28 Aralık 2014 03:06

2015 yılına giderken hedefe adım adım

2014 yılı, işçi hareketi ve (kamu emekçileri hareketi dahil) sendikal hareket açısından bir eşiğe gelindiğini pek çok açıdan ortaya koyan gelişmelere yataklık etti.

Paylaş

Nedim KÖROĞLU

2014 yılı, işçi hareketi ve (kamu emekçileri hareketi dahil) sendikal hareket açısından bir eşiğe gelindiğini pek çok açıdan ortaya koyan gelişmelere yataklık etti. Sınıfın sendikalarda örgütlü kesimleri, sırtına saplanmış hançer olan sendikal bürokrasiyi çıkarıp atmadan sermayeye karşı tutarlı bir mücadele veremeyeceğini daha fazla anlamaya başlarken; örgütsüz işçiler ise mücadele etmekten başka yol kalmadığını eylemlerle ortaya koydular. Sermaye cephesi, burjuvazi ve hükümetin sendika bürokrasinin de yardımıyla devreye soktuğu fütursuz saldırılar, süreci hızlandıran başlıca etken oldu.

Taşeron çalışmanın yaygınlaşması, düşük ücret, sosyal hakların her fırsatta budanması, asgari ücretin açlık sınırının altında tutulması, esnek çalışmanın envai türden uygulamaları, sendikasızlaştırma girişimleri 2014 yılında da sermaye ve hükümetin işçi sınıfı ve emekçilere yönelik başat tutumunu oluşturdu. Alınmayan önlemlerin sonucu meydana gelen iş cinayetleri Torunlar inşaat, Ermenek ve Soma’da olduğu gibi toplu katliamlara dönüşürken, uzun çalışma süreleri ve ağır çalışma koşulları işçileri fiziki tükenmenin eşiğine getirmiştir. Üstüne zaten düşük olan ücretler de zamanında ödenmeyince durum işçiler için tümden çekilmez halde.

ÇÖZÜM ARAYIŞLARI

İçinde bulundukları durumu değiştirmek için sendikalarda örgütlü olanlar çareyi sendika değiştirmekte, örgütsüz kesimler ise iş değiştirmekte aradı. İşçilerin, ihanet şebekesine dönmüş sendikaları terk ederek daha mücadeleci gördükleri sendikalara yönelmelerinde bir yanlışlık olmadığını vurgulamakta fayda var. Sonuçta bu yaklaşımların, sorunlara köklü bir çözüm olmayacağının somut deneylerle ortaya çıkması, işçileri, koşulların hem patronlara hem de sendikal bürokrasiye karşı mücadele ederek düzeltilebileceği noktasına giderek daha fazla götürmektedir. Nitekim yaşadıkları deneyler, işçileri, sendikaların mücadeleci temelde nasıl dönüştürülebileceği tartışmalarına ve arayışlara yöneltti. Bunun sonucunda başlıca sanayi merkezlerinde toplanan kurultaylarda bu sorun tartışıldı. Sendikaların mücadeleci temelde yeniden inşası sorunu, bir yanıyla sendikal bürokrasiyi alt edecek bir çalışmayı örgütlemeyi pratik olarak mücadeleci işçilerin gündemine sokarken, diğer yandan geleneksel sendikal çizginin terk edilerek sınıf sendikacılığı çizgisinin esas alınmasını beraberinde getirdi. Bu çabalar henüz sendikalarda köklü bir değişime yol açmamış olsa da somut yansımalarını örgütlü-örgütsüz işçilerin hak mücadelelerinde görmek mümkün.

MEŞRU MÜCADELE

Sendika bürokrasisi yıllar boyunca yalnızca “mücadele”yi değil işçi ve emekçilerin bilincini de yasal çerçeveye sıkıştırarak ajanlığını yaptığı burjuva sınıfın çıkarlarını korurken sendikalardaki varlığını da buna yaslanarak pekiştirdi. Bu durum, sendika bürokrasisinin, tarihteki en itibarsız dönemini yaşadığı halde “sendikalara egemen olmasının sırrı”nı da açıklamaktadır. Ancak bu durum giderek değişmektedir. Birkaç örnek;

* Cam işçileri, patronların grevi kırma girişimlerini kitlesel nöbetlerle, kamyonların önüne yatarak püskürttü. Sendikacılar ise bu mücadeleyi sürdürmek yerine, hükümetin grev yasağına boyun eğerek teslim oldu. Grev yasaklandıktan sonra da iş yavaşlatma, mesai kalmama tutumu takınan işçiler, sendika sahiplenmeyince eylemlerini daha fazla sürdüremediler.

* Ciner Grubuna ait Park Termik AŞ’nin işlettiği linyit madeninde grev yasağını tanımayan işçiler, dört gün boyunca fiilen grev yaptı. Sendika yönetimi ise eylem yasa dışı diyerek işbaşı yaptırdı.

* Trakya’da Danone işçileri Tek Gıda-İş’ten istifa ederek DİSK/Gıda-İş’e üye olduktan sonra yetki kaosunu bertaraf etmek üzere patronun yeni sendikalarıyla sözleşme masasına oturması talebiyle mücadele ediyor.

* Zonguldak’ta Hema Madencilik işçileri işten atılmaları yeraltından çıkmama eylemiyle püskürtmeye çalıştı.

* Tuzla’da DERİTEKS’te örgütlenen ETF işçileri yetki beklemeden fiili sözleşme yaptı.

Özetle 2014 yılı boyunca irili ufaklı örgütlü-örgütsüz pek çok iş yerinde fiili grev ve direnişlerle işçiler hak mücadeleleri verdi. Başarısızlıkla sonuçlansa da bu mücadelelerde öne çıkan yan, işçilerin harekete geçerken aradıkları meşruiyeti sermayenin ve onun devlet ve hükümetlerinin çizdiği “yasal sınırlar”da değil, taleplerinin haklılığında bulmaları ve eylemlerinde sınıf sendikacılığı çizgisini esas almalarıdır.

SİYASET BOZAR MI?

İşçilerin gerek patronlara, gerekse sendikal bürokrasiye karşı verdikleri mücadelede karşılarına çıkan engellerden biri de siyasal bölünmüşlüktür. Daha doğru bir ifadeyle işçilerin bilinçli olarak “siyaset karşısında nötr olma”ya koşullandırılmış olmalarıdır. Türk-İş’in bayraktarlığını yaptığı “partiler üstücülük” kendiliğinden bilincin etkisindeki işçiler içinde bu yüzden genel olarak kabul görmüştür. Sonuç, işçilerin burjuva (siyasetin) partilerin kucağına itilmeleri olmuştur.

Geleneksel değer yargıları ve günümüzün genç işçi kuşaklarının işçi sınıfı hareketinin tarihsel birikiminden yoksun oluşları, durumu daha da karmaşık kılıyor. Eylem anında Soma’da olduğu gibi hükümete karşı açık tutum alan işçilerin seçimlerde hükümet partisine (AKP) oy vermeleri ya da işten atılan mütedeyyin direnişçi Ülker işçisinin kendisine kestirmeden “Sizin iktidar olmanız gerekir” diyen keskin solcuya (AKP’yi kastederek) “Biz zaten iktidardayız” yanıtını vermesi bu sonucun yansımalarıdır.

“Siyaset bizi bozar” lafının işçiler arasında sıklıkla edilmesini gerçekte sermayenin saldırılarına karşı işçilerdeki birleşme isteğinin tersten dışa vurumu olarak anlamak gerekir. İşçiler kendiliğinden bilincin (burjuva bilinç) etkisinde kaldığı sürece bu handikap devam edecektir. Gerek işçi kurultayları gibi oluşumların, gerekse sendikal örgütlenmeyi sağlamak veya hak aramak için oluşturulan komite, dernek gibi platformların çalışmalarında sınıf dışı söylem ve tutumlardan uzak duran bir yaklaşım sergilemeleri mücadele içinde ileri tutum alan işçi kuşağının bu durumun farkına varmaya başladığının ipuçlarını veriyor. Bu, son derece önemli bir ilerlemedir. KESK’in doğrudan siyasi bir taleple, Kobanê halkıyla dayanışmak için eylem yapmasını da sendikal hareketin 2014 karnesine olumlu bir gelişme olarak not etmek gerekir.

Yeni bir yıla ilerlerken işçi hareketindeki bu dinamizmi görmeden yapılacak değerlendirmeler oldukça yüzeysel kalacaktır.

DÜŞE KIRILA İLERLEME

İşçi sınıfı ve sendikal hareketin tarihsel birikiminden yoksun genç işçi kuşağı ağır bedeller ödeyerek mücadelesini sürdürmektedir. Sendikal örgütlenme, sendika değiştirme, sendika bürokrasisine karşı mücadele, hak arama eylemleri sırasında öne çıkan bu kuşak, tez canlılıkla ileri atılmakta, çoğu kere bulundukları işyerlerinden tasfiye edilmektedir. İşçi sınıfının sermayeye ve işbirlikçi sendika bürokrasisine karşı yürüttüğü mücadelede düşe kırıla ama yılmadan kararlıca ilerlemeye çalışan genç işçi kuşaklarının eylemine gerektiğinde onları saldırılardan koruyacak bir olgunluk katacak olan, sınıf partisinin üyeleri başta olmak üzere sınıf bilinçli işçilerin yardımı olacaktır. Bu görev layıkıyla yerine getirildiğinde, taleplerinin meşruluğundan güç alarak her türlü fiili mücadeleyi örgütlemekten geri durmayan işçi sınıfının, hedefe emin ve fakat oldukça yavaş ilerleyen adımları hızlanacaktır. 2014 yılında işçi hareketi ve sendikal hareketin prizmasından yansıyan gerçeklik kısaca budur.

ÖNCEKİ HABER

Yolsuzluk sıfırlanabilir mi?

SONRAKİ HABER

2014 - Maden emekçileri için kapkara bir yıl

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...