28 Aralık 2014 02:59

Tahayyülün ihyası Kobanê direnişi!

Ağrı İsyanı, Kürtlerin cumhuriyet dönemindeki en önemli ulusal kalkışmalarından biridir. Bu isyanın kanlı bir şekilde bastırılmasından sonra Eylül 1930’da Milliyet gazetesinde yayımlanan bir karikatürde Ağrı Dağı’nın tepesine dikilmiş bir mezar taşında “Muhayyel Kürdistan burada medfundur” diye yazıyordu. Kürdistan, yani Kürtlerin kendi geleceklerini kendilerinin belirlemesi bir hayaldi ve bu hayal Ağrı Dağı’na gömülmüştü!

Paylaş

Yusuf KARATAŞ

Ağrı İsyanı, Kürtlerin cumhuriyet dönemindeki en önemli ulusal kalkışmalarından biridir. Bu isyanın kanlı bir şekilde bastırılmasından sonra Eylül 1930’da Milliyet gazetesinde yayımlanan bir karikatürde Ağrı Dağı’nın tepesine dikilmiş bir mezar taşında “Muhayyel Kürdistan burada medfundur” diye yazıyordu. Kürdistan, yani Kürtlerin kendi geleceklerini kendilerinin belirlemesi bir hayaldi ve bu hayal Ağrı Dağı’na gömülmüştü! Ağrı isyanından 90 küsur yıl sonra dönemin Başbakan Başdanışmanı ve bugünün müzakereden sorumlu Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Suriye Kürdistan’ında (Rojava’da) Kürtlerin kurdukları demokratik kantonları “tahayyül” olarak nitelemiş ve bu tahayyülün çözüm sürecinde Kürtlerde tatminsizlik ve şımarıklık yarattığını söylemişti. Aradan geçen onca zamana rağmen ‘devlet aklı’ değişmemişti, Kürtlerin kendi haklarını almaları/kazanmaları ancak bir hayal olabilirdi. Üstelik bu hayal, Kürtlerin devletin kendilerine “verdiği” hakları küçümsemelerine yol açıyordu!

AKP’NİN BÖLGESEL LİDERLİK ROLÜ

Neydi Kürtlerin yeni bir tahayyül peşinde koşmasına yol açan gelişmeler?

2011’de emperyalist güçlerin Arap ülkelerindeki halk hareketlerini yedeklemek için yaptığı hamleler, AKP Hükümeti’ni de harekete geçirmişti. AKP Hükümeti’nin ABD tarafından Türkiye’ye verilen ‘bölgesel liderlik’ rolünü oynamak üzere Suriye’ye müdahale yönünde attığı adımlara ülke içinde de Kürt hareketine yönelik askeri ve siyasi operasyonlar eşlik ediyordu. Türkiye egemenleri ‘yeni Osmanlı’cı heveslerle Esad rejimini devirip bölgeye yön veren bir güç olmanın peşinde koşarken, aynı zamanda Suriye Kürdistanı’nda (Rojava) Kürtlerin yönetimi ele almasını engellemek ve dahası ülkedeki Kürt hareketini kuşatacağı yeni bir cephe açarak onu ezmek istiyordu. Ancak S. Arabistan ve Katar’la birlikte el Kaideci, ÖSO’cu Suriye muhalefetine her türlü desteğin verilmesine rağmen Esad rejiminin üç-beş ayda yıkılması hesabı tutmamış, öte taraftan da 2012 Temmuz’unda Kürtler Kobanê’den başlayarak Rojava’da yönetimi ele almaya başlamıştı. İran’ın da PJAK (Kürdistan Özgür Yaşam Partisi) ile ateşkes imzalamış olması, PKK’nin sınırları rahatlıkla kullanabileceği koşulları sağlamış ve PKK’nin artık devletle neredeyse ‘cephe savaşları’ yapabilecek bir güç kazanmasının önünü açmıştı. AKP’nin Suriye ve Rojava’da içine düştüğü açmaz, ülke içinde Kürt sorununda uygulanan politikayı da sürdürülemez hale getirmiş ve 2013 başlarında Öcalan’la görüşme sürecinin önü açılmıştı.

TÜRKİYE’DEKİ ÇÖZÜM SÜRECİ VE ROJAVA

Öcalan’la görüşmeler başlamasına başlamıştı ama bu görüşmelerin nasıl sonuçlanacağı, nasıl bir ‘çözüm’ün ortaya çıkacağı büyük oranda Rojava’daki gelişmelerle iç içe geçmişti. O yüzden ‘çözüm süreci’nde AKP Hükümeti’nin statüsüz çözümüne giden yol, Rojava’da Kürtlerin statü tahayyülünün yok edilmesinden geçiyordu. Önce el Nusra ve sonra IŞİD Suriye’de ele geçirdikleri bölgelerde büyük katliamlar eşliğinde ‘İslam emirlikleri’ ilan ederken sus pus olan dönemin Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Kürtlerin PYD öncülüğünde kurdukları demokratik kantonlar için “bu girişim kabul edilemez” diyordu. Devlet, bunu engellemek için elinden geleni ardına koymayacaktı. Öyle de yapıldı. Önce Serêkaniyê’den başlandı. Ceylanpınar, Serêkaniyê’ye karşı el Kaideci güçlerin saldırı üssü yapıldı. Bu grupların askeri eğitiminden MİT TIR’ları ile silah taşınmasına ve her türlü lojistik desteğe kadar her yol denendi ama Rojava’daki tahayyül yok edilemedi.

IŞİD, TÜRKİYE VE KOBANÊ

Mezhepsel gerilim ve çatışmalar üzerinden IŞİD’in Irak’ta güç kazanması ve ardından çatışmadan Musul’u alması, Rojava’ya yönelik son ve en büyük hamlenin yapılmasının koşullarını yaratmıştı. IŞİD’in Musul’da Irak ordusuna ait ağır silahları ele geçirmesinin ardından saldırıya ‘en zayıf halka’dan başlandı. Kobanê, Kürtlerin üç tarafı IŞİD ve kuzeyi de Türkiye tarafından kuşatılmış olan en küçük kantonuydu. Kürtlerin tahayyülü, Ağrı’da olduğu gibi yine bir Eylül ayında toprağa gömülecekti. IŞİD’in Kobanê kuşatması, 16 Eylül’de başlamıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendinden emin: “Kobanê düştü, düşecek” diyordu. Ancak tanklarla toplarla yapılan saldırılara rağmen IŞİD barbarlığından kaçan bütün halkların güvenini kazanan Kürtler, teslim olmuyordu. Bütün eylem ve tepkilere rağmen Türkiye Kobanê’ye ambargo uyguluyor, IŞİD’i Bölge’ye (Ortadoğu’ya) müdahale için bir dayanak olarak kullanan ve IŞİD’e karşı bir ‘koalisyon’ kuran ABD, saldırıları izliyordu. Kobanê, ortaya koyduğu direnişle sadece Kürdistan’da değil; Bölge ve dünyanın dört bir tarafında halkların barbarlığa ve gericiliğe karşı mücadelesinin umudu, sembolü haline gelmişti. İşte emperyalizm ve gericiliğin el birliğiyle Kobanê’den başlayarak Rojava devrimini yok etme girişimi, 6-7 Ekim’de Kürdistan’da patlayan öfke; Türkiye ve dünyanın birçok ülkesinde ortaya çıkan güçlü dayanışma ve yaygın eylemlerle boşa çıkartıldı.

GÖZARDI EDİLEMEYECEK BİR GÜÇ

IŞİD’e karşı kurduğu koalisyon ciddi bir şekilde tartışılmaya başlanan ABD de IŞİD’in Kobanê’deki mevzilerini bombalamak zorunda kaldı. Erdoğan, hâlâ “Bizim için IŞİD neyse, PYD’de odur” modundaydı ama rüzgar tersine dönmüştü. Kobanê’ye yönelik ambargo delindi ve Türkiye’nin elinde PYD’yi dengeleme beklentisi üzerinden Kürdistan Yönetimi’ne bağlı Peşmerge güçlerinin Kobanê’ye yardım götürmesini kabul etmekten başka bir şey kalmadı. Tahayyülü yok edilmek istenen Kürtler, Bölge’de yüz yıl önce çizilen sınırlar tartışılırken artık kimsenin göz ardı edemeyeceği bir güç haline gelmişti.

DEMOKRASİ GÜÇLERİNİN BİRLİK ZAMANI

Kobanê direnişi, bize emperyalistler ve AKP Hükümeti gibi Bölge gericilikleri tarafından ancak bir tahayyül olarak görülen halkların kendi geleceklerini kendilerinin belirleyeceği bir dönemin başlangıcını müjdeliyor. Dolayısıyla bu direniş, emperyalist-kapitalist sömürü ve gericiliğin halklar, dinler, mezhepler arasında kışkırttığı savaş ve çatışmaya karşı halkların-inançların birlikte kardeşçe yaşayabileceği bir gelecek hayalinin ihyası, hayat bulmasıdır.

Şimdi Kobanê’de geriye çekilen IŞİD gibi, iç politikaya çekilerek 2015 seçimleri üzerinden gücünü yeniden tahkim etmenin peşinde koşan AKP’nin çekildiği bu son mevzisinde yenilgiye uğratılması için emek ve demokrasi güçlerinin birlik ve mücadelesini büyütmenin zamanıdır.

ÖNCEKİ HABER

İşçi sınıfı ve muhafazakarlaşma

SONRAKİ HABER

Sykes-Picot’un mirası ve yeniden şekillenen Ortadoğu

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa