Fantastik gerçekçilik!

Görsel: Andor filminin afişi
George Lucas’ın yarattığı “Star Wars” evreni, sinema tarihinin en önemli işlerinden birisi. 45 yıldır popüler kültürün merkezinde duran Star Wars evreni her döneme göre hikaye ve estetik olarak da biçim değiştiriyor. Bu evrene dair milyonlarca değişik şey söylendi. Bunlardan bir tanesi de sinemada ‘gerçeklik’ ile kurulan ilişkiye dair.
Sinemada anlattığınız şeyin ‘gerçek’ olması şart değildir. Ama ‘inandırıcı’ olması gerekir. Star Wars, gerçeklikten kopuk masalsı bir evrenin varlığına seyirciyi inandırmayı başardığı için bugünlere kadar gelebildi. Kuşkusuz her fantastik film gibi Star Wars’un da yaratıldığı dünyanın alegorisi haline gelen yönleri vardı. Yaratıcısından, yaratıldığı ülkenin kültüründen ve tabii ki yaratılmasına olanak sağlayan sermayeden bağımsız değildi bu alegorik anlatım.
Bu girişin sebebi, Disney +’da ilk altıncı bölümü yayımlanmış olan “Andor” dizisine lafı getirmek. Çünkü dizi, Star Wars evreninde daha önce hiç görmediğimiz kadar bugünün gerçekliğiyle görsel bağ kuran yapım olarak dikkat çekiyor. Bu dünyayı takip edenler biliyordur ama hatırlatalım. Andor, altı filmlik orijinal serinin üç ve dördüncü bölümleri arasında geçen ve “ölüm yıldızı”nın planlarının çalınışını anlatan “Rogue One” filminin karakterlerinden birisiydi. Filmde direnişin yıldızlarından birisi olarak anlatılıyordu. Kendi adıma, bu yapımı serideki birçok filmden daha iyi bulduğumu belirteyim.
“Rogue One”ın senaryosunda da imzası bulunan Tony Gilroy’un yarattığı “Andor”, karakterin serserilikten direnişçiliğe geçişini anlatıyor. Tony Gilroy “Şeytanın Avukatı”, “Yaşam Kanıtı”, “Devlet Oyunları”, “Michael Clayton” ve “Jason Bourne” serisi gibi işleri yazan isim… “Andor”da yarattığı fark ise “Star Wars”ın fantastik evreninde hayli gerçekçi bir dünya kurmayı başarmış olması.
İlk üç bölüm kahramanımız Cassian Andor’un yaşadığı gezegende geçiyor. Bu bölümleri özel kılan şey gezegenin tasarımı. Bugüne kadar Star Wars evreninde ‘emekçi’ görsek de bunu bir dünya içinde görmedik. “Andor”un ilk üç bölümünün geçtiği gezegen baştan sona ‘proleter’ bir mekan olarak tasarlanmış. Hatta bu gerçeklik hissini güçlendirmek için gezegen İmparatorluktan bağımsız, bir şirket tarafından yönetilen ‘özerk’ yapı olarak kurgulanmış. Andor ve onu kurtarmaya gelen Luthen’in İmparatorluk askerleri tarafından sıkıştırıldığı bölümde işlenen dayanışma, gezegenin karakteriyle hayli uyumlu inşa ediliyor.
Tony Gilroy ve birlikte çalıştığı yönetmenler (ilk üç bölüm Toby Haynes, sonraki üç bölüm Susanna White) görsel dünya inşa ederken bugünden ilham almakta bununla da kalmıyorlar. Örneğin Andor’un çocukluğunu gördüğümüz geri dönüş sahnelerinde, kahramanımızın kabilesinin Amazon yerlilerinden esinlenildiği oldukça bariz. Burada doğayı katleden İmparatorluk güçleri ve kendilerini korumaya çalışan gezegen yerlileri metaforu da bugüne ait.
Andor’un ‘proleter’ gezegenden kurtulup, biraz da çıkarı icabı İmparatorluğa karşı direniş yürütenlerle iş birliği yaptığı bölümlerde de bu görselleştirme devam ediyor. İzlemeyenler için spoiler vermeden söyleyecek olursak; büyük bir eylem için bir araya gelmiş isyancı birliğine katılıyor Andor. Bu birlik, hiç de Star Wars evrenindeymiş gibi durmuyor aslında. Latin Amerika’da, İspanya İç Savaşı’nda ya da Ortadoğu’daki bir gerilla birliği gibi duruyorlar. Hatta ellerindeki silahlar bildiğimiz ‘keleş’! Yine isyancıların bulunduğu gezegenin yerlilerinin doğa ile kurduğu ilişkiler, paganizm gösterisi gibi görsel içerikler de bugünün dünyasıyla fazlasıyla bağlı.
“Andor”, Star Wars evreninde İmparatorluk’un mutlak egemen olduğu üçüncü ve dördüncü film arasındaki zamana bakarken, sömürgecilik vurgusunu en net yapan yapım olarak dikkat çekiyor. Gezegenlerin yer altı ve yer üstü kaynaklarının açık biçimde sömürülmesi, yerli halkların gadre uğraması vb. Dikkat çekici bir durum olarak Star Wars evreninde ‘gücün karanlık tarafı’ kodlanan alandaki ‘sıradan’ insanlara birer karakter vakfediyor yapım. Bu dünyanın insanları genellikle iradesiz, kimliksiz olarak inşa edilir. Onların iradesini Darth Vader, Palpetine gibi mutlak kötüler temsil eder. Oysa burada orta düzey yönetici/ bürokratların karşılıklı hırslarını, birbirlerinin ayaklarını kaydırma çabalarını ve alt düzey askerlerin korkularını da görmek mümkün. Yani ‘kötülüğü’ de ete büründürüyor dizi…
Burada anlatmaya çalıştığım, dizinin kendi evreni içindeki farklı bakışı ve bunun seyirde yarattığı cazibe. Yoksa “Andor”un öncesinin nereden geldiğini ve sonrasının nasıl bağlandığı, Star Wars evreninin genel dili başka bir mevzu. Yine de yaratıcısı Tony Gilroy’un oldukça ayrıksı ve özel bir yaklaşım sergilediği, bunun da ilgiyi hak ettiği notunu düşelim.
Evrensel'i Takip Et