01 Mart 2015 03:12

Gizli Türkler -1

2000’li yıllardan sonra, Türklerin farklı türden sosyal-siyasi maceralarını ve tarihsel serüvenlerini betimlemek adına yeni yeni tabir ve yakıştırmalar moda olmaya başladı. Bunlardan en akılda kalanlarından biri elbette Soner Yalçın’ın “Beyaz Türkler” ismindeki kitabıyla birlikte literatüre hızla giren aynı adlı kategorik adlandırmaydı. Hemen ardından bu sefer Turgut Özakman’ın “Şu Çılgın Türkler” eseriyle birlikte gene aynı adlı olgu gündelik hayatın terminolojisine çoktan girip, günlük jargondaki yerini almıştı bile. Aradan uzunca yıllar geçtikten sonra biz de modaya gecikmeli olarak uymak suretiyle, ortaya yeni bir sınıflandırma adı ortaya atalım: “Gizli Türkler”. Peki kim tam anlamıyla bu “Gizli Türkler”?..

Paylaş

Okay DEPREM

2000’li yıllardan sonra, Türklerin farklı türden sosyal-siyasi maceralarını ve tarihsel serüvenlerini betimlemek adına yeni yeni tabir ve yakıştırmalar moda olmaya başladı. Bunlardan en akılda kalanlarından biri elbette Soner Yalçın’ın “Beyaz Türkler” ismindeki kitabıyla birlikte literatüre hızla giren aynı adlı kategorik adlandırmaydı. Hemen ardından bu sefer Turgut Özakman’ın “Şu Çılgın Türkler” eseriyle birlikte gene aynı adlı olgu gündelik hayatın terminolojisine çoktan girip, günlük jargondaki yerini almıştı bile. Aradan uzunca yıllar geçtikten sonra biz de modaya gecikmeli olarak uymak suretiyle, ortaya yeni bir sınıflandırma adı ortaya atalım: “Gizli Türkler”. Peki kim tam anlamıyla bu “Gizli Türkler”?.. 

ÖNCE: GİZLİ OLMAYAN VEYA OLAMAYAN TÜRKLER

Osmanlı Devleti parçalanıp tarihe karıştıktan sonra, çok daha ufak çapta bir toprağa ve yeni çizilen sınırlara sahip Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması ile birlikte Anadolu insanı doğal ve kaçınılmaz olarak bir süre içine kapandı ve bu dönemde ülke dışına çıkan, çıkabilen bir avuç insanın sayısı adeta bir elin parmaklarını geçmedi. Ta ki 60’lı yılların başlarına kadar… Önce Almanya, ardından Avusturya, Hollanda, İsviçre ve Fransa gibi Avrupa’nın ileri endüstri ülkelerinin kitlesel ve yoğun olarak işçi arzına gereksinim duydukları bu yıllarda Anadolu’dan çok kısa süre içerisinde yüz binlerce insan Orta, Batı ve Kuzey Avrupa’nın yolunu tuttu. Bir süre sonra çok farklı hayatların içine karışarak Türkiye Devleti için tam anlamıyla unutulan bu heterojen kitlenin en azından belli bir kısmı az çok izini kaybettirdi. Ne var ki bilindik Avrupa’nın göbeğinde, burjuva demokrasilerin tam kalbinde, az çok işleyen hukuk devletlerinde ve de oldukça sistematik ve düzenli çalışan bir toplumsal hayatta her anlamda sırra kadem basmaları da mümkün değildi ve olmadı da nitekim. Söz konusu ülkelerde misafir ve göçmen işçilerin çoğunun bir yeri yurdu; az çok yasal, kayıtlı, sigortalı olduğu bir işyeri; legal, düzenli bir adresi ve kuşkusuz tüm bunlarla birlikte derli toplu bir hayatı vardı.  

‘FİRAR’A HAZIRLANAN TÜRKLER 90’LARI BEKLEYECEKTİ

Yurt dışına ‘kapağı atıp’ da oralarda gerçek manada ve süresiz olarak kayıplara karışmak arzu ve niyetinde olup işbu yazıda tasvir edilmeye hazırlanılan; “Gizli Türkler” mertebesine yükselecek Türkiye kökenlilerin kolektif “firarları” için; Varşova Paktı ülkelerindeki rejim değişikliğini, Sovyetler Birliği’nin dağıtılmasını ve de Çin’in liberalleşmesini beklemek gerekecekti. Geride bıraktığımız yüzyılın 60’lı yıllarından 80’li yılların sonlarına kadar geçen dönemde; çalışma, siyaseten iltica, aile birleşmesi ve az da olda yüksek tahsil gibi temel amaçlar ile belirli birkaç Avrupa ülkesi, 2 belirli kuzey Amerika devleti ile yine iş-güç bulma hedefiyle yönlenilen belli bazı Ortadoğu ile Kuzey Afrika ülkeleri; yurt dışına açılan ve saçılan Türkiye kökenlilerin gittikleri ve gidebildikleri istikametlerin sınırlarını belirler o senelerde. Öte yandan 90’larda da sürecek söz konusu dönem aynı zamanda; Türkiye’de halkın korkunç bir ekonomik kriz, uzun bir savaş, dengesiz bir iç göç, yüz binlerin can verdiği trafik kazaları, aile içi ve sokaktaki kavga gürültü yüzünden birbirini asan kesen on binler, iş cinayetleri; erken ölümler, kitlesel kronik hastalıklar, sosyal cinnet, psikolojik bunalım ve sosyo-cinsel krizin cendere ve girdabında kelimenin tam anlamıyla nefes alamaz duruma geldiği bir zamandır. 

GİZLENMEK VE GİZLİLEŞMEK İÇİN KOŞULLAR ORTAYA ÇIKIYOR

Tarihler 1990’lı yılların başını gösterdiğinde, Batı Avrupa’ya yığınsal göçün temel nedenlerinden farklı motivasyon, emel ve beklentiler içinde olan, bu anlamıyla esas olarak sosyal hayat noktasında Türkiye’den kaçma derdinde olan yeni toplumsal kategoriler için aradıkları fırsat ayaklarına gelmiş oldu: Eski Doğu Bloğu ülkeleri ile eski Sovyet Cumhuriyetleri’ndeki sistem dönüşümleri. İşte, yıl be yıl ivmesi artacak şekilde, yavaş yavaş önce yüzler, ardından binler ve hatta on binlerce kişi; Türkiye’de bulaştıkları her çeşit dolandırıcılık, sahtekârlık, üçkâğıtçılık, kan davası, dava, takip, soruşturma, borç ve diğer türlü adli vakalardan kaçmak, paçayı kurtarmak üzere akın akın Karadeniz’in batı ve kuzey kıyılarının hinterlandında soluğu aldılar. (En akla gelen bariz örnek; suikastta öldürülen kumarhaneler kralı Ömer Lütfi Topal’ın ortağı Sudi Özkan’ın, sıranın kendisine geleceğini bildiği için soluğu Belarus’ta (Beyaz Rusya) almasıydı –Belarus’un İnterpol’e üye olmaması da söz konusu tercih bağlamında bir tesadüf değildi.) Kuşkusuz ki Gizli Türkler’in bu 1. Kategorisine ait olanlar, maddi açıdan orta ve yüksek dereceli olanak ve bölgesel bağlantı sahipleriydi daha ziyade. Ancak Gizli, “Firari” Türkler’in başka kategorileri de yok değildi şüphesiz. Gizli Türkler’in, sayısı giderayak artan, hatta katlanan bir başka kategorisini de; Türkiye’deki sosyal hayattan memnun olmadığı, ülkedeki toplumsal yaşamda tutunamadığından dolayı, akla hayale gelmeyecek vesile, bahane ve araçlarla ülkeden çıkış yapıp uzun süre geri dönmeyenler veya hiç dönmeyenlerden oluşuyordu. 
 

Devamı gelecek hafta… 

ÖNCEKİ HABER

İsim Özgür tutuklu sıfat özgür uzundur yasak

SONRAKİ HABER

Bir halkı tanımaya ağaçlarından başlamak

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa