Çöken yeni Osmanlıcı dış politikanın enkazı altında şuursuz girişimler!

Fotoğraf: AA
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 15-16 Eylül günlerinde toplanan Sanghay İşbirliği Örgütünün (ŞİÖ) Semerkant zirvesine katıldı. Putin, Şi Cinping ve zirveye katılan diğer ülkelerin otokrat liderleriyle de görüşen Erdoğan’ın zirve liderleriyle çekilmiş görüntüleri, yandaş medya tarafından “İşte dünya lideri” denilerek servis edildi. Bu toplantı sırasında Erdoğan, “Türkiye’nin hedefinin örgüte tam üyelik olduğunu” da açıkladı!” Erdoğan gösterilen şarkvari itibar karşısında öyle heyecanladı ki “Keşke Esed de buraya gelse de görüşseydik” dedi.
ŞİÖ zirvesinin hemen arkasından ABD’ye giden Erdoğan önceki gün BM Genel Kurulunda uzun bir konuşma yaptı. Hemen her konuda konuşan Erdoğan suya sabuna dokunmadan, genel ifadelerle sürdürdüğü konuşmasında yeni bir şey söylemedi.
Ama, ABD’de “Yahudi Lobisi ve Yahudi Cemaatinin önde gelen temsilcileriyle konuştu, İsrail Başkanı Lapid’i New York’taki Türkevi’nde ağırladı!
ABD’nin önemli TV kanallarından PBS kanalına da özel bir röportaj veren Erdoğan, PBS ekranlarından dünyaya ekonomistliğini ilan etti. Kendisiyle röportaj yapan gazetecinin, “Siz ülkenizin Doğu’nun parçası mı olmasını istiyorsunuz Batı’nın parçası mı?” sorusuna, “Şunu çok açık net söylemem lazım, biz dünyanın parçasıyız; ne Doğu’nun ne Batı’nın…” diyerek neredeyse 200 yıllık “Batı’nın parçasıyız” ezberini bozdu! Kendisi de Batı’yla kavga ederken bile “Bizim yolumuz yönümüz Batı’yadır, Batı bunu anlamıyor” demekten geri durmayan Erdoğan, ilk kez “Batı’nın değil dünyanın parçasıyız” diyerek belki bundan sonra da tartışılacak bir iddiada bulundu.
‘ŞİÖ’YE TAM ÜYELİK’ İSTEĞİNE BATI’DAN NEDEN BİR TEPKİ YOK?
Eğer Erdoğan, birkaç yıl önce ŞİÖ zirvesine katılsa, ŞİÖ’ye tam üyelik amaçladığını söylese, sonra ABD’ye gidip bir ABD televizyonunda uzun uzun Putin övgüsü yapıp “Biz Batı’nın değil dünyanın parçasıyız” diyen açıklamalar yapsa, bunlar “Eksen değişikliği girişimi” ve “Batı’ya meydan okuma” olarak görülüp sert yanıtlarla karşılanırdı! Ama, Erdoğan’ın açıklamaları karşısında Batılı emperyalistlerden ciddiye alınır bir tepki gelmedi.
Bu tepkisizliğin bir nedeninin her halde seçim sathı mailine, daha da önemlisi AKP’nin seçimi kaybetme sathı mailine girmiş olması göründüğünü söylemek yanlış olmaz. Ama öte yandan Putin gibi Batılılar da Erdoğan’ın politika tarzını, bugün burada şunu yarın başka yerde tam karşıtını söylemesi, hatta yapmasının ”olağan” olduğunu anlamış bulunmaktadırlar. Nitekim Erdoğan, ŞİÖ zivesinde amaçlarının “tam üyelik” olduğunu açıklayıp, birkaç gün sonra da Türkiye Batı dünyasının bir parçası değil derken, 15 Eylül günü Türkiye Dışişleri Bakanlığı ile ABD Dışişleri Bakanlıkları arasında sürdürülen “Türkiye- ABD Stratejik Mekanizması Üçüncü Tur İstişareleri” ile ilgili yapılan açıklamada, “Türkiye ile ABD arasındaki köklü ortaklık ilişkisinden ve mekanizma çerçevesinde daha önce yapılan görüşmelerden hareketle, NATO müttefiki iki ülke arasındaki güçlü iş birliği teyit edilmiş,…Taraflar, uluslararası barış ve istikrarın desteklenmesine ve Türkiye ile ABD arasındaki sarsılmaz savunma ortaklığının daha da geliştirilmesi ve güçlendirilmesine dair ortak taahhütlerini teyit etmişlerdir” denilerek, Türkiye’nin Batı dünyasının, onun savaş örgütü NATO’nun da parçası olduğu açıkça ifade edilmektedir. Hem de öyle ayaküstü demeçlerle değil, altında ABD ve Türkiye’nin resmi yetkililerin imzası olan belgelere geçirilerek!
ERDOĞAN’IN GİRİŞİMLERİ ETRAFINDA ‘BİR ŞEY’ OLMUYOR MU?
Erdoğan’ın ŞİÖ ve ABD’de yaptığı açıklamalara batılı merkezlerden bir tepki gelmedi. Ama Türkiye, Rusya ve ABD ilişkileri etrafından son birkaç hafta içinde hiçbir şey olmadı da değil!
Önce ŞİÖ zirvesi sırasında Putin-Erdoğan görüşmesi sonrasında yapılan açıklama, özellikle de açıklamayı Erdoğan’ın değil Putin’in yapması kendi başına bile dikkat çekiciydi. Dahası bu açıklamada Akkuyu Nükleer Santralinde yıllardır çalışma yürüten tek T.C. menşeli firma olan İÇTAŞ’ın bir gün içinde kapının önüne konulmasından sonra Putin tarafından İÇTAŞ’ın yeniden çalışmaya dahil edildiğinin açıklanması, Türkiye’nin doğal gaz ithalatının yüzde 25’inin ruble ile ödenmesi… Türkiye’nin Batılı ülkelerin Rusya’ya uyguladığı yaptırımları delebilecek ilişkilerin geliştirilmesinden söz etmesini Batılı ülkeler, özellikle de ABD dikkatle not etmiş olmalı. Çünkü, son birkaç hafta içinde ABD, Rusya-Türkiye ilişkileri üstünden yaptırımların delinme girişimlerini dikkate alarak, Ticaret Bakanlığı değilse de TÜSİAD üstünden Türkiyeli firmaları uyarmıştı.
Putin’in Erdoğan-Putin görüşmesi sonrasında yaptığı açıklamalar, ABD ve Batılı ülkeler tarafından uygulanan yaptırımların delinmesi ihtimali kadar, Türkiye ile Batılı ülkeler arasında yeni sorunlar çıkarmayı amaçladığını söylemek de yanlış olmayacaktır. Putin için “Türkiye ile Batı arasında ne kadar sorun çıkarsa o kadar iyi”dir. Erdoğan’lı ya da Erdoğan’sız!
ERDOĞAN’IN GİRİŞİMLERİNİ KİM NASIL DEĞERLENDİRİYOR?
Kısacası Batılı emperyalistler Erdoğan’ın bu son girişimlerini, bir yandan seçim sürecine girilmiş olmasından dolayı iç politikada yandaşlarının safını sıklaştırmak istemeye bağlı olarak gördüklerinden çok da önemsemiyorlar. Ama, yaptırımları delme konusunda adımlar atılmasına karşı ise son derece duyarlı olacaklarını da gösteriyorlar. Yaptırımlar konusunda uyarıların iktidarı atlayarak doğrudan TÜSİAD, yani firmalar üstünden yapılması bunun açık ifadesidir.
Putin de Batılılar gibi Erdoğan’ın ŞİÖ’ye tam üyelik isteğinin gerçekte karşılığının olmadığını bilmektedir. Dahası Putin, Erdoğan’ın “gidiciliği” kadar, sıkışmışlığını ve bu sıkışmışlıktan kurtulmak için her mihnete razı olduğunu da dikkate alarak, Erdoğan’dan ne alırlarsa kâr olacağını düşünmektedir. Ki, Batı’nın yumuşak karnı olarak gördüğü Erdoğan’ın sıkışmışlığını da kullanarak yaptırımları delmek için adımlar atmaya, ama yaptırımlar konusunda bir adım atılamasa bile Türkiye ile Batılılar arasında Erdoğan’ı da aşacak sorunlar yaratmayı ummaktadır.
Erdoğan ise, bütün bu açıklamaları ve girişimleri; ne “ŞİÖ’ye tam üyelik” ne de “Batı dünyasının değil dünyanın bir parçasıyız” açıklamaları tamamen iç politika amaçlı olduğunu herkesten iyi bilmektedir. Ve elbette böylece batıya karşı olmayı (ŞİÖ emperyalist bir kamp değilmiş gibi) antiemperyalizm olarak göstererek İslamcı ve şoven milliyetçi zamkıyla birarada tutmayı amaçlamaktadır.
Herkes kendi açısından Erdoğan’ın Türkiye’yi soktuğu mecradaki sıkışıklığından yararlanmaktadır. Bunun elbette ki ne “dünya liderliği” ile ne de “antiemperyalizm”le bir ilgisi vardır! Olsa olsa çöken yeni Osmanlıcı dış politikanın altından çıkmak için yapılan şuursuz girişimler vardır!
Evrensel'i Takip Et