25 Mayıs 2024 05:00

Yerel seçim sonrasında siyasette kartlar yeniden dağılırken…

Devlet Bahçeli ve Tayyip Erdoğan

Fotoğraf: TCCB 

Paylaş

Bırakalım sade yurttaşı; gazete ve TV’lerin Ankara muhabirleri bile sözlerine “Ankara bugün de çok karışık”, “Olup bitene dair herkes başka bir şey söylüyor”, “Burada kimin eli kimin cebinde belli değil”… gibi belirsizlik ifade eden cümlelerle başlıyor. Ve çoğu zaman bu belirsizliğe, kendisi de belirsiz olan “kulisler” üzerinden atıf yapıyor, “O da olabilir bu da…” gibi akla gelebilecek olasılıkları sayarak belirsizliği aşmaya çalışıyorlar.

Ebette gazeteciler, belirsizliklere işaret edip “Kimin eli kimin cebinde belli değil” derken bunları kasıtlı söylemiyorlar. Çünkü siyaset alanındaki gelişmeler birçok yönüyle son derece karmaşık. Siyasetin aktörü olan siyasetçiler, gerçekte hedefe koydukları rakipleriyle doğrudan karşı karşıya gelmek için kendilerini henüz yeterince güçlü görmediklerinden “Karından konuşarak” asıl hedefi değil yancıları ve yandaşları hedefe koyarak, işine öyle geldiğinde “Ben onu kastetmedim”, “Söylediklerim bağlamından koparılıyor”… diyecek biçimde düzenleyerek asıl amaçlarını gizlemeyi tercih etmektedirler.

TEK ADAM DÜZENİ YANLILARI DÜZEN AYNEN SÜRSÜN DİYOR AMA…

Bilinenlerin başında; AKP başta olmak üzere Cumhur İttifakının ağır hezimet denecek düzeyde ağır bir yenilgiye uğraması ve CHP’nin yarım asra yakın bir zamandan sonra siyasi yelpazede birinci parti düzeyine yükseltirken Erdoğan’ın tek adam yönetimini de “topal ördek” durumuna düşürmüş olması vardır. Tek adam rejiminin ekonomi, iç ve dış politika, sağlık, eğitim, sosyal güvenlik, yerel yönetim hizmetleri gibi başlıca alanlarda çözümsüzlüğünün de ifadesi olarak oluşan bu tablo siyasette kartların yeniden dağılması gerekliliği gerçeğini de siyasi gündemin üst sıralarına yükseltmiştir.

31 Mart seçimindeki halk tokadından en büyük payı alan Erdoğan ve AKP’si, seçimden hemen sonra başlattığı “Bu hezimetin sorumlusu kim?” sorusunun yanıtı etrafında parti ve sarayda “hasar” tespiti yapıp “enkazı” kaldırmaya girişmiştir. Erdoğan’a dokunmadan ama MHP’den kurtulmanın da bir yolunu bulup partiyi yeniden toparlamanın öyle kolay olmayacağı bir mecraya girmiş bulunmaktadır. AKP içindeki kliklerden Saray’daki danışmanlara kadar her kafadan bir ses çıkmasına izin verilmiş görünmektedir. Tabii eleştirileri, suçlamaları Erdoğan’a kadar uzatmamak şartıyla!

Bu yüzden de ihtiyacı olan zamanı kazanmak için Erdoğan, CHP’nin “Siyasetin normalleştirilmesi” çağrılarına “yumuşama” diyerek sarılmıştır!

Bahçeli, ise daha seçim sürecinin sonlarına doğru Erdoğan’a “Bizi bırakma. Sen bizim kurtarıcı liderimizsin” mealindeki çağrısıyla başlayan siyaseti dizayn etme girişimine seçimden sonra Cumhur İttifakı ve Erdoğan’ı savunma adına AKP, CHP, İYİP, DEM Parti… ve benzeri üzerinden gelen her girişime müdahale ederek hem CHP’nin “normalleşme” girişimlerine cepheden karşı durarak “yumuşama”yı “yumuşaklık”, “normalleşme”yi de “sözde yumuşaklaşma” olarak ilan ederek siyasi ortamı dizayn etmeyi esas alan bir pozisyon edinmiştir.

Seçimden birinci parti olarak çıkan CHP ise bu başarısından aldığı öz güvenle siyasi ortamı “normalleştirme”nin aktif tarafı olarak girimlerini yoğunlaştırdı. Genel Başkan Özgür Özel Erdoğan ve Bahçeli’yle görüşüp gündeme müdahalede öne geçti.

Bütün bu gelişmeler içinde Erdoğan ihtiyaç duyduğu zamana oynarken Özel ile Bahçeli ve MHP’si beklenenden de çabuk bir biçimde karşı karşıya geldi. Geçtiğimiz salı günü Bahçeli partisinin Meclis grubunda Özgür Özel’i Kobanê davası üstünden “terör iş birlikçisi” ilan eden “4 soru” sordu. Bahçeli’den birkaç saat sonra da Özgür Özel CHP grup toplantısında doğrudan MHP ve Bahçeli’ye değilse de onun iki yardımcısına Sinan Ateş cinayetinin azmettiricileri oldukları anlamına gelecek “4 soru” sordu. Böylece Özel, bu 4 soru ile Bahçeli’nin “4 soru”suna yanıt verdi. Böylece Özel, MHP ile “normalleşme” köprüsünü atma anlamında bir adım atmış oldu!

SİYASETİN SICAK GÜNDEMİ OLAN 4 ÖNEMLİ DAVA!

Seçimin üstünden geçen iki ay içinde netleşen gerçeklerden birisi de; siyasi ortamın Sinan Ateş cinayeti, Kavala-Gezi, Kobanê ve Ayhan Bora Kaplan (ABK) davaları etrafında bir mücadele olarak biçimleneceğidir.

Sinan Ateş cinayeti davasında oklar MHP üst yöneticilerini henüz sanık sandalyesine oturtmasa da kamuoyu vicdanında ve mahkemedeki zabıtlarda isimleri geçmeye başladı. CHP Genel Başkanı Özel bu cinayet üstünden sorduğu dört sorudan sonra önceki gün de “Sinan Ateş’in kanı yerde kaldıkça siyaset normalleşemez” diyerek MHP’nin bazı üst yöneticilerini doğrudan cinayetin azmettiricisi olarak göstermiştir.

ABK davasında ise süreç giderek sertleşirken; AKP ve MHP’nin yargı ve emniyet bürokrasisi içerisindeki tarafları netleşmektedir. Eğer bugün ortaya çıkmaya başlayan gerçekler bastırılamazsa bu mücadelenin AKP-MHP ortaklığı ve Cumhur İttfakının sonunu getirecek bir potansiyele sahip olduğu şimdiden görülmektedir.

Kobanê davasının ise yakın gelecekte HDP ve DEM Parti’nin kapatılması, bölgede yeni “kapsamlı askeri operasyonlar” ve kayyumlar girişimleriyle birleşen bir dava olarak süreceği anlaşılmaktadır.

Kavala-Gezi davasının ise; bir yanıyla ABD ve AB ile ilişkiler; öte yanıyla da içeride özgürlük ve demokrasi mücadelesinin davası olarak süreceğini söylemek abartı olmaz.

Bu yüzden de bu dört dava 2024 boyunca siyaset iklimini belirleyecek başlıca üç dinamikten birisi olacak görünmektedir.

SİYASİ ORTAMIN NASIL OLACAĞINI BELİRLEYECEK DİĞER İKİ DİNAMİK

Önümüzdeki dönem siyasi ortamın nasıl olacağını belirleyecek diğer iki dinamik ise;

  • Tek adam rejiminin yılın başından beri Irak Kürdistanı’ndaki bazı bölgelerle Suriye’nin kuzeyindeki Rojava kentlerine yönelik “kapsamlı askeri operasyon(lar) etrafında halkın ve demokrasi güçlerinin,
  • Erdoğan ve Şimşek’in halka “Acı ilaç içirme”, “Kemer sıktırma” programı olarak sunulan ve sistemin ekonomik faturasını halkın sırtına yıkmayı amaçlayan emekçi düşmanı programa karşı siyasete müdahalesi olarak biçimlenebilecek mücadelesinin siyasete vuracağı damganın derinliği ile ilgili girişimlerdir.

Yukarıda sözü edilen dört dava ve bölgede girişilecek askeri operasyonlar etrafındaki muhtemel girişimler açıkça siyasi girişimlerdir. Ama Erdoğan-Şimşek programına karşı işçi sınıfı ve emekçilerin “kemer sıkma”yı reddetmeleri etrafında mücadeledeki kalkış noktası ekonomik bile olsa; gerek burjuva sınıfının ve onların iktidarının programı olmasına karşı olması nedeniyle siyasi mücadele karakteri kazanan bir mücadele olarak siyasi iklimi belirleyen dinamiklerden biri olabilecektir.

Evet gerçek gazetecilerin günlük yoğun siyasi gelişmeler içinde gösterdikleri gayret son derece önemlidir. Yukarıda ifade edilmeye çalışılan siyasi ortamın oluşmasının başlıca dinamikleri dikkate alındığında, bu günlük gelişmelerin yerli yerine oturtulması daha bir anlam kazanacaktır.

E-gazeteye abone olan okurlarımıza kitap hediye ediyoruz
YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa