27 Kasım 2022 04:36

Göç, emek ve çocuklar

Çocuk işçi

Arşiv | Fotoğraf: MA

Paylaş

Kavramlar uçuşuyor, kafalar hep daha fazla karışıyor, karıştırılıyor. Küreselleşme, dönüşüm, ithalat, ihracat, hizmet ekonomisi, Kara Cuma, internet üzerinden alış, satış, sanal ticaret vs. Yapay zeka, robotlar, akıllı telefonlar, vs. Sonra, eskiden beri gözleri görmez, kulakları duymaz, kafaları çalışmaz kılan “vatan-millet-Sakarya” tekerlemeleri. Sonra üzerine fıtrat, tarikat! Sonuç? Sömürenler çok rahat. Dünya zengin olmayı bilenlerin. Zenginlik güzel. Zenginlik çekici. Zenginlik şahane.

Dünyayı zenginler yönetiyor. Zengin bir ülkede yaşamak gibisi de yok. Ama zenginleri rahatsız edenler var. Örneğin göçmenler. Zenginliğe üşüşüyorlar. Göçmenler neler, neler yapıyorlar. Şimdi bir örnek bulalım. Şöyle zengini bol, refahı bol, çikolatası bol bir ülke olsun. İsviçre olsun.

Vitrini güzel ülke İsviçre’nin son 70 yılı göçmen işçilerle dolu. Yapılması gereken her tür işi yapabilecek, şöyle güçlü, dayanıklı ve ucuza çalışacak emekçilerle. Bu devlet güdümlü, “düzenli” denilen türden bir göç. Büyüyen ekonominin daha da büyümesi için gerekli iş gücü güneyden sağlanmış. Örneğin, İtalya’dan. Hem de çok sert kurallarla: Getirilecek işçiler geçici olacak ve çocuklu olmayacak. Çocukları varsa, geride bırakacaklar ve öyle gelecekler.

İşçilerin sürekli değişmesi sermayenin pek işine gelmediği için geçici işçilerin çoğu kalıcı olmuşlar. İşverenler her yıl sözleşmeleri uzatmışlar. Sonra başka ülkelerden de işçiler getirilmiş. İsviçre’de kalıcılaşan işçiler çocuklarını yanlarına alabilecekleri günü bekler olmuşlar. Hatta yetkililere dertlerini anlatmak üzere dilekçeler vermişler ama çocuklara uygulanan yasak kaldırılmamış. Çocuklarından uzak ana babaların olması, ana babalarından uzak çocuklar olması İsviçrelilerin çoğunu hiç rahatsız etmemiş. Durumdan rahatsız olanlardan biri, Yazar Max Frisch durumu şöyle özetlemiş: “Biz işçi istedik ama gelenler insan çıktı.

İşte bu insanlar, insanlıkla bağdaşmayan çocuk yasağına karşı çözüm yolları aramaya başlamışlar. Kimileri çocuklarını gizlice İsviçre’ye getirip, saklama yoluna gitmişler. Çocuklara yabancılara görünmemeleri, kimseyle konuşmamaları söylenmiş. Saklanmak zorunda kalan çocuklar değil okula, hastaneye bile gidememişler. Yakalanan çocuklar ise geri gönderilmiş. Yaşananlar kötü ama gerçek.

1970’ler boyunca İsviçre’de binlerce göçmen çocuğun bu koşullarda yaşadığı sanılıyor. Günümüzde bu çocukların nasıl saklandıklarını ve yaşadıkları zorlukları tarih müzelerinde sergilenmekte ama bu yeterli değil. Göçmen çocukları İsviçre devletinden resmi bir özür bekliyorlar. Birçoğu zenginliği yaratanların o geçici göçmen işçiler olduğunu biliyor.

Zenginleri zengin eden, bolluğu bolluk yapan emeği verenler. Emeği verenler kim olursa olsun, isterlerse göçmen olsunlar, emeklerinin sonucu aynı. Ama eskiden beri emeği sömürenler, emeği verenleri beğenmez ve aşağı görürler. Köleleri olan beyaz toprak sahiplerinin her gün siyah kölelerin pişirdiği yemekleri yemesi ama onları aşağı siyahlar olarak görmeleri gibi. Göçmen işçilerin ürettiği arabalara severek binip, sonra göçmen düşmanlığı yapanlar gibi. Fındık toplayan Kürt işçilerin topladığı fındığı seve seve yiyen, sonra Kürt düşmanlığı yapanlar gibi.

Günümüzde dünyanın hemen her yerinde sağ partiler düşmanlık üzerinden taraftar topluyor. Trump, Orban, İtalya’dakiler yetmezmiş gibi, Danimarka, Norveç ve İsveç’te göçmen düşmanlığı dışında siyasi malzemesi olmayan partiler yükseliyor. Üretilen düşmanlık mutlaka çocukları vuruyor.

Türkiye’de göçmen düşmanlığı yükseliyor. Göçmen düşmanlığını aşmanın yolu, göç ister içeriden ister dışarıdan olsun, dünyaya emek ve adalet penceresinden bakmak.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa