22 Ocak 2015 14:23

Je Suis Charlie

Bu olayların ardından İçişleri Bakanı Manuel Valls’in yaptığı açıklamada; alınacak güvenlik önlemlerinin özgürlüğü kısıtlayacağını, ırkçı boyutlara ulaşabileceğini, azınlıkların ve özellikle Müslümanların potansiyel suçlu olarak etiketleneceğini görebiliriz.

Paylaş

Özge ALTUN
Paris Panthéon
Sorbonne Üniversitesi
DIDF Gençlik MYK üyesi

7 Ocak 2015 tarihinde Charlie Hebdo dergi binasına yapılan barbar saldırı içlerinde gazetecilerin ve polisin de olduğu onlarca kişinin ölümüne sebep oldu. Çarşamba günü başlayan bu saldırılar, Perşembe günü Kouachi kardeşlerle bağlantısı olduğu ortaya çıkan bir kişinin koşer bir markette insanları rehin alıp öldürmesiyle sonuçlandı. Fransa ve Paris tarihinde yaşanan bu kan dondurucu olayda üç günde on yedi kişi katledildi.

Bu saldırıların planlı ve örgütlü olduğu apaçık ortadadır. Derginin 2011’de yayımladıkları Hz Muhammed karikatürü ile Fransa’da yaşayan Müslümanların birçoğunun tepkisini çektiğini ve gazete binasının saldırganlar tarafından kundaklandığını da unutmayalım. “Dizlerimin üstünde yaşamaktansa ayakta ölmeyi tercih ederim.” diyen derginin genel yayın yönetmeni Stephane Charbonnier (Charb) El Kaide’nin ölüm listesindeydi. Derginin tarihi boyunca kafaya taktığı Müslümanlar değil tabulardı. İfade özgürlüğünü hedef alan bu saldırı Fransız halkının ve tüm dünyanın öfkesine neden oldu. Bir mizah dergisini susturma amaçlı yapılan bu korkunç saldırı ve cinayetlerin ardından halkın sokaklara dökülüp ‘korkmuyoruz’ sloganları atması bu barbar saldırılara boyun eğmeyeceğini de gösterdi.

Aslında bu yaşanan olayların temelleri uzun suredir gerek yabancı düşmanlığı gerek İslamofobinin yükselişi adı altında medya aracılığıyla atıldı. Müslümanlara karşı yapılanlar Charlie Hebdo saldırısından sonra bir kez daha önyargıların yeşermesine sebep oldu.
Aşırı sağın giderek yükseldiği ve İslam karşıtlığının bu kadar arttığı ya da arttırılmak istendiği bu dönemde bu katliamın ne kadar kritik olduğu net bir şekilde ortada.
Charlie Hebdo saldırısından sonra sadece birkaç gün içinde 52’ye yakın yerde Müslüman karşıtı saldırılar düzenlendi. (camilere yazılama yapılması, tesettürlü kadınlara sözlü ya da fiziki saldırı vs.)

ULUSAL BİRLİK!

Yaşananların ardından Hollande hükümetinin ‘ulusal birlik’, ‘Cumhuriyet’ adı altında; “aman Cumhuriyetimiz elden gidiyor!” algısı yaratıp halkı arkasına alması ve bu terör saldırısının asıl sorumluları olan Angela Merkel, David Cameron, Matteo Renzi, Mariano Rajov, Ahmet Davutoğlu gibi devlet başkanlarıyla beraber yürümesi aslında yaşananları meşru kılmaya çalışıp asıl sorumluluklarından sıyrılmaya çalışmasından  öte bir durum değildir. Başlangıçta yürüyüş solcu, demokratik örgütler ve sendikalar tarafından tertiplendi ama maalesef bu örgütler Hollande’ın ‘ulusal birlik’ çağrısına karşı çıkamayıp hükümete bir hediye vermiş oldular. Bundan rahatsızlanan bazı sol örgütler, -Sol Cephe başta olmak üzere- bu yürüyüşe katılma sebeplerini tekrar hatırlatıp hükümetin siyasi çıkarları için yaptığı çağrıyı kınadılar.

ULUSAL BİRLİK DEĞİL DEMOKRASİ

Hollande katliamın ardından yaptığı ilk basın konuşmasında; “İşte Mali’ye müdahale etmemizin sebeplerinden biri de terörü engellemekti. Bunu bugün bir kez daha anlıyoruz.” dedi.Fransa’nın Mali gibi ülkelerde emperyalist müdahaleleri devam ederken ulusal birlik adı altında yapılacak yürüyüşe alternatif bir yürüyüş düzenlenmesi tahminlerden uzak değildi. Paris’te düzenlenen bu Cumhuriyet yürüyüşüne karşı farklı bir güzergahtan Fransa’nın Ortadoğu’daki stratejisini eleştiren; “Biz ulusal birlik istemiyoruz demokrasi istiyoruz” alternatif bir yürüyüş düzenlendi. Son dönemlerde kamuoyunda popülaritesi gittikçe düşmekte olan Hollande, bu yaşananları ve ‘ulusal birlik’ söylemini popülaritesini tekrar yükseltmek için kullandı. Yapılan bir anket, Fransa halkının %88’inin Hollande’ın bu katliamdaki tutumunu ve ulusal birlik tavrını beğendiklerini ortaya koydu. Anlaşılan Hollande amacına ulaştı.


FRANSA’NIN POLİTİKALARININ BİR SONUCU

Bu olayların ve yürüyüşün ardından İçişleri Bakanı Manuel Valls’in yaptığı açıklamada; alınacak güvenlik önlemlerinin özgürlüğü kısıtlayacağını, ırkçı boyutlara ulaşabileceğini, azınlıkların ve özellikle Müslümanların potansiyel suçlu olarak etiketleneceğini görebiliriz.

Son 5 senedir, Fransa’da yaşanan terör eylemleri Fransa’da doğmuş ve büyümüş gençler tarafından yapılıyor. M. Merah, Kaouchi Kardeşler ve A. Coulibaly hepsi Fransa’da doğan ve banliyölerde büyüyen gençlerdi. Bu olayları, Fransa’nın yıllardır sürdürdüğü politikaların bir sonucu olarak görmek gerek.

ÖNCEKİ HABER

Kara Ferman Yazıladursun

SONRAKİ HABER

Makul Şüphe ve Devlet Terörü; Cizre

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...