24 Ocak 2023 04:58

İktidarın ‘her yola’ başvurmak istemesi ‘her yola’ başvurabileceği anlamına gelmez

Fotoğraf: Kayhan Özer/AA

Paylaş

Türkiye iki yılı aşkın bir zamandan beri “seçim sathı mailinde!”

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve MHP Genel Başkanı Bahçeli seçimin 14 Mayıs’ta olacağını ilan ettiler. Ama, bu açıklamalar henüz resmiyete kavuşmuş değil.

Muhalefet partileri, 6 Nisan’dan sonra yapılacak bir “erken seçime” evet demeyeceklerini açıkladıklarına göre, 14 Mayıs’ta seçimin yapılabilmesi için Cumhurbaşkanının Meclisi feshederek seçime gitme kararı alması gerekiyor. Ancak bu adımın Erdoğan’ın üçüncü kez aday olamayacağı tartışmasını gündeme getirmesinin yanında, Cumhurbaşkanının Meclisi feshederek seçime gitmesinin seçim yasasına aykırı olması da ayrı bir tartışma konusu!

Bu yüzden, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Meclisi feshederek seçimi “erkene” alacağı anlaşıldığına göre Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın üçüncü kez aday olması daha da tartışılır hale gelmiştir.

Nitekim, Erdoğan’ın üçüncü kez aday olmasının yasal olduğu konusunda Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Meclis Başkanı Mustafa Şentop (Ve YSK Başkanı Muharrem Akkaya’nın imalı ama Erdoğan’a destek veren açıklaması) dışında kamuoyunda sözüne itibar edilen hiçbir hukuk insanı, Erdoğan’ın üçüncü kez seçilmesinin Anayasa’ya uygun olduğuna dair bir görüş belirtmiyor. Tersine anayasa hukukçuları, Erdoğan’ın önümüzdeki seçimde üçüncü kez aday olacağını ifade ederek adaylığın Anayasa’ya aykırı olacağında hemfikirler.

TEK ADAM YÖNETİMİ BELİRSİZLİK VE KEYFİ YÖNETİME OYNUYOR

Bunlarda ve daha fazlasında toplum hemfikir ama Erdoğan ve arkasındakiler bunu umursamıyor. Tersine seçim sathı mailinde oluşan tablo keyfi yönetimde nerelere gelindiğini gösteriyor:

  • Zamanında bir seçimde bile 3. kez adaylığı çok tartışmalıyken, bir de olup olmadığı ayrıca tartışılan Meclisi feshetme yetkisini kullanarak seçimin üstündeki tartışmayı daha da katmerleştirmesi,
  • Kamuoyunda titizlikle izlenen İmamoğlu davasında iktidarın istediği kararı vermeyeceğini söyleyen yargıcın sürülüp yerine adeta partili bir yargıcın getirilmesi ve İmamoğlu’na art arda hukuki değil tamamen siyasi amaçlı davalar açılması, Gezi davasında, Kaşıkçı davasında muhalefet şerhi koyan yargıçların sürülmesi, Hiranur Vakfında çocuk istismarı skandalının iddianamesini hazırlayıp dava açan savcının ilk duruşmaya bir hafta kala görevden alınması, Sinan Ateş’in öldürülmesi soruşturmasına MHP yöneticileriyle fotoğrafları medyaya düşen ikinci bir savcının atanması… gibi yargıya kör gözüm parmağına müdahaleler yapılması,
  • Sinan Ateş cinayetinde “mafya-siyaset-devlet” ilişkisinin ortalığa saçılmasının ardından Erdoğan’ın “Üç hilali yargılatmayız” diyen Bahçeli’yle kol kola girmesi,
  • AKP’li trol ordusu projesinin deşifre olması karşısında sorumlular hakkında hiçbir girişimde bulunulmaması,
  • SADAT’ın tam da beklendiği gibi seçim sürecinde “son etaba” girilirken “psikolojik harp” yöntemiyle Kılıçdaroğlu’nu hedefe koyup tehdit etmesi,
  • Valiler, kaymakamlar, yargının, yüksek bürokrasinin seçim sürecinde yasal bir sınıra çekilmek yerine iktidar lehine siyasete müdahale etmesi, seçime yaklaşıldıkça daha fazla müdahil olacaklarının anlaşıldığı bir döneme girdiğimiz apaçıktır.

Burada akla “Erdoğan ve onun tek adam iktidarı bunları bilmeden ya da mecbur kaldığı için mi yapmaktadır?” sorusu gelmektedir. Bu sorunun yanıtı elbette ki “hayır”dır!

Tersine tek adam yönetimi kendisini hiçbir Anayasa maddesi, yasa, teamül, ahlaki değer, liyakat vb. ile sınırlamamak istemektedir. Bu onun fıtratında vardır. Böylece kendisini hiçbir şeyle sınırlamayan “keyfi yönetimi”nin meşruluğuna toplumu da alıştırmak, bu alışkanlık üstünden de tek adamın keyfi yönetimine toplumsal bir rıza oluşturmayı istemektedir.

HERKESİN ANLADIĞINI ALTILI MASA ANLAMAMIŞ GÖRÜNÜYOR

“Tek adam yönetimi ülkeyi nereye götürüyor?” sorusuna az çok gerçekçi yanıt verecek kadar siyaseti izleyen her çevre, herkes bu gerçeği görüyor, anlıyor. Ama bunu altılı masa partilerinin anlamadığı anlaşılıyor.

Bu yüzden de seçim sürecinin böylesi ilerlediği bir zamanda CHP ve İyi Parti Mecliste, AKP ve MHP ile anayasa değişikliği tartışmaktadır. Hem de “Türban ve ailenin korunması” gibi ideolojik sonuçları olacak konularda.

Oysa HDP daha baştan “Anayasa sorunu seçimden sonra oluşacak yeni Meclisin görevi”, “Anayasayı umursamayanlarla anayasa yapılamaz” diyen bir tutum açıklayarak CHP ve İyi Partiye bir çıkış yolu göstermişti! Eğer CHP ve İyi Parrti anayasa konusunu iktidarla görüşmeyi reddetse buna karşın HDP komisyona katılarak Cumhur İttifakının bu ülkeye kendi gündemini dayatarak gerçeklerin üstünü örtmesine çanak tutsaydı; HDP hakkında “Cumhur İttifakının gizli ortağı” olmaktan başlayarak neler söyleyeceklerini siz okuyucularımızın anlayışına bırakıyoruz.

Ancak CHP ve İyi Parti, tarikat ve cemaatlerin “hassasiyetlerini” tüm toplumun hassasiyetiymiş gibi göstererek Erdoğan ve Bahçeli’nin minderine çekilmek için bir yumuşak karın daha oluşturarak Cumhur İttifakının eline her zaman kullanabileceği bir koz daha vermiş bulunmaktadırlar.

EMEK VE ÖZGÜRLÜK İTTİFAKI DİNAMİK GÜÇLERİ HAREKETE GEÇİRMEYİ AMAÇLIYOR

Türkiye tarihin en önemli seçimine gittiğimizde hemen herkes hemfikir.

Hemfikir olunan diğer bir şey de tek adam yönetimi ve arkasındaki ittifakın, gerçekte seçimi kazınmasa da iktidarda kalmak için her yolu kullanmak istediğidir. Çünkü iktidar normal koşullarda bir seçimi kazanamayacağını biliyor. Bu yüzden de seçimi “götürmek” için “her yola” başvurmaktan çekinmeyeceğini, bugüne kadar yaptıklarına bakan herkes açıkça görüyor.

Ancak iktidar ve arkasındaki güçlerin “her yola” başvurmayı göze almış olması bu konuda her yolu kullanabileceği anlamına gelmiyor. Çünkü seçim de tüm diğer önemli siyasal olaylar gibi karşı karşıya gelen tarafların güç ilişkisiyle bağlantılıdır. Bu yüzden sonuçta iktidar da olsa tek adam yönetiminin yapabilecekleri karşısındaki güçleri püskürttüğü ölçüde gerçekleştirilebilirdir.

Nitekim bugüne kadar birçok kez olduğu gibi, Osmanlı hanedanından emperyalizme karşı mücadelelere, tek parti iktidarlarından askeri cuntalara, sermaye ve gericiliğin her türlü yönetimlerine karşı Türkiye halklarının 200 yıllık demokratikleşme mücadelesinin birikimi, siyasi ömrünü çoktan doldurmuş olan, çürüme ve yozlaşmanın yaydığı pis kokuların her yanı kapladığı tek adam yönetiminin seçimi faşizmin “kilit taşı” yapma heveslerini kursaklarında bırakacak potansiyele sahiptir.

Bugünün görevi, bu potansiyeli güce dönüştürmek için gerekli girişimleri yapmaktır.

Emek ve Özgürlük İttifakı bu görevi yerine getirecek güçleri harekete geçirmenin, seçim güvenliğini, seçimi kazanma ve seçim sonrasındaki sorumluluklarını da bu görevini yerine getirdiği ölçüde başarabilecek bir ittifak olarak oluşturulmuştur.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa