20 Temmuz 2022

AKP’de ‘çözülme’ alametleri Erdoğan’ın en yakınlarına sıçradı!

Bir haftadan beri milyonlarca üniversite mezunu ve öğrencinin kulakları kabine toplantısındaydı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, önceki gün yapılan kabine toplantısı sonrasında öğrenci ve mezunların beklediği açıklamayı yaptı: “Kredi geri ödemelerinin herhangi bir enflasyon veya faiz farkı olmaksızın, sadece alınan kredi rakamı üzerinden yapılmasını kararlaştırdık!”

Gerçi açıklama, öğrencilerin uzun yıllardır dile getirdiği. “Parasız eğitim”, “Kredilerin bursa çevrilmesi”, dolayısıyla kredi borçlarının tümden silinmesi talebini karşılamasa da (Emek Partisi ve HDP yaptıkları açıklamalarla öğrencilerin kredi borçlarını tümüyle silinmesi talebini yinelediler) kapısına haciz dayanmış ve dayanacak olan milyonlarca genç mezun için bir nefes alma fırsatı olarak önemliydi.

‘BİZ ZATEN YAPACAKTIK’ DENSE DE KILIÇDAROĞLU’NUN ÇAĞRISI ÖNEMLİ OLDU!

Ancak bu açıklamanın hangi gelişmelerin sonucu olarak yapıldığı ise siyasi bakımdan önemliydi.

Çünkü, Erdoğan bu açıklamayı kendiliğinden, öğrencilerin krediyi ödeyemediklerini fark ettiği için yapmadı. Çünkü öğrenciler ve öğrenci iken kredi almış mezunlar, yıllardan beri kredilerin fahiş faizlerle tahsil edildiğinden, ödeme zorluklarından hep şikayet ediyordu. Ama Erdoğan ve bakanları bu şikayetleri duymazdan geliyordu!

Bu sefer kredi ödemeleri böyle gündeme gelmedi. Tersine, 10 Temmuz günü, sosyal medyada bir üniversite mezununun lisans eğitimi için aldığı 41 bin TL’lik öğrenci kredisinin ödemesinin 152 bin 818 TL olduğunu paylaşmasıyla başladı.

Bu öğrencinin tweetini alıntılayan Kılıçdaroğlu’nun, “Gençlere sesleniyorum: Faizli KYK borçlarını ödemeyin! Bir sene içinde iktidara geliyoruz; sözünü verdiğim gibi, sizden sadece ana para talep edilecek, o da iş bulduğunuzda” diyerek tweet atması, konunun siyaset, sosyal medya ve medyada gündemin ön sırasına çıkmasını sağladı.

Kılıçdaroğlu’nun bu tweetini iktidarın gayriresmi yayın organı Yeni Şafak, aynı gün: Kemal Kılıçdaroğlu’ndan yeni provokasyon: Gençlere ‘Kredi borçlarınızı ödemeyin’” diyerek karşıladı.

Kılıçdaroğlu’nun açıklamasından sonra kabineden ilk tepki Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Kasapoğlu’ndan geldi. Borçların kabinede ele alınacağını belirten Kasapoğlu, “Bununla ilgili uygulamalarımız, çalışmalarımız hazır. İlk kabine toplantısı sonrasında Sayın Cumhurbaşkanımız bu konuyu paylaşacak” demişti. Sanki kendileri Kılıçdaroğlu “Ödemeyin” çağrısı yapmadan çok önce böyle bir çalışma içindelermiş gibi!

"KILIÇDAROĞLU İSTİYOR ERDOĞAN YAPIYOR" GİBİ GÖRÜNÜYOR AMA…

Bu ilk değil. Daha önce de Kılıçdaroğlu’nun gündeme getirip Erdoğan’ın yaptığı düzenlemeler var.

Elbette ki bu düzenlemeler sadece Kılıçdaroğlu söylediği için yapılmak zorunda kalınmıyor. Hızla artan enflasyon ve iktidarın, elektrik, doğal gaz, akaryakıt başta olmak üzere başlıca mallara yaptığı fahiş zamlar karşısında; “Zamların geri alınması” ve “ek zam” talebi etrafında da tepkilerinin yaygınlaşması karşısında, Kılıçdaroğlu’nun bu taleplere sahip çıkarak öne çıkması, “Kılıçdaroğlu istiyor, Erdoğan yapıyor” biçiminde bir tablo ortaya çıkarmış bulunuyor.

Elbette böyle bir yan da var. Ama, burada Erdoğan’a asıl geri adım attıran bu yaptığı zamların kendisine kitlesel tepki olarak döneceği, seçimde de bir faturasının çıkacağını görmesiyle ilgili. Dolayısıyla Erdoğan bu tepkileri karşılamak için, talep Kılıçdaroğlu’dan gelmiş gibi görünse de bunu kendisi için “seçim rüşveti”ne dönüştürüyor. Yükselen talepleri iğdiş ederek olsa bile karşılamak zorunda kalıyor.

Oysa Erdoğan’ın tek adam yönetimine geçmesinden beri asıl özelliği, halktan gelen istekleri duymazdan gelmek, hele de CHP’den geliyorsa, talebin ne olduğuna bakmadan peşinen reddetmek biçimindeydi. Ama yılın başında elektriğe yapılan fahiş zamlara karşı tepkilerin yayılması karşısında CHP ve Kılıçdaroğlu’ndan gelen “Zamların bir bölümünün geri alınması”, “3600 Ek gösterge düzenlemesi”, “EYT sorunu çözülmesi için çalışıldığına dair yapılan açıklamalar”, “Asgari ücrete temmuz ayında ara zam yapılmak zorunda kalınması” ve nihayet “Öğrenci kredilerinin faizin silineceğine dair alınan karar”, örneğin bundan bir yıl önce Erdoğan’ın toplum tarafından isteniyor, hele de “Bay Kemal” istiyor diye atacağı adımlar değildi!

Evet bir seçim yaklaşıyor ve Erdoğan seçim rüşveti vermeyi seçim stratejisinin merkezine koymada gelmiş geçmiş en hevesli kişidir. Ama Erdoğan’ın bu adımları isteyerek değil mecburiyetten, hele de kendi “seçim rüşveti”nin Kılıçdaroğlu’na yazacağı bu kadar açıkken atması elbette ki Erdoğan ve tek adam yönetiminin güçlülüğünün değil zayıflığının alameti olarak görmek, gerçeğe en yakın değerlendirme olacaktır.

AKP’NİN ÜST KATLARINDA KILIÇLAR ÇEKİLDİ!

Bu zayıflamayı AKP içindeki iki gelişme en yukarıdaki çatışmayı çok sert biçimde ortaya koydu.

Bu iki gelişme şöyle:

  1. Yeni Şafak gazetesi önceki gün, sürmanşetinden AKP’nin son İBB Başkanı Mevlüt Uysal’ı hedefe koyarak Uysal’ın, İBB Başkanlığı unvanını kullanarak HSK ve Danıştayda bazı isimleri etki altına aldığı, bakanlıklar ve bürokrasideki bağlantıları aracılığıyla hukuksuz ve kanunsuz menfaat sağladığı iddia edildi. Haber üzerine halktv.com.tr muhabiri Seyhan Avşar’a konuşan Uysal, “Bu haberin konusu ben değilim. Başka hedefleri vardır, beni haber yapıyorlardır” diyerek yanıtlıyor. Avşar’ın “Sizce hedef kim? Sizin üzerinizden Cumhurbaşkanı mı hedef” sorusuna Uysal, “Olabilir” diyor.
  2. AKP’nin yüksek katlarındaki ikinci gelişme Erdoğan’ın en yakınlarından AKP MKYK üyesi, adı İçişleri Bakanı Soylu tarafından Sedat Peker’den ayda 10 bin dolar maaş aldığı yönünde geçen Metin Külünk, pazartesi günü kendi hesabından attığı tweetlerle iktidarın ekonomi politikasını topa tuttu. “Kalkınma göstergelerinin en önemlileri halkın mutluluğu ve refah seviyesidir. Özellikle dar gelir grubu ve orta sınıfın refahı ekonomi yönetiminde temele oturtulmalıdır. Türkiye’de en az kazanan ile en çok kazanan arasındaki fark 23 kattır. En tepedeki yüzde 10’luk nüfus toplam gelirin yaklaşık yüzde 55’ine sahipken, en alt yüzde 50’lik nüfusun toplam gelirden aldığı pay yüzde 12’lerdedir… Bürokratlar bu tablodan haberdar mı?... Betona gömülen paradan vatandaşa bir şey düşmüyor…” diyerek devam eden 10 tweet atan Külünk, sanki muhalefetin radikal bir sözcüsüymüş gibi iktidarın ekonomi politikasını, muhalefetin argümanlarıyla kıyasıya eleştiriyor. Tabii ekonomi yönetimi ve bürokratları hedefe koyarak. Ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da ekonomideki bu gelişmelerde hiçbir sorumluluğu yokmuş gibi, hatta ekonomi yönetimi ve bürokrasinin mağduru olarak gösteriyor.

KÜLÜNK ASLINDA ERDOĞAN’IN EKONOMİ POLİTİKALARINI HEDEFE KOYUYOR

Ancak gerek “büyüme” üstünden yapılan propaganda gerekse ekonomik politikalardan Erdoğan’ın “Ben ekonomistim. Ekonomideki bütün sorumluluk bende” diye ilan ettiği dikkate alındığında, Metin Külünk’ün sözleri “Kızım sana söylüyorum gelinim sen anla” öz deyişinde olduğu gibi, hiçbir gerçek inisiyatifi olmayan ekonomi yönetimi ve bürokrasiyi hedef almış görünse de gerçekte doğrudan Erdoğan’ı hedef almaktadır. Külünk’ün söylediklerini başka türlü anlamak olanaklı değildir.

Külünk’ün AKP içindeki başlıca kliklerden birisinin de başı olduğu dikkate alındığında ve Külünk’ün çıkışının yeni Albayrakların yayın organı Yeni Şafak’ta Mevlüt Uysal’a yönelik suçlamalarla birlikte ele alındığında AKP’nin en üst katındaki çatışmanın artık daha açıkça olacağı bir döneme girildiği anlaşılmaktadır.

Bu da AKP’deki ipuçları kamuoyu araştırmalarında görülen, kulislerde konuşulan “çözülme”nin AKP’nin yüksek katlarındaki çatışmalarla artık gizlenemez hale geldiğidir. Bunun da tabandaki çözülmeyi hızlandırması da kaçınılmazdır.

Önümüzdeki günlerde, seçime adım adım yaklaşırken çatışmanın nerelere kadar uzandığını daha açıkça göreceğiz.

Evrensel'i Takip Et