25 Mayıs 2024 04:59

Suçu toplumsallaştıran imar “affı”

İzmir 1 Mayıs'ı

Fotoğraf: Özer Akdemir/Evrensel

Paylaş

Yapılı çevre üretiminin toplumsal ihtiyaçlardan ziyade sermaye birikimi amacıyla gerçekleştirildiği bu sistemde, imar uygulamaları da aynı oranda sorunlu oluyor. Hele de denetimin gerektiği gibi yapılmadığı, kuralların sürekli ihlal edildiği bizimki gibi ülkelerde çok daha büyük ölçekte sorunlar oluyor. Bir de bu sorunları mütemadiyen imar affı ve/ya imar barışı adı altında meşrulaştıran karar vericiler varsa...

En son 6 Şubat depremleri sonrasında yaşanan büyük kentsel yıkımın ardından artık nitelikli bir yapılı çevre üretimi olmalı deniyor, ama sistemi sürdürmeye niyetli aktörlerin böyle bir derdi yok. Yakın dönemde gündeme gelen iki imar kararı bu durumun yeni göstergeleri...

Önce yazının başlığındaki imar “affı”nın neden tırnak içinde olduğuna değineyim. Yönetmeliklere uygun olmayan imar faaliyetlerini, yerinde bir iyileştirme yapmadan, belli bir para karşılığında kâğıt üzerinde onay veren bu uygulamalar bir imar suçu affı değil. Tam aksine en tepeden yurttaşa dek uzanan bir suç üretimi. O nedenle de imar affı veya imar barışından ziyade imar suçunu toplumsallaştıran bir uygulama olarak anılmalı. Uygulama büyük ölçekli kent, doğa suçlarını örtbas etmeye çalışırken, yurttaşın çok daha küçük ölçekteki uygunsuz imar faaliyetlerini de kentsel-toplumsal suçların bir parçası haline getiriyor. Diğer bir deyişle herkesi suçun parçası kılarken sağlıklı bir kentleşme talebinin önünü tıkadığı gibi, kent/doğa suçlarına itiraz olasılığını da zayıflatıyor.

İmar affı/barışının kentsel suçları toplumsallaştırması hamlesinin bir yenisi de yolda. 15 Nisan 2024’te TBMM Başkanlığına sunulan “İmar Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi” genel seçimler öncesi çıkarılması düşünülen, ancak 6 Şubat Depremleri nedeniyle bekletilen bir öneri.

TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası’nın 10 Mayıs 2024’te söz konusu imar affı teklifine yönelik bir basın açıklaması oldu (1). Açıklamada, teklifte daha önce çıkarılan diğer imar aflarından bir fark olmadığı, yine ruhsatsız ve ruhsat eklerine aykırı yapıların kayıt altına alınmaya çalışıldığı, mülkiyet durumu, yapı sınıf ve grubu ile diğer hususların yapı sahibinin beyanı doğrultusunda belirleneceğine ilişkin tüm ölçütlerin aynı kaldığı, yapının afet risklerine karşı dayanıklı olup olmadığının tespiti için ise, sadece bir rapor isteneceğinin eklendiği işaret ediliyor.

Özetle Bakanlık yine imar “affından” yararlanılan yapılara para karşılığı yapı kayıt belgesi vermenin dışında bir işlem yapmayacak. Böylelikle yapı güvenliğinin sorumluluğu yine mülk sahibine bırakılacak, Bakanlık sorumluluk almayacak.

Yeni teklif 31 Aralık 2023 tarihine kadar yapılmış ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı yapıları kayıt altına alacak. Dolayısıyla 3194 sayılı İmar Kanunu’na 2018’de eklenen Geçici 16. Maddenin 1. fıkrasının kapsamı 6 yıl daha uzatılmış olacak.

Diğer yandan imar affının diğer kanunlarla ilişkisi doğru kurulmadığı için, yapı kayıt belgesi alınmayacak sit alanı, kıyı şeridi, orman alanı gibi özel yasalarla koruma altına alınmış yerlerde de karmaşa yaratılacak. 

21 Mayıs 2024’te ise Resmî Gazete’de yayımlanan “Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’ndan, 6303 Sayılı kanunun uygulama yönetmeliğinde değişiklik yapılmasına dair yönetmelik” başlıklı metin kentsel dönüşüm başkanlığının çalışmalarını kolaylaştıracak hususlar içeriyor (2). Yönetmelik maddeleri arasında riskli yapı tarifi, tespiti, rezerv yapı alanı imar durumuna dair güncellemeler de yer alıyor. Yönetmeliğin ekleri arasında da riskli yapı tespit, yıkımı, bu kararlardaki uyuşmazlıklar durumunda nasıl açık arttırmalar uygulanacağı vb. tebligatları geçiyor (3). 

6 Şubat depremleri sonrasında, başta deprem illeri olmak üzere, Bakanlığın imar faaliyetlerini hızlandıracak bu maddeler yurttaşı daha da büyük hak kayıplarına sürükleyecek. 

Buraya kadar yasal düzenlemelerin yaratacağı sorunlara ilişkin bazı tespitler okudunuz. Peki ne yapmalı?

Bu sayfada “radikal kent hakkı” başlığı altında dert ettiğim şey, kentleşme politikasının sistemsel sorunları iyileştirir gibi yaptığı değil, kökten dönüştürdüğü bir yolda ele alınması gerektiğini vurgulamak.

Yukarıdaki hukuki müdahaleler gösteriyor ki, bırakın sistemsel sorunları iyileştirmeyi, kasıtlı olarak sorun üretiliyor. O zaman içine sıkıştığımız bu hukuki kıskaca yönelik hukuki mücadeleler, bir kentsel-toplumsal dönüşümün önünü aç(a)mayacak.

Hukuka sistem-içi hukuk yoluyla direnmeyi tercih eden kişi/kurumlar var, olacak da. Ancak suçu topluma yayan bir sistemin içinde hukuk da bir araç ise, yeni yöntemlere ihtiyaç olduğu da açık. Kentsel-toplumsal direnişler bunun en kuvvetli yollarından biri olmaya devam ediyor...

1. https://www.imo.org.tr/TR,152685/6-subat-depremlerinin-gercekleri-ortadayken-yeni-bir-imar-affi-soz-konusu-bile-olamaz.html

2. https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2024/05/20240521-1.htm

3. https://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2024/05/20240521-1-1.pdf

E-gazeteye abone olan okurlarımıza kitap hediye ediyoruz
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa