Alandaki öğretmenden öğrendiğimiz

Çorum | Fotoğraf: Evrensel
Öğretmenler sendikal görüş ayrılıklarına rağmen meslek kanununu protesto etmek üzere bir araya gelip alanlara çıktılar. Sayıca kendilerinden fazla polisin kuşatması altında açıklama yapmaya çalıştılar ama öyle bir şiddete maruz kaldılar ki meramlarını pek anlatamadılar.
Şimdiye dek, eğitim emekçileri, özellikle öğretmenler, akşamdan sabaha değişen uygulamalara kendilerini defalarca ayarlamak zorunda kaldılar. Onları bir zamanlar ‘eğitimli, orta sınıflar’ olarak eşitleyen statülerini aşındıra aşındıra işçileştiren süreçte, iktidar, bu meslek kitlesini bir de alt ve üst statülere ayrıştırarak bölmeye çalışıyor. Neoliberal kapitalizmin tereddüt tanımayan yaptırımlarının tek adam rejimine tercümesi bu. İktidar merkezinin tekliğine karşı diğer bütün kesimlerin bölünmüş dizilimi.
Öğretmen emeği eskiden kutsanırdı. Şimdi ise emek piyasasında ucuz bir değişim nesnesi haline getirildi. Yetmiyormuş gibi bu piyasa ‘alıcı’nın zevk ve talebine göre bu metayı çeşitlendirmeye de yöneldi. Örneğin eğitimde özelleştirmelerle birlikte öğretmenlerin özel okula öğrenci (özel okul müşterisi) bağlama, üniversite kazandırma, gelir getirme gibi niteliklere sahip ‘katma değeri’ ve ‘sosyal sermayesi’ yüksek elemanlar olması bekleniyordu. Devlet okullarında çalışan öğretmenler ise iktidar programıyla uyumlu, devlet sendikalarına üye, milli-muhafazakar insanlar olmalıydı. Ve tabii giderek alım gücü düşen ücretlere fit olmaları bunun için bile rekabete razı olmaları.
Meslek kanunu zaten mevcut bu şartları daha da ağırlaştırmaya yönelik. Aday öğretmenlik, uzmanlık, başöğretmenlik gibi sınava tabi kariyer basamakları var bu pakette. Zaten ek derslerle uzayan çalışma saatleri için her gün hazırlık yapmak zorunda kalan, eve daima iş getiren öğretmenler için, aynı okulda üç öğretmenin, özlük hakları için bir araya gelemeyeceği zeminler oluşuyor.
Statülü meslekler içinde, örgütlenme deneyimine en çok sahip olan kesimdir öğretmenler. 15 Temmuz ertesindeki OHAL ile Eğitim Sen’in içi, en örgütçü üyeleri işten atılarak boşaltılmıştı. Meslek kanunu ise öğretmenlik hayatını daimi bir eleme-içerme sürecine çevirerek bu boşluğu kalıcılaştırmayı amaçlıyor. Bu, daha itaatkar, daha muhafazakar gençler yetiştirmek için önce öğretmenleri iktidar tornasından geçirmek demek.
Öğretmenler işte buna karşı çıktılar ve çıkıyorlar. Ancak bu durum sadece öğretmenleri ilgilendirmiyor. Çünkü öğretmenler statülü mesleklere aynı anda yönelen bir saldırının sadece bir parçası. Bir önceki hafta TTB’ye ve TMMOB’ye daha önce baroya yönelen baskılar bu meslek gruplarını iktidarın ihtiyaçlarına uygun şekillendirmek için.
Bu örgütler görevlerini yaparak kendi alanlarına ilişkin siyasi kararları ve uygulamaları eleştirdiler. En ayrıcalıklı işletmeleri, arazileri ve kutsalları satarak kâr ve rant elde etmeye, siyasi ayrımcılığa, eleme sistemine, hukuksuzluklara karşı çıktılar. Emek ve demokrasi güçlerinin bir parçası olarak da iç ve dış politikadaki bir dizi yanlışa ses çıkardılar. Bu durum açık ki iktidar açısından tahammül edilir bir şey değil.
Öte yandan; emek gücünün genel ucuzlaması ve buna bağlı olarak nitelikli emeğin fiyatının da düşmesi statülü meslekleri özel bir yatırım gerektirmeyen, ‘iş’lere dönüştürdü. Bu durum öğretmenler için hazırlanan meslek kanunundaki uzman, başöğretmen gibi unvanların çağrıştırdığı nitelik beklentisiyle çelişiyor gibi görünse de, aslında değil. Çünkü nitelik tanımı da iktidarın keyfine göre değişti.
Öğretmenin yaşam boyu süren eğitimini hiçe sayan, onu sürekli kontrol altında tutmaya yarayan yöntem ve iktidarın dağıttığı unvanlar niteliğin garantisi olamaz. Ama atanamayanlardan oluşan bir yedek iş gücü kitlesinin varlığını, göçle gelen nitelikli emeğin ucuz bedelini; yani eşikte tutulan rekabet potansiyelini hep hatırlatır.
Eğitimli emekçiler kitlesini; meydanlarda kavga dövüş sınıf düşürmek, meslek kanunu, çoklu baro, TTB’nin seçilmişlerini azletme vb. gibi yöntemlerle itibarsızlaştırmak, emekçileri sürekli eleme sistemiyle tehdit altında tutmak mevcut iktidarın kendini yeniden üretme biçimi. Neoliberal kapitalizm protokollerinin kendi seyri de bunu mümkün kıldı.
Bundan dolayı bugün artık ‘Her Türk işçi doğar.’ Statülü meslek sahibi ara sınıfların en büyük korkusu olan işçileşmeyi bir ihtimal olmaktan çıkarıp realite haline getiren sistemin yeni mottosu budur artık.
Sınıf atlama şansı bu kesimler için tükenmiştir. Bunun yerine faydacı bir iktidarın açtığı seçenek var. Rekabeti yöneten yüce mevkiye kendini beğendirme seçeneği.
Fakat galiba onun da sonuna gelindi. Siyasi iktidarın eteğine tutunan imtiyazlı ara sınıflara ayrılan tayın da küçüldü.
Bu, meydanda hak arayan öğretmenlerin bir imkanıdır.
Evrensel'i Takip Et