29 Kasım 2022 04:26

"6'lı masa"dan güdük anayasa önerisi

Altılı masanın Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem anayasa değişikliği toplantısı

Fotoğraf: Damla Kırmızıtaş/Evrensel

Paylaş

Dün sabah “6’lı masa”nın yeni anayasa önerisi açıklandı. Halk TV yöneticilerinden Hakan Çelenk, tek sözcükle tanımlamak gerekirse nasıl tanımlarsın sorusunu “özgürlükler anayasası” olarak niteledi.

Aslında açıklanan yepyeni bir anayasa değil, eski anayasada değişiklik önerileri. “6’lı Masa”nın önerisi daha başından bu nedenle problemli, bu nedenle sakat doğmuş bir “yenileme”. Toplantıda “12 Eylül Anayasası” sürekli suçlandı. Örneğin Anayasa değişiklikleri önerisinin “belkemiği” ve temel değişiklik konusu olan “güçlendirilmiş parlamenter sistem”, suçlanan “12 Eylül hukukunun yarattığı güçsüz parlamenter sistem” yerine önerilmekteydi. Oysa hâlâ, değişikliklerle “yamalı bohça” halini aldığı dünkü toplantıda da belirtilen 12 Eylül Anayasası metni üzerinden yürünüyor! CHP’li Sunucu M. Erkek’in sözleriyle 12 Eylül Anayasası “8 madde ve 9 başlıkta değiştiriliyor”.

Haksızlık etmeyelim; tek adam yönetimini hedef alan “6’lı masa”, onun anayasal dayanağını değiştirmeyi amaçlıyor kuşkusuz ve yerine ne önerse onunkinden iyi ve ileri olmaması olanaksız. Şimdi tam bir baskı, özgürlük yoksunluğuyla yasaklar ve keyfiyet geçerli. Bahçeli hazırlamadığı için, öneriler zorunlu olarak mek parmak da olsa ileri ve iyileştirmeci olacak. Sorun, önerilerin nasıl iyileştireceğiyle iyileştirmenin ölçüsünde. Sınırı, 12 Eylül anayasasının rötuşlanması belirliyor!

Düzeltici/iyileştirici “arayışın” başlıca ve en temel yönelimi, iyileştirmeleri emeğiyle geçinme uğraşındaki halkın çalışma ve yaşam koşullarıyla hak ve özgürlüklerinin değil, yönetim aygıtının iyileştirilmesinde araması. Başlıca sorun burada ve anayasa değişikliği önerisinin halkın yerine yönetici/egemen sınıfların önerisi olduğunu belirtiyor. Değişiklik önerisi, sömürülen alt sınıflardan oluşan halkla sömürücü üst sınıflar arasındaki ilişkiyi değiştirme yerine sömüren egemen sınıflar arasındaki ilişkileri kurumsal bazda değiştirmeyi amaçlıyor.

Böyle olunca, “6’lı masa”, baskıcı yasakçı keyfiyete son verilmesinin yolu olarak gerçek bir iktidar değişikliği ve tekellerden alınacak egemenliğin halka verilmesini önermiyor. Ve temel değişiklik ihtiyacı, devletin bir halk demokrasisi olarak yeniden örgütlenmesi yerine yönetim aygıtının yeniden düzenlenmesinde görülüyor. Tek adam yönetimine son verme amacıyla bütün kararları her düzeyde örgütlenmiş halkın alacağı bir halk egemenliği mekanizması kurulması önerilmiyor şüphesiz. Kararları yine, ABD ve NATO’nun efendilerinin yol göstericiliğinde, TÜSİAD vb. türü örgütleri aracılığı ve burjuva partilerinin sözcülüğüyle sömürücü sınıflar, başta tekeller verecek. Bugünkü devlet makinesi olduğu gibi duruyor; başlıca ya da yalnızca yasama (TBMM ya da parlamento) güçlendirilip yürütme organı olan Bakanlar Kurulu da değil, Cumhurbaşkanlığı görece güçsüz kılınıyor.

Deniyor ki; Cumhurbaşkanlığı yönetim sisteminde “Bağımsız olamayacağı bilinen” denen örneğin Merkez Bankası ve yargı “güçlendirilmiş parlamenter sistemde” bağımsız, üniversitelerse özgür ve özerk olacak. Nereden bağımsız? Cumhurbaşkanından! Peki, bağımsız Merkez Bankası ya da yargı halkın çıkarları doğrultusunda mı karar verecek yoksa tekelci kapitalizmin bekası ve tekellerin çıkarları doğrultusunda mı?

MB’nin bağımsızlığı, bir Dünya Bankası ve IMF dayatmasıydı ve Türkiye’ye geri kalan “üst kurullar” tarafından K. Derviş tarafından hediye edildi. Tek adama bağlı MB’nin alternatifi tekellerin MB’si midir? Ya da yargı tabii ki tek adamın buyruklarıyla karar vermemelidir? Ancak çözüm, yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü denerek, yargının birbirinden ayrılacak hakim ve savcılar kurumlarına bağlı olmasını savunup jüritokrasiyi mi üstün saymaktır? Soru şudur: Yargı bankaların, fabrikaların mülkiyetini mi üstün tutacak, halkı ve çıkarlarını mı? Halkı soyup soğana çeviren, vergi kaçırma dahil türlü yolsuzluklarıyla tekeller hakkında tek bir soruşturma açılmazken aç bırakılan bir kişi ekmek çaldığı için hırsız sayılmaya devam mı edecek?

6’lı masa” TBMM’ye giden yolların demokratikleşmesini öneriyor. Güzel. Ama barajın kaldırılması mı demokratiktir, önerildiği gibi yüzde 3’e indirilmesi mi? Yasama dokunulmazlığının, kanun yapım süreçlerinin, Meclisin denetim yetkisinin güçlendirilmesi şüphesiz önemli. Temel hak ve özgürlüklerin KHK’lerle kaldırılamaması da. Ancak demokratikleşme, herhalde Meclisin değil halkın yetki ve dokunulmazlığının güçlendirilmesindedir ve burada aranmalıdır. Temel hak ve özgürlüklerin KHK ile değil Meclisin çıkaracağı yasayla sınırlandırılmasına halkın “oluru” isteniyorsa, bu olur kuşkusuz verilemez!

Cumhurbaşkanımızın talimatıyla” klişesini tabii ki artık duymamalıyız. Tek adam yönetimine son verilmesi tabii ki şarttır. Ancak DP Gn. Skr’nin dediği gibi “şimdi demokrasi zamanı” denecekse, OHAL’in cumhurbaşkanı mı yoksa onun başkanlığında bakanlar kurulu tarafından mı ilan edileceği değil, halka ve demokrasiye karşı OHAL ilan edilemeyeceği önemli sayılmalıdır.

Gn. Skr.’in “insan haklarına dayalı, laik, demokratik, sosyal hukuk devleti” vurgusuyla İyi Parti Gn. Skr. Uğur Poyraz’ın “Anayasaya insan onurunun dokunulmazlığını ekliyoruz” ve “hürriyet esas sınırlama istisna” sözleri, tek adam keyfiyet ve yasakçılığı karşısında bir adım ileri şüphesiz. Saadet Partisinden B. Kaya’nın söylediği “Yerel yönetimler içişleri bakanınca görevden alınmayacak”,  “Üniversiteler özerk olacak”, “RTÜK, özerklik, çoğunlukçuluk ve tarafsızlık ilkesiyle çalışacak” sözleri de öyle. Ancak önemli olan “insan haklarına dayalı… hukuk devleti”nin bir tekerleme olmaktan çıkmasıdır. “Ama”ları kaldırılacağı söylenen 12 Eylül Anayasa’sına yapılacak iki ekle elbette yetinemeyiz: “Hürriyetlerin sınırlanması istisna olacak” demek, tıpı tıpına 12 Eylül’ün “ama”sıdır! YÖK’ün yerine bir koordinasyon kurulunun geçirilmesi ve RTÜK’ün RTÜK olarak kalmasıyla da yetinemeyiz. Yerel yönetimleriyse Danıştay değil, seçimin istediği zaman yenilenmesine karar verecek seçmenleri görevden alabilir.

İnsan onurunun dokunulmazlığı” ise, bu sözlerin kağıt üzerinde Anayasa’ya eklenmesiyle değil, fabrikadan en üst kademe meclisine her düzeyde gerçekleştirilecek halk egemenliğinin demokratik hak ve özgürlükleri amasız, sınırlamasız bir demokratikleşmeyle tanımasıyla gerçek olabilir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa