01 Ekim 2022 04:45

Faiz ve ahlak

Fotoğraf: Unsplash

Paylaş

Düşünüyorum da, İktisat biliminin kurucusu olarak anılan Adam Smith, klasik okulun önemli kurucularından David Ricardo, ünlü John Maynard Keynes ve akrabalarımızdan Daron Acemoğlu, kısacası yaşamda olan ve ahirete göçmüş tüm iktisatçılar bize bakıp, kıskanmıyorlar, aksine gülüyorlardır. Bunun sebebi, ekonomimizi 20 yılda bu denli yıpratmanın ne denli büyük bir başarı olduğunu anlayamadıklarından mı, yoksa bazı temel ekonomi araçlarını yüzlerce, hatta binlerce yıl evvel koyulmuş kurallarla, fakat o dönemlerin uygulamalarını da gerçekleştirmeden yönetmeye çalıştıklarına şaşmalarından mıdır, bilemiyorum. Bu çelişkinin en büyük resmi son Boğaziçi olayında yaşanmıştır, galiba daha da yaşanacaktır. Bilim çağında bilme ulaşmanın yolu eleştiri ve farklı düşüncelerin serbestçe tartışılması olduğu halde, bölüm kararlarına itibar etmeyen despotik yönetimin kurulmaya çalışıldığı bir kurumda, sanki ülkede alây-ı valâ ile sürdürülmekte olan hukuk düzenine talebe yetiştirilmek üzere bir de kayyum dekanla ve bir doçentle kurulan bir hukuk fakültesi oluşturmaktadır. Ne diyelim ki, hayırlara vesile olsun!

Gelelim şu ünlü faiz meselesine. Burası dershane değil, ben de konuyu dersin hocası gibi değil de, bu konulardan biraz anlayan biri olarak sizlerle tartışacağım. Mesele faiz ve onun kuralı anlamında nas diye ortaya koyulunca, portakal ağacından üzüm toplamak kadar abes kaçıyor ve bu durum, ülkemiz adına, yukarıda saydığı bilim insanlarına da biraz ayıp oluyor. Faiz ve nas yan yana koyuluyorsa, günümüzde de, geçmişte dogma haline getirilmiş kuralların uygulandığı döneme gitmek gerekiyor. Bugün, özellikle de siyasiler bu kuralı uygulayacaklarsa, korumalı, zırhlı arabalara binmemeleri gerekir. Zira faiz ile ilgili nas geldiğinde bugünkü arabalar yoktu.

Şimdi gelelim bugüne, bugünün nası emeğin yarattığı değer kuralıdır. Yani, bir malı kim oluşturuyorsa, onunla ilgili kullanım kurallarında da o kişinin mutlak hakkı vardır. Faiz olunca geçmişi uygulayacağız da, emeğin sömürülmesi gündeme gelince günümüzün faşist sömürü kuralını mı uygulayacağız! Evet, bugün uygulanan tamamen budur. Size daha ilgincini söyleyeyim: Bugün faiz, tam da bir sömürü vasıtası olarak, hem de geçmişte koyulmuş adalet kurallarını yerin dibine geçirircesine uygulanıyor; kur korumalı mevduat nedir; piyasa faizi düşmezken Merkez Bankasının düşük faiz uygulamasının anlamı ve yarattığı sonuç nedir? Kısacası tüm işlemlerde, hem de uygulanan garip bir ekonomi politikası nedeniyle oldukça yüksek faiz uygulanmaktadır. Bu uygulamalarda nas geçersiz, ama Merkez Bankası politika faizi politikasında nas geçerlidir, öyle mi? Kimseyi kandırmayalım, bu politikanın anlamı, belki bilerek, belki de cehalet nedeniyle bilmeden yoksudan varsıla servet transferidir. Üstelik bu transfer ekonomiye hiçbir katkı yapmazken! Böyle bir politika hiçbir gerekçe ile politik ya da ahlaki anlayışla desteklenemez. Peki, niçin böyle bir politika uygulanıyor, gerçek amaç halkın bir bölümünü yoksullaştırmak mı? Hayır, bu kadar faşistçe düşüncenin hiçbir politikacıda olması düşünülemez, çünkü politikacı sonunda seçmen tabanına gideceğinden asgari bazı noktaları gözetmek zorundadır.

Peki, o zaman durumu nasıl sonuca bağlayabiliriz? Öyle düşünüyorum ki, bu konuda çok temel bir mesele, emperyalizmin ulusal sermayemizi olduğu kadar, siyasi kadroyu da denetime almasıdır. Bu süreç, İkinci Paylaşım Savaşı ertesinden güçlenerek, bugünlere taşınmıştır. Emperyalizm, teknolojik aşaması ve üretimde verim yükselişi sonucunda ikinci sınıf teknolojiyi çevresel ekonomilere kaydırarak bu ekonomileri geri düzey üretime ve tüketime yönlendirmektedir. Bundan dolayıdır ki, içinden geçtiğimiz ve bir türlü çözemediğimiz enflasyon ve ikiz açık sorunları ile boğuşmaktan başımızı kaldıramıyoruz. Zaten, emperyalistlerce kaldırmamız da istenmiyor. Geçmişin ithal ikameci döneminden günümüzün tüketim çılgınlığına geçiş aşamalarını salt siyasilere bağlamak yerine, bunu yapmakla beraber, aynı zamanda dünya kapitalizminin evrelerini de anlamamız ve ona göre program-plan yapmamız gerekmektedir. Fakat böylesi sakin kafa ile düşünebilmek için oldukça sakin bir ekonomiye sahip ve dış müdahalelerden de oldukça azade olmak gerekir. Son krizden Çin’in ciddi etkilenmemesi, ülkenin dış dünyaya kapalı ve devlet denetiminin başat olmasının neticesidir. Bize geldiğimizde ise, biz dünyaya açılımı bir kalkınma modeli olarak almışız, daha doğrusu IMF politikalarıyla bu anlayış bize yedirilmiş, gelen paralarla da her türlü lükse ülkemizde ulaşmayı da bir mazhariyet olarak görmüşüz. İşte, ulusal bilinç!

Şimdi gelelim faiz ve nas meselelerine. Birincisi, eğer Diyanet devletin yanında ise ki, maalesef öyle, o zaman devletin kulağına faiz ile ilgili nasın ne olduğunu ve nasıl olduğunu anlatması gerek. Öyle gözüküyor ki, Diyanet böyle bir görevi yapmıyor ya da yüklenemiyor. Aslında bal gibi sömürücü kapitalizmin, hem de merkezinde değil, çevresinde merkezin sömürüsüne mağlup bir ekonomi haline getirildik. Acaba Suriye’ye müdahale ve milyonlarca insanın ülkemize sığınması, bizim şefkatimiz sonucu mu, yoksa emperyalizmin Türkiye’yi tam bir Ortadoğu ülkesi haline getirerek geçmişte kapitalist çember içinde periferide iken, şimdilerde çember dışı komşuluk ilişkisine mi itilmek isteniyoruz? Yerli malı sloganının bugünkü gibi dil-ucu sahtekarlığı ile değil de, gerçek yönü ile uygulanmasına Batı’nın neden içimize kadar girip, hatta anayasamız hükümleri üzerinde de oynayarak, bizi şekillendirmesini lütfen biraz anlayalım.

Ekonomimizin üretim ve ihracat kapasitesini aşan boyutta altyapı ile yoğun dış borca girmenin bedeli böyle ödenir; borç yükü orta ve düşük gelir gruplarına yıkılır, ithalata dayalı göstermelik ihracatla ekonomide hareketlilik olduğu halka pompalanır. Yoksullaşan halk ise Merkez Bankası kaynakları ile yoksulluk ödemesi şeklinde seçime kadar desteklenir, emisyonun enflasyon oluşturma etkisi zaten seçimden sonra devreye gireceğinden, kısa dönemde meseleye pansuman yapılmış olur. Kapitalist sistemde faizin önemli bir yeri vardır, fakat yatırıma giden değer üzerinden alınan getiri nas ile uyumludur, fakat spekülatif kazanç nas ile uyumlu değildir. Halkımızı borsaya soyulmaya gönderen bakanı nereye koyacağız?

Proje tüm halkımızı ilahiyat fakültesinden geçirmek ise, bu fakültede Marksizm temel konu olarak okutulsa, hem din ve inanç konuları siyasilerin tasallutundan kurtarılmış, hem de ekonomi hak ve hukuk üzerine oturtulmuş olur.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...