eleştirilerinin hakaret kapsamında ele alınıp bu şekilde yargılanmaları örneğin.
Şimdi, bir tarafta bir tarih, gerçekten bugünlere varmamızda çok önemli tarih sayfaları içerisinde, ulusal kurtuluş mücadelesinin belki de ilk muharebesi diyebileceğimiz son derece tarihî önemli, şanlı bir sayfa, onun arkasında işte bugün neredeyse inkâr etme noktasında olunan bütün bu Osmanlı coğrafyasındaki çok uluslu, çok milliyetli, çok kimlikli bir yurttaş topluluğunun orada bu cephe savaşını vermiş olması gerçekliğini bugün inkâr eden bir anlayış, bunun arkasından milliyetçi, ayrıştırıcı, kelimenin anlamıyla bölücü bir söylem. Bütün bunlar ne için? Sadece benim dediğim olsun, benim söylediğim bir iktidar sürsün diye. Yani, bir diğer taraftan, eğer gerçekten tarihimizden yani bir tarafı kahramanlık destanları, yurt savaşı, vatan savunması, emperyalist işgalcilere, sömürgecilere karşı cansiparane bir mücadele ama öbür tarafında ulusal kurtuluş ve cumhuriyetten sonra halkların inkârı, sadece tekçi bir anlayışı ülkede egemen kılmak adına bir tarafıyla dinci, muhafazakâr bir toplum inşası, Sünni mezhebinden başka bir düşünceyi, inancı tanımamak, öbür tarafında, başta Kürtler, Ermeniler olmak üzere, Türk milleti dışındaki halkların yaşam hakkını, varlığını, geleceğini, kültürünü, ulusal kimliğini devam ettirme hakkını acımasızca yok eden bir anlayış. Şimdi, belki de bütün bu katliamlarla dolu, karanlık sayfalarla dolu tarihimizden ders çıkartmak adına bir arayış var, bir çözüm süreci var ama bunda da Sayın Başbakanın ağzından duyuyoruz ki, çözümü bir şefkat ve merhamet duygusuyla açıklıyor” dedi.
'TARİHSEL GERÇEKLERLE YÜZLEŞİLMELİ'
Birlik, beraberlik içerisinde, eşit, özgür, onurlu yurttaşlar olarak yürümek açısından gerçeklerle yüzleşilmesi gerektiğine dikkat çeken Tüzel “Yanlışa yanlış diyebilmeli, yapılması gerekenlerde de doğru kararlar almak durumundayız, böyle yaklaşmak durumundayız. Kürt sorunu... O gün cephede Hakkâri'den, Batman'dan, Siirt'ten gelip Çanakkale'nin topraklarında bugün yatan, hepimizin saygıyla andığı insanlar... Yine aynı şekilde, Agop, başka isimlerle Ermeni yurttaşlarımız, o Anadolu insanı, orada savaşırken iyiydi ama öbür tarafta aynı tarihlerde İstanbul'da Babıali'de, Sultanahmet'te Ermeni aydınları sürgüne gönderiliyordu.
Bakın, 24 Nisan bütün dünyada herkesin üzerine konuştuğu, aynı zamanda üzerinden bir hesaplaşma, bir propagandanın sürdürüldüğü bir tarih ama bunu en çok Fransızlar, Amerikalılar, şurada burada olanlardan öte bizim yapmamız gerekiyor. Niye böyleydi? Bir tarafta Çanakkale'de savaşılırken o hepimizin övündüğü "Çanakkale geçilmez." şiarını Kilitbahir'e kanlarıyla yazanların mirasına sahip çıkacaksak o zaman cephede savaşan Ermeniler, sürgüne, soykırıma uğratılan Ermeniler gerçekliğini ve bugün hâlâ acısını çektiğimiz ve Hrant gibi değerli aydınlarımızın katledilmesine yol açan Ermeni politikamızı sorgulamalıyız, Kürt politikamızı, Alevilere dönük politikalarımızı. Burada hepimizi düzlüğe çıkaracak, selamete çıkaracak olan demokratik kültürdür, demokratik çözüm yoludur. Eğer çözüm diyeceksek öyle demin söylediğim gibi şefkat, merhamet değil, hepimizin doğuştan, insanlık toplumunun bir parçası olmaktan gelen haklarımız vardır. Bir Türk olarak benim haklarım vardır, bir Kürt olarak arkadaşlarımın hakları vardır, başka milliyetlerden insanlarımızın hakları vardır. "Ne olacak canım, hepimiz de bir aradayız, neyimiz eksik?" diyerek sokakta, mahallede, kahvehanede konuşan vatandaşın yaklaştığı gibi, bir soruna yaklaşarak bir Cumhurbaşkanı, bir devlet politikacılığı tutumu, tavrı geliştirmiş olmayız. Neyimizin eksik olduğu, Kürtlerin neyinin eksik olduğu ortada değil midir? Her şeyden önce bu kimlik mücadelesinde, eşit yurttaşlık mücadelesinde kaybedilmiş canlar vardır. Bir savaştan çıkmış gelmişiz. Yani, kastettiğimiz savaş emperyalistlere karşı vermiş olduğumuz bir savaş değil, bir halkın "Ben de varım, bu topraklarda geçmişten bugüne hep oldum, bundan sonra da olacağım ama olacaksam, beraber yaşayacaksak, bu vatan ortak vatanımızsa, demokratik bir ülke olarak yeniden inşa etmeliyiz. Yeni bir anayasa, yeni bir yurttaşlık tanımı, yeni siyasal özgürlüklerle, yeni idari, demokratik yönetim modelleriyle birlikte ama tabii ki savaşarak, çatışarak değil, konuşarak, müzakere ederek, tartışarak ve siyaset geliştirerek çözüm üretmeliyiz. İşte, çokça çekiştirilen, özellikle, milliyetçi kesimden gelen arkadaşlarımızın ha bire, bunu bir pazarlık, arkasında karanlık güçlerin olduğu, bilinmeyenlerle dolu bir süreç olarak eleştirdiği, sorguladığı bir süreci anlamak ve bu süreci geliştirmekle hepimiz aslında görevliyiz. Eğer yani o, tarihteki şehitlerimize boynumuzun bir borcu varsa, bir vefa borcumuz varsa ve bugünlere gelmemizde, onların mücadelelerinde bir görevimiz varsa işte, bugünü konuşmak gerekiyor” diye konuştu.
'KÜRTLERİN NEYİ YOK...?'
Kürtlerin neleri yok? Sorusunu sorarak “Ne Kürt sorunu kardeşim. Kürt sorunu yok. Neyiniz eksik” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözlerine gönderme yapan Tüzel şunları söyledi; “Başta, ana dili yok sayılmış. Ana dilde eğitim bugün hâlâ en temel mesele ve Anayasa değişikliği konusunda belki de en çok konuşulan konuların başında geliyor.
Bakın, bugün Meclis sıralarımızda birçok milletvekili arkadaşımız yok HDP Grubundan. Neden yok? Yani bugüne karşı, onlar için anlamsız olduğu için değil. İçinde bulunduğumuz hafta Newroz haftası, Newroz kutlamaları nedeniyle, onlar Newroz kutlamaları yapılan illerdeler, ilçelerdeler; köylerde, mahallelerde halkın, Orta Doğu halklarının, Kürt halkının, bütün bu coğrafyanın halklarının ortak bayramı olan Newroz kutlamalarındalar. Newroz kutlamaları bir yanıyla tarihten gelen bir süreç, tarihsel bir anlamı var ama en az onun kadar önemli, işte, bugün içinde bulunduğumuz, son iki yıldır adada Sayın Öcalan'la sürdürülen bir barış ve çözüm süreci arayışı içerisinde, bugün herkes kulağını dikmiş, Newroz meydanlarında, Sayın Öcalan'dan gelecek mesajın nasıl bir içerikte olacağını merakla bekliyor. Niçin bu böyle? Çünkü artık gençlerimizin çatışmalar içerisinde ölmeyişi ve bundan sonra da bu yönde, bunu güvenceye alacak çalışmaların, ihtiyaçların işaret edilmesi hepimiz için önemli.
Değerli milletvekilleri, Kürt sorunu hiçbir zaman ülkemizde yaşayan Kürtlerin sorunu olmadı. Kürt sorunu, işte o cephede, Çanakkale Savaşı'nda savaşan bütün o ecdadımızın torunları olan bugün hepimizin sorunu oldu, başta Türk halkı olmak üzere hepimizin sorunu oldu çünkü eşitlik, özgürlük, demokrasi olacaksa bütün ülke için olacak ama doksan iki yıllık bir cumhuriyetle gelmiş olduğumuz nokta o tarihî mücadeleye yakışır, denk düşer bir vaziyette midir? Öyle değildir. Ne Çanakkale o döktüğü kanları hak eder bir durumdadır, Çanakkale ilini kastediyorum, bir tarafta tersanesiyle, termik santralleriyle, döküm tesisleriyle, çevre tahribatıyla, kırsalındaki ağaç kesimiyle, maden ocaklarıyla, taş ocaklarıyla başka türden bir yangın, alev içerisindedir. Öbür tarafıyla, yurdumuzun yüzde 20 oranındaki işsizliği, genç işsizliği, Çanakkale'de yaşayanlar yani o mücadelenin torunları, milyonlarca genç bugün işsiz durumdadır. O gün cepheye silah taşıyan, o gün savaşan kocalarını, eşlerini, erkeklerini bekleyen kadınlar, Türkiye'nin kadınları şimdi ne durumdadır? Aşağılanmakta, küçümsenmekte, cinsiyetçi ayrımcılıkla her gün her gün yeniden üretilen, ailede, sokakta, kahvede, devlet kurumlarında, eğitim alanında her gün kadını daha kötü bir yere doğru itekleyen ve üzerine şiddeti sevk eden ne yazık ki Türkiye'nin kadınları bu noktadadır. İşte en büyük problemimiz, halkların bir arada yaşayacağı, düşmanlaştırıcı, ayrımcı olmayan bir dille bugün bu sorunlara yaklaşmak. O nedenle, tarihimizdeki kahramanlığı anarken öbür taraftan, yaptığımız yanlışlıkların ve bugün bizi bekleyen başkaca bela ve tehditleri savuşturmanın -emperyalist güçlerden kaynaklı- tek çıkış yolu bunları doğru aydınlatmak, Kürtlerden, Ermenilerden, Alevilerden, bütün zulüm görmüş, ayrımcılık görmüş, baskı görmüş, kırımlara uğramış bizim insanlarımızdan özür dilemekten ve onların isteklerine yanıt vermekten geçmektedir. Gerçekten hatalardan ders çıkartarak ilerlemek bugün işte içinde bulunduğumuz her tür yoksunluğu da gidermek açısından tek çıkış yolu olacaktır. Yoksa hak isteyenlere karşı baskıcı, otoriter bir yönetim, ülkeyi istediği gibi tek başına yönetmek, benim dediğim olsun, beni eleştirenler tutuklansın...” dedi.
Tarih, bizim tarihimiz, gerçeklikler bizim gerçekliklerimiz ve bir arada yaşama irademiz hâlâ son derece güçlü ve kuvvetli ama en büyük ihtiyaç demokratik bir ülkeye olan ihtiyaç. Herkesin utanmadan, sıkılmadan, onuruyla, bütün haklarıyla, özgürlükleriyle katılacağı bir toplum yaşamı yani toplumsal barış, bunun yolunun da nereden geçtiği son derece ortada. O nedenle Kürt halkının ve barış isteyenlerin, demokrasi isteyenlerin Newroz meydanlarındaki çağrıları bu yeniden eski defterlerle ülkeyi yönetmek isteyenler karşısında onlara verilmiş en iyi cevaptır diye düşünüyorum. Newroz ateşleri, o anlamda ülkemizi aydınlatsın, birlik ve beraberlik duygularımızı pekiştirsin ve yeniden bu ülkenin hiçbir gencinin, hiçbir insanının canı yanmasın. Emperyalistlere karşı, sömürgecilere karşı, onların dayatmalarına karşı hep birlikte eşit yurttaşlar olarak göğüs gerelim, geleceğimize birlikte sahip çıkalım. Tam, demokratik, özgür bir ülkenin, bir Türkiye'nin yurttaşları olarak hep birlikte yaşayalım diyorum.” (Ankara/EVRENSEL)
Evrensel'i Takip Et