10 Şubat 2023 04:12

‘17 Ağustos 1999’dan’ ‘2023 büyük Anadolu depremine…’ ya da ‘kentsel dönüşüm depremi’

17 Ağustos 1999 Depremi

Fotoğraf: Özcan Yaman

Paylaş

BAŞLARKEN

Ne yazmalı? Nasıl yazmalı bilemedim. Büyük Anadolu depreminin 3. gününde bir yandan internete diğer yandan televizyona kilitlenmişken, hafızam beni yıllar öncesine götürdü. 17 Ağustos 1999 depreminde gazeteci olarak tanıklıklarıma. Sonrasında her 17 Ağustos’ta yapılan anmalar ve konu ile ilgili yazdıklarıma. Redfotoğraf olarak açtığımız sergiler.

Son yıllarda gezdiğim, dolaştığım Adana, Mersin, Hatay, Gaziantep, Afşin, Elbistan, Urfa, Diyarbakır, Konya, Adıyaman gözlerimin önünden geçerken deprem görüntüleri karşısında kahrettim.

Katliamlar ve doğal afetler yakamı/zı bırakmıyor. Kiminin içinde kiminin kıyısında geçen ömrümün/ömrümüzün hak ettiği bunlar olmasa gerek. Bunlar yaşanmasın diye yazdıklarımız ve verdiğimiz mücadeleler sürüyor, sürecek…

BİR DENEYİM OLARAK ‘DERİNCE EMEK ÇADIR KENTİ’

17 Ağustos 1999 depreminin ardından yıllar geçti.1999 yılında doğanlar koca insanlar oldular. Yaşadığımız büyük deprem bir kez daha geçmişe bakarak ders almamızı ve deneyimlerimizi paylaşmamızı gerekli kıldığını düşünüyorum.

17 Ağustos 1999 depreminin ardından Kocaeli Derince’de Emeğin Partisinin yardım kampanyalarıyla ve sahra çadırları ile kurulan “Emek Çadır Kenti” depremzedelere maddi ve manevi desteği ile hâlâ akıllardadır. O yıllarda çadır kentte bulunmuş yaşamıştım. Tuvaletten berbere, sağlık kabininden sıcak yemek çıkartan mutfağına, psikolojik destek birimlerine, çocuk oyun ve yaşam alanlarına kadar... Aylarca depremzedelere hizmet verdi. Gönüllü çalışan insanlar, doktordan, berbere ve sanatçılara kadar günlerce emek verdiler. Organizasyonda özne olan depremzedeler söz ve karar sahibiydiler. Yakınlarını, evlerini kaybeden çocuklar, açılan kreşte biraz olsun çocukluklarını da yaşıyorlardı. Hatta sünnet düğünleri bile yapıldı. Acılarını biraz sağaltmak, hayata tutunmalarını sağlamak önemliydi. Fadime Ana, Sennur Sezer ve Adnan Özyalçıner gibi isimler başta olmak üzere çok sayıda aydın  sanatçı Emek Çadır Kentine gelmiş evsiz kalan, acılara tutunan insanlara destek vermişlerdi.

Halkın acılarının paylaşılması, dayanışmanın gücünün ortaya çıkması tabii birilerini rahatsız edecekti. O günlerde Genelkurmay Başkanı olan Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu “Derince Emek Çadır Kentini” hedef alan sözleri tepki toplamıştı. Şöyle demişti; “Derince’de, İzmit’te çadırkent kurdular. Emek Çadır Kent diye. Gidin, görün sefaleti...”  

Bu sözlerin çadır kenti kapatmak için yapılmış oyunlar olduğunu söyleyen depremzedeler, “sefalet” yakıştırmasına da, “Burada sefalet mi, yoksa iyi bir organizasyon mu olduğunu gelip görsünler” demişlerdi.

Bugün yaşananları gördükçe aklıma “Emek Çadır Kenti”nin gelmesi boşuna değildi. Demokrasi güçlerinin bilgi ve birikimleri bu tür felaketlere karşı nasıl seferber olunacağını gösteriyor.

Yıllar geçti. Depremden koruyacağız diye “deprem vergileri”, “kentsel dönüşüm” diye yaptıkları beton yığınları ve ihya ettikleri bir avuç zenginin çıkarları afet, felaket dinlemiyor. Görülüyor ki devlet yine aynı devlet. 

Emek Çadır Kenti ile daha geniş bilgi için;

DEPREM İÇİN SAAT ÇALIŞMAYA DEVAM EDİYOR!..

17 Ağustos depremiyle ilgili yazdığım yazılara göz attım. Oldukları gibi yayınlasam sanki bu günlerde yazılmış gibi duruyorlar. O yazımdan alıntılayarak devam edeyim…

Neredeyse, deprem gerçeği unutturuldu. Fotoğraflar ve videolar nostaljik birer görüntü haline dönüştürüldü. Hatta, sanki Irak savaşından kalma görüntülermiş gibi kanıksattırıldı. Görüntüleri, inşaat şirketleri reklamların da kullanacakları birer malzeme haline getirdiler… “Şu kadar bin hatta milyon doları verin, depreme çoook dayanıklı garantili yapılarda oturun!”…

Sormak gerekiyor, devlet ne iş yapar? Belediyeler ne iş yapar? Eğer, Siz yüzde 20’lik dilimde yer alıp, üst gelir durumuna sahipseniz, Demokrat, laik ve sosyal bir hukuk devletinde yaşadığınızı iddia edebilirsiniz. Unutulmamalı ki adaletsizliğin olduğu yerde ne hak ne hukuk vardır. Dolayısıyla sosyal devlet hiç yoktur. Her yıl anmalarla geçiştirilen 17 Ağustos’la, büyük depremle ilgili ne yapıldı? Sevgili Sennur abla (Sezer) Evrensel’de bir yazısında bu ülkeye adalet anıtları dikmeli diyordu. En başta Meclisin karşısına.

Evet bu memleketin gerçekten adalet anıtlarına ihtiyacı var. Başta Meclis olmak üzere tüm devlet ve belediye binalarının önüne “17 Ağustos’u unutma” yazan. İnşaat yapılmayacak yere inşaat yaptıran, kontrolör diye her sabah kaçak yapı avına çıkan ve işini bilen memur rolünü oynayanlar, halktan vergi diye toplayıp halka suyunun suyunu verenlere karşı, yoksulları kentlerden kovup yerlerine finans ve sanat merkezleri yapmanın aracı olarak depremi kullananların yüzlerinin kızaracağı adalet anıtları dikmenin zamanıdır…

"OHAL DEĞİL, DEPREM SEFERBERLİĞİ"

Biz adalet anıtlarından bahsederken onlar rantiye anıtları ve camiler dikiyorlar. Asıl depremi rantiye yapıyor ve saat yoksulların aleyhine çalışmaya devam ediyor...

Son yaşadığımız “büyük Anadolu depremi” bir kez daha devletin sınıfta kaldığını gösterdi. Devlet, deprem seferberliği ilan edeceğine OHAL ilan ediyor. Emek Partisinin çağrısında altını çizdiği gibi “…OHAL demek grevlerin yasaklanması, söz, basın, ifade özgürlüğünün kısıtlanması demektir. TV radyo yayınlarına yasak, halkın haber alma hakkına engel koymak demektir. OHAL demek devletin ulaşamadığı afet bölgelerine halk dayanışmasının kesilmesi demektir. Bu karar aynı zamanda yoksul halkın iş, ekmek ve özgürlük taleplerini de baskı altına almak anlamına gelmektedir.

OHAL kararı geri çekilmelidir. Halkın ihtiyacı OHAL değil acil yardım ve dayanışmanın örgütlenmesidir. Binlerce insanımızın hayatına mal olan, yüz binlercesini mağdur eden bu ihmaller ve rant politikaları karşısında müteahhit firmalar ve sorumlu kamu görevlilerinin peşine düşüleceğine, halka karşı OHAL ilan edilmesi kabul edilemez.”

Bu yazıyı depremin 3. gününde yazıyorum.  Ve insanlar hâlâ yardıma muhtaç.

ZAMAN YAŞANANLARI BELGELEMEK ZAMANI

Her fırsatta doğa ve manzara fotoğrafları çekmek için fotoğraf gezileri yapan fotoğrafçılara sorumluluk hatırlatması yapan aktivist, Fotoğrafçı Mustafa Ertekin şöyle sesleniyor;

“Değerli Fotoğrafçı arkadaşlarımız, bölge fotoğraf dernekleri, Gafsad, Gifsad, Kafsad, Afad, Mfd, Adıyaman Fotoğraf Yolcuları, Mafsad, ArkaPlan bizler Binfot olarak Maraș ve çevresinde olacağız. Bu felakette fotoğraf derneklerinin temel sorumluluklarından biri de fotoğraf ve videolarla bir kayıt oluşturup, farkındalığa katkı vermektir. Bölgemiz geniş, her derneği sahaya davet ediyoruz…”

ISRARLA!

Gazete Duvar Yazarı, Şair Tevfik Taş’ın paylaşımıyla bitirelim.

“Her şey son çözümlemede sınıfsal. Depremin sonuçları da sınıfsal. Kadın cinayetleri de sınıfsal. Halk düşmanlarının tutumu da sınıfsal. Bilim düşmanlığı da sınıfsal. Rant sevgisi de sınıfsal. Ezberci değil devrimci doğrularımızı ısrarla yineleyeceğiz. Israrla!..”

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...