05 Şubat 2023 04:43

"Ayrı aday" meselesi -1-: Haklı, meşru ve fakat gerekli mi?

fotoğraf:pexels

Paylaş

vilbey@gmail.com

Epey zamandır siyasetin hegemonik gündemini teşkil eden seçimler yaklaşıyor. Gün verildi. Erdoğan’ın adaylığına dair açık anayasal aykırılığa karşın, ‘kayda geçsin’ diye yapılan düşük profilli itirazlarla birlikte, muhalefet de verilmiş 14 Mayıs gününü kabul etmiş gibi. Artık Millet İttifakı’nın adayının kim olacağına kilitlenilmişken, özellikle HDP’nin kendi adayını çıkaracağını dillendirmesi ve akabinde yansıyan haberlerden izlediğimiz kadarıyla bazı tartışmalar sonrası Emek ve Özgürlük İttifakı’nın da ‘ayrı aday’ önerisini makul buluyor izlenimi vermesi, bir başka tartışma alanı açtı. Seçim denklemini bütün elemanlarıyla birlikte etkileyecek düzeyde özgül ağırlığı olan bir durum çünkü bu. Herkes kabul ediyor ki, buradan destek alamayacak Millet İttifakı adayının (hele ilk turda) seçilebilmesi pek mümkün görünmüyor.

Özellikle HDP’yi bu noktaya getiren etkenlerin sağladığı haklılığa rağmen, en azından şimdilik varılan sonucun (ayrı aday) doğru olup olmadığını tartışmaya çalışacağız. Kuşkusuz ki sadece bu satırların yazarını bağlayacak olan naçizane görüşümüz, haklı olmak ile doğru yapmak arasında doğrudan bir ilişki olmadığı yönündedir.

Meseleyi somut olarak tartışacağız elbette ama daha önce bu konuyla da ilintisini kuracağımız bir başka boyuttan bahsedeceğiz. Gezi’den başlayıp bugüne kadar bir şekilde süren ve özellikle seçimlerde özellikle tabanda açıkça gözlemlenen özgün bir muhalif profilin varlığını hatırlatmak gerekiyor.

***

Gezi’nin geri çekilmesi ve kent çatışmaları süreci ve sonrasında Kürt illerindeki kitle hareketinin sönümlenerek kenara itilmesinin üzerinden başlayan tekçi rejimin inşası, daha önceden ‘benzemezlerin etkileşimi’ diye tanımladığımız bir sürece kapı açtı. MHP destekli Saray rejiminin, varlık koşulu olarak dayattığı ‘aparatlık’ ilişkisinin dışında kalma kaygısı, geleneksel burjuva siyasal çizgileri de görece değişime zorladı. Kimse çakılı olduğu koordinatların dışına çıkmama lüksüne sahip değildi artık. Hatırlansın, 7 Haziran 2015’te barajı geçmesi için umulmadık destekler verilmişti HDP’ye. Son yerel seçimlerde de belirgin izleri oldu bu taban mobilizasyonunun. Hemen bütün büyük şehirlerin AKP boyunduruğundan koparılması, başta Kürt siyasetinin desteği ve siyasal tabanlardaki bu akışkanlığın sonucu oldu. Benzemezleri yanyana gelip temaslanmaya zorlayan bu ‘kendiliğinden’ durumu dayatan, karakteri bilinen ve nereye uzanacağı tahmin edilen malum rejimin inşasıydı elbette. Özetle; tekçi-otoriter rejim kendi inşa süreciyle birlikte başka dinamikleri de görece değişime zorladı. Örnek olsun, Perinçek tayfası nasıl Saray’a eklenti olabilmişse, ‘Milli Güvenlik sorunu” diye ilan edilen CHP’nin ve “hain, ihanetçi, zillet, vs...” yaftalı diğerlerinin de karşı yönde yanyana gelişleri kaçınılmaz oldu. İradi yanyana gelişlerin dışında, bütün siyasi farklılıklarına karşın tekçi rejimin karşısında ‘aynı hizada’ pozisyon alabilme durumunu da bu zemin koşulladı aslında. İstanbul seçimi bunun en çarpıcı örneği oldu sonuçta.

***

Halkın önemli bir kesimini taraftarı olduğu grup ya da partilerden daha ileri bir siyasal refleksle hareket etmeye iten ve en son İstanbul seçimlerinde de kendisini gösteren dinamik sürecin, bir dip akıntısı gibi sürdüğü gerçeğini unutmamak gerekiyor. Özellikle siyasal taktikleri belirleyenlerin bunu da gözetmeleri ve hele demokrasi cephesindenkilerin bu dinamizmi (etkileşim, akışkanlık, geçişkenlik, gözetme, vb...) geliştirici, teşvik edici öneriler geliştirmeleri çok önemli. Geleneksel siyaset kodlarıyla kendi çeperlerine sıkıştırılmış toplumsal ve siyasal kesimleri, farklı ideolojik koşullanmışlıklarıyla emekçileri birbirine doğru iten, onları aynı hizada iktidara karşı yönelten bugünkü muhalefet diyalektiğine uygun tercih ve taktikler, geleceğe dair örülecek köşe taşları niteliğindedir. Kimilerine çok ‘ayrıntı’ gelebilecek bu boyut, ‘an’lık kimlik beyanlarından çok daha öncelikli sayılmalıdır. 

***

Evet, Gezi’den başlayarak siyaset tablosuna eklenmiş ve Saray rejiminin koşulladığı bu dinamizm halen sürmektedir. Seçimlere giderken geçmiş 10 yıldan devralınmış bu muhalefet karakteristiği gözardı edilmemeli. Farklı siyasal gelenek ve eğilimlere sahip olsa da bütün bir muhalif düzlemi baştan sona kesen bir ortak tehditin yarattığı refleksler... O düzlemde bulunan herkese sirayet etmiş korkular, kaygılar... Yine kaçınılmaz olarak temas ya da geçişkenlik noktaları olan bu düzlemde, bütün itiraz veya itiraz retoriklerine karşın, hayatın ve koşulların zorladığı, koşulladığı aynı hizada bulunabilme nesnelliğinin üzerinden atlanılamaz. Dikkate alınmayacak özellikler değil bunlar. Herkes bu durumu gözeterek hareket etmelidir. Aynı anlama gelmek üzere, bu durumu gözetmeyip özenli yaklaşmayan her kimse, sadece kendisiyle ilgili bir tasarufta bulunmuş olmayacaktır. Bir şekilde herkese kaybettirecek, kendisi de kaybetmiş olacaktır. Açık söyleyelim, bugün Millet İttifakı’nın sadece kendisinden menkul, etkileşime kapalı, enterne muhalefet ve seçim stratejisi sadece kendisine değil, herkese kaybettirme riski barındıran bir benmerkezcilik örneğidir.

Peki bu durumda ne yapılmalı?

Çeşitli biçimlerde izah edilmeye çalışılsa da gayet haklı ve meşru gerekçelere sahip olsa da ağırlıklı olarak reaksiyoner tınılar arzeden ‘ayrı aday’ formülü doğru sayılabilir mi? Konsolidasyon da dahil, hedeflediği sonuçlara ulaşma zemini var mıdır?

Söz çok, yer yok... Bir sonraki yazıda buradan devam...

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...