İmamoğlu’na ceza halk iradesini tanımama ve Encü’ye tokat ‘hepimize’yse ne yapılacak?

Fotoğraf: Volkan Pekal/Evrensel
14 Aralık Çarşamba günü, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na, “Kurul halinde çalışan kamu görevlilerine karşı görevlerinden dolayı alenen hakaret”ten 2 yıl 7 ay 15 gün hapis cezası verildi.
18 Aralık Pazar günü, İstanbul’da hasta ve infazı yakılan tutukluların durumuna dikkat çekmek için sürdürülen “adalet nöbeti”nde polis, HDP İstanbul İl Eş Başkanı Ferhat Encü’ye tokat attı. Olayı kayda alan Gazeteci Mehmet Zeki Kaya da gözaltına alındı.
19 Aralık Pazartesi günü, Encü’ye tokat atılmasına karşı bir basın açıklaması yapmak üzere HDP’nin Kadıköy ilçe binasına giden HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar’ın partinin ilçe binasına girmesi ve partililerin parti önünde toplanması polis tarafından engellendi, çok sayıda partili gözaltına alındı. HDP Milletvekili Garo Paylan’ın “Kendi ilçe binamıza girmemize izin vermiyorsunuz” diye tepki göstermesine bir polisin “Biz trafiği açmaya çalışıyoruz” yanıtını vermesi polisin pervasızlığının kanıtı oldu.
19 Aralık Pazartesi gününün akşam saatlerinde ise Habertürk TV Ankara Temsilcisi Fevzi Çakır canlı yayında, Yargıtay Başsavcısı Bekir Şahin’in Anayasa Mahkemesinden (AYM) HDP’nin Hazine yardımı bulunan hesaplarının bloke edilmesini talep ettiğini duyurdu!
HDP’YE YAPILANLAR ARTIK TÜM MUHALİFLERE DE YAPILABİLİR!
Yukarıdaki altı günün tablosu, önümüzdeki dört-altı ay içinde cumhurbaşkanı ve 600 milletvekilinin seçileceği bir seçime giden Türkiye’nin getirildiği siyasi halin tablosudur.
İktidarın polisiyle, savcısıyla, yargıçlarıyla kuşattığı CHP ve HDP ise ülkenin 2’nci ve 3’üncü büyük partileridir.
İmamoğlu’na verilen ceza iktidarın, İmamoğlu’na oy vermemiş olanlar da dahil tüm İstanbul halkının ve hatta tüm Türkiye halklarının iradesini tanımadığının tartışmasız kanıtıdır.
HDP’nin İstanbul İl Eş Bakanı Ferhat Encü’ye polisin attığı tokat aslında tüm muhalif güçlere, tek adam yönetimine biat etmeyen herkese atılmıştır.
İlçe binasına sokulmayan Mithat Sancar’a dönük engelleme, artık bundan böyle tüm muhalif partilerin başına gelebilecek bir engellemedir. Ki, daha iki gün öce onlarca kamu emekçisi sendikasının yöneticisinin Meclis önünde yapmak istedikleri basın açıklamasının engellenmesi, son aylarda sendikaların, emek örgütlerinin, çeşitli derneklerin, kadın örgütlerinin, gençlerin taleplerini dile getirmek için yapacakları açıklamaların kıldan, tüyden nedenlerle yasaklanması ya da polisiye önlemlerle engellenmesi… HDP’nin Eş Başkanı Sancar’ın partisinin ilçe binasına sokulmamasına kadar gelmiştir.
HDP ELİ AYAĞI BAĞLANARAK KURTLAR SOFRASINA OTURTULMAK İSTENİYOR
Yukarıdaki altı günün tablosu içinde, HDP’ye yapılması yasal olarak zorunlu olan ve teamüllere göre ocak ayında HDP’nin hesabına yatırılması gereken “Hazine yardımı”nın “Bloke edilmesi” için savcının AYM’ye; “Davalı parti hakkında kapatma kararı veya devlet yardımından yoksun bırakılma kararı verilmesi halinde ödenen ya da ödenecek devlet yardımının harcanma ihtimali nazara alınarak; talebimizin ivedilikle görüşülüp, devlet yardımının bulunduğu banka hesabına dava süresince tedbiren bloke konulması talep olunur” gerekçesiyle yaptığı girişim ayrı bir öneme de sahiptir. Çünkü böylece Yargıtay Başsavcısı, seçime girmeye hazırlanan ülkenin üçüncü partisinin kazandığı hakkın gasbedilmesini isterken aynı zamanda, seçim sürecinde HDP’nin mali bakımdan sıkıştırılabildiği kadar sıkıştırılmasını istemektedir. Böylece, eğer seçime girerse HDP’nin diğer partilere göre bir de mali bakımdan dezavantajlı olması amaçlanmaktadır. Yani başsavcılık, HDP’nin kapatılmasa bile diğer partilere, özellikle de AKP lehine zayıflatılmasını amaçlamaktadır.
Kısacası bu girişim, elbette ki “serbest seçimler”, “seçimlerin vazgeçilmez unsuru olan partiler” arasında adil bir yarış olmasını engelleme amaçlıdır. Dolayısıyla “Hazine yardımı”nın “Bloke edilmesi” istemi; zaten pek çok bakımdan baskılanan, her gün polis operasyonlarının hedefi olan HDP’nin mali bakımdan da kuşatılarak, eli ayağı bağlanmış olarak “kurtlar sofrasına” oturtulması için atılmış yeni bir adımın ifadesi olarak görünmektedir.
HDP BU KUŞATMAYI DA KIRAR AMA SORUN DAHA BÜYÜK!
HDP’nin öncülü partilerin son 30 yılda soruşturmalara, kapatmalara, yöneticilerinin, üyelerinin binlercesinin cezaevine atılmasına, partilerinin kapatılmasına… Her saldırıdan daha da güçlenerek çıktığı dikkate alındığında, bu mücadeleci geleneğin üstünde yükselen HDP’nin kapatmaya varan tehditlerin de üstesinden geleceğinde şüphe duyulamaz. Bugüne kadar yaşananlar bunu göstermektedir.
Ancak bugün sorun HDP’nin sorunu olmayı aşarak, tüm muhalif güçlerin; sadece muhalif siyasi partilerin de değil, TTB, TMMOB gibi emek ve meslek örgütlerinin, mücadeleci sendikaların, özgürlük ve demokrasi isteyen her çevrenin sorunudur. Çünkü siyasetteki gelişmeleri izleyen herkes, tek adam yönetiminin, “Seçimi götürmek” için tüm muhalif odakları itibarsızlaştırıp ezmek için elindeki her imkanı yasal mı değil mi, ahlaki mi değil mi… demeden sınırsız bir biçimde kullanacağını görmektedir, bilmektedir!
Yani mücadele çeşitli ittifakların sözcüleri arasında polemikleri aşarak, tek adam yönetiminin ülkeyi nasıl bir felakete sürüklediğinin farkında olan her çevre odağı her çevrenin siyasi mücadelesinin önünü açan girişimlerle birleştirildiği ölçüde seçim tek adam iktidarına son vermenin bir adımı olabilecektir.
Bu yüzden de “Ferhat Encü’ye atılan tokat hepimize atılmıştır” demek yetmez. O tokadın kendisine de atıldığını düşünen her çevrenin ortak mücadele için gerekli girişimleri yapması da zorunludur.
Tıpkı İmamoğlu’na verilen cezanın halk iradesinin tanınmaması olduğunu söyleyenlerin, tek adam yönetimine karşı ortak mücadelesi ve bu mücadelenin halkın iradesine yönelik saldırıyı püskürtmek için siyasete doğrudan müdahale eden bir çizgiye girmesi için gerekli girişimleri yapmasını gerektirdiği gibi!
Evrensel'i Takip Et