8 Kasım 2022

‘Yoksulluk sınırı’ üstünde bir asgari ücret için mücadele ihtiyacı

Fotoğraf: Eren Ergine / Evrensel

Asgari Ücret Tespit Komisyonunun (AÜTK) 2023’ün asgari ücretini tespit etmek için toplanıp “Çalışmalarına başlaması”na üç hafta kaldı. Ama ne AÜTK’ye “işçi tarafı”nın temsilcisi olarak 5 üye veren Türk-İş’ten ne de genel olarak işçi haklarını savunmaları gereken diğer işçi sendikalarından ve konfederasyonlardan bir ses bir nefes var!

Oysa ülkemiz, tarihinde görülmemiş kadar uzun bir zamandan beri “seçim sathı mailinde”dir ve bu “sathı mail” daha da kayganlaşıp dikleşmektedir. Az çok örgütlü olan çeşitli toplumsal kesimler bu süreci kendi taleplerini yükselterek seçim sürecine müdahale etmeye çalıştıkları bir süreç olarak kullanmaktadır.

Ama işçi sendikaları konfederasyonları ve bağlı sendikalar asgari ücretin ne olması gerektiğinden nasıl belirlenmesi gerektiğine, son yıllarda yapılan tartışmalar hiç yokmuş gibi, AÜTK’nin toplanmasına birkaç hafta kalmışken hiçbir girişimde bulunmamıştır. Bu doğrultuda bir adım atılacağı konusunda da hiçbir işaret gözükmemektedir.

Hatta bu konfederasyonların ve sendikaların yönetimlerini gasbetmiş sendika bürokrasisinin “seçim rüşveti” faslından asgari ücrete “Çok yüksek zam yapılacağı” söylentileri karşısında, yapılacak zamların TİS’leri nasıl çöpe dönüştürdüğünü göstermesinin korkusuyla TİS’lerin bu hale gelmemesi için asgari ücrete yapılacak zammın “asgaride” kalması için dua ettiklerini söylemek de haksızlık etmek olmaz.

SENDİKALAR CENAHINDA ASGARİ ÜCRETLE İLGİLİ BİR GİRİŞİM YOK!

Hele de son yıllarda;

  • Asgari ücret, 5 patron, 5 hükümet, 5 de Türk-İş temsilcisinden (Bunlara işçi tarafının temsilcisi deniyor) oluşan AÜTK’nin bugüne kadar hep patron ve hükümet temsilcilerinin çoğunluk oylarıyla (Arada bir Türk-iş temsilcileri de katılmış) ve her zaman patronların istediği düzeyde tespit ediliyor,
  • AÜTK’de gerçekte asgari ücretli işçileri temsil eden temsilciler bulunmuyor,
  • Asgari ücretli işçilerin taleplerini ifade edecek bir mekanizma olmadığı gibi asgari ücretli işçilerin grev ve benzeri yollarla taleplerini savunma haklarından yoksun olması gibi çok haklı nedenlerle asgari ücretli işçilerin söz hakkının olması, bu söz hakkının işçi yığınlarının grev hakkıyla da desteklenen bir mekanizma oluşturulması savunuluyordu.

Ama önceki yıllarda hiç olmazsa asgari ücretin belirlenmesinin öncesinde bu konuda tartışmalar yapılıyordu. Bu yıl ise bu konuda ne yazık ki hiçbir girişim yok, yakında olacağına dair bir işaret de yok.

AÜTK VE ONUN ASGARİ ÜCRET TESPİT TARZINA HERKES KARŞI

Oysa asgari ücretle çalışan işçi sayısı son yıllarda olağanüstü arttı. İşçilerin yarısı asgari ücretle çalışır hale gelmiştir. Dahası asgari ücretle ortalama ücret öyle görülmedik biçimde yakınlaşmıştır ki, aralarında bir “tık” fark kalmıştır.

Tabii burada sorun asgari ücretin çok hızlı artması değil ortalama ücretin sermaye ve sermaye iktidarı tarafından bilerek ve isteyerek aşağı çekilmesidir. Ki, burada sendika bürokrasisinin sınıf hainliği rolü tartışmasızdır.

Öte yanda enflasyondaki hızlı artış, enflasyonun “açlık sınırı” ve “bekar bir işçinin geçinme masrafları” arasında bir yerde tespit edilmesi geleneğine son verilmesi gerektiği konusunda emek mücadelesi içinde az çok yer alan herkes, her kesim hemfikirdir. Çünkü böyle bir asgari ücret tespiti işçinin ve ailesinin insanca yaşamasının konuşulmasının bile abesle iştigal olacağı bir düzeydir. Bu yüzden de asgari ücretin son tahlilde patron ve hükümet temsilcilerinin ortaklaşmasıyla patronların istediği seviyede tespit edilmesinde olduğu gibi, tespitinde ölçüt yapılan işçi ailesinin zorunlu gıda masrafları olan “açlık sınırı” ve “bekar bir işçinin zorunlu geçim masrafları” arasında bir yerde tespit edilmesinin terk edilmesi gerektiğinde hemfikirdirler. Tabii asgari ücretin böyle tespit edilmesi için oluşturulmuş AÜTK’nin kaldırılmasında da hemfikirdirler! Nitekim, 2021’in aralık ayında tespit eden asgari ücrete, temmuzda yüzde 25 zam yapılmak zorunda kalınması, bu “ek zam”ma karşın ekim ayında 5 bin 553 TL olan asgari ücretin Türk-İş’in hesaplanmalarına göre 7 bin 245 TL’yi bulan “açlık sınırı”nın 1700 TL altında kalması bile mevcut asgari ücret belirleme mekanizmasının, yaşanan gerçeklerin ne kadar dışında kaldığını göstermektedir.

ASGARİ ÜCRET VE ‘YOKSULLUK SINIRI’ İLİŞKİSİ

“Yaşanan gerçek” ise öncelikle işçinin bir yerlerde öylesine dururken kendisini bir biçimde işçi olarak bulmuş bir “varlık” olmayıp, bir ailenin içinde büyüyüp kendinin bakmak zorunda olduğu bir ailenin içinde işçi olarak hayata atılmış bir insan olmasıdır. Ama tek başına değil. Dolayısıyla asgari ücret; dört kişilik bir işçi ailesinin zorunlu gıda giderleri olarak belirlenen “açlık sınırı”yla sınırlanamayacağı gibi “bekar bir işçini zorunlu yaşama giderlerinden oluşan “asgari geçim ücretiyle” ifade edilemez.

Tersine asgari ücret; işçinin ve ailesinin gıda, barınma, giyim-kuşam, eğitim, sağlık, ulaşım… gibi zorunlu giderlerini karşılayan bir ücret olmak durumundadır. Bugün tartışılan ölçütler açısından yaklaşıldığında asgari ücret anlayışına en yakın ölçüt dört kişilik işçi ailesinin zorunlu yaşama giderlerini ifadesi olan “yoksulluk sınırı”dır.

Bu yüzden de bugün insanca yaşanacak bir asgari ücret “yoksulluk sınırı”nın üstünde olmak durumundadır.

Ancak asgari ücretin gerek tespit biçimini gerekse tanımını değiştirmek öyle kolayca, sadece anlatarak, teşhir edilerek gerçekleşemez. Tersine bu asgari ücretlilerin ve sendikaların, ücret ve maaşları asgari ücretin miktarından dolaylı da olsa etkilenen emekçilerin her kesiminin ortak mücadelesiyle başarılabilecek bir mücadeledir. Ama ileri işçiler, mücadeleci sendikacılar başta olmak üzere bu mücadelede yer alabilecek tüm güçlerin ortak mücadelesiyle!

Evrensel'i Takip Et